09/12/2009 | Yazar: Kaos GL

Forza Livorno’ forum sitesinin geçtiğimiz cumartesi günü düzenlediği ‘Başka bir futbol kültürü mümkün mü’ panele devrimci, de

Başka Bir Futbol Mümkün! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Forza Livorno’ forum sitesinin geçtiğimiz cumartesi günü düzenlediği ‘Başka bir futbol kültürü mümkün mü’ panele devrimci, demokrat, muhalif taraftarlar yoğun ilgi gösterdi.

Futbolun sadece bir oyun olmadığı günümüzde, tribünlerde renklerin kardeşliğini ve egemen erkek diline karşı başka bir dilin de var olabilmesi için emek üreten ‘Forza Livorno’ forum sitesi, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul Makine Mühendisleri Odası’nda bir panel düzenledi. Panelin ana konusu ‘Başka bir futbol kültürü mümkün mü’ idi.

Ahmet Tulgar, Bağış Erten, Kıvanç Koçak, Emine Özcan, Bawer Çakır ve Melih Şabanoğlu’nun katıldığı panele devrimci, demokrat, muhalif taraftarların ilgisi yoğundu.

Endüstriyel futbola karşı başka bir futbol kültürü nasıl yaratılır; şovenist, milliyetçi tribünlerin nasıl oluştuğu, futbol bir erkek oyunu mudur, futbolun cinsiyetçiliği panelde tartışılan başlıca konu başlıklarıydı.

Güler Zere ve Eşcinseller
Panel, gazetemizin yazarı ve yayın danışmanı Ahmet Tulgar’ın konuşmasıyla başladı. Tulgar, günümüzdeki endüstrileşmiş futbolun kendi çocukluğundaki saf, temiz, masum futbolla hiçbir benzerliğinin kalmadığını belirterek şöyle konuştu: “Futbol bir endüstri oldu ve bunun sonucu televizyonda ve reklamlarda en çok yer kaplayan unsur olmasıyla beraber bizlerden daha da uzaklaştı. Parası olan takımlar, yaptıkları yüksek yatırımlarla ‘zafer’e her zaman daha yakın. Büyük küçük ayrımı her geçen gün daha da artıyor. Solun bu eşitsizliğe itiraz etmesi gerekiyor.”

BirGün’ün eski çalışanlarından Birikim dergisi sorumlu müdürü Kıvanç Koçak ise futbol-spor-milliyetçilik üçgeninde, milliyetçiliğin futbol üzerinden insanlara aşılandığı dile getirdi. “Futbol sanki bir savaşmışçasına insanlar etki altına alınıyor. Oysa futbol bir oyun nihayetinde ve çocuksu masumiyetinin yitirilmesine izin vermemek gerek” diyen Koçak, futbolun bu amacından saptırılıp kapitalizmin ve milliyetçi ideolojilerin araçları haline getirildiğinin altını çizdi.

Katılımcılardan Bawer Çakır, futbolun tamamen bir erkek sporu olarak gösterilmesini, öne sürülmesini eleştirdi. Muhalif taraftarlara da sitem eden Çakır, “Duyarlı taraftar bir maçta Güler Zere’ye özgürlük pankartı açabiliyorken, aynı duyarlılığı hayatın her alanında şiddete, baskıya ve tacize uğrayan eşcinsellere göster(e)miyor, muhalif taraftar tribünde eşcinsellere de destek vermeli, özgürlük taleplerine dikkat çekmeli” diye konuştu. Çakır, geçtiğimiz aylarda gündeme oturan eşcinsel bir hakemin uğradığı haksızlığa ses çıkarılmamasını da solun zafiyetlerinden biri olarak kabul ettiğini belirtti.

Futbolda Sendikalaşmak
Radikal gazetesi yazarı Bağış Erten; hayatımızın her alanına futbolun sokulduğunu belirterek şöyle konuştu:
 “Bugün artık futbolla ilgilenmeme lüksümüz pek kalmadı. Endüstriyelleşen futbolla birlikte futbol içi bir sınıflaşma başladı. Ve futbol kimi önyargıları da yıkmaya başladı. Yıkılmakta olan önyargılar ise en popüler spor dalı olan futbolun yarattığı ezen-ezilen ilişkisi ve hak arama talepleri futbolda sendikalaşmayı ortaya çıkardı. Bu sendikalaşmayla beraber futbolseverlere, sendika olgusunun sağ ve sol jargona sıkıştırılamayacağını da göstermekte.” Taraftarlar üzerine de görüşlerini belirten Erten, “Takımımızı destekleme tarzımızı değiştirmemiz lazım. Eleştirileri kabullenme özeleştiri yapabilme yürekliliğini göstermek lazım” dedi.

Ana Eylem ‘Becermek’!
Bianet yazarlarından Emine Özcan da spor ve futbolun kadınlarla ilişkisi üzerine konuştu. Özellikle futbolun, genel anlamda da sporun kadınlar için zorluklarından bahsetti. Özellikle taciz olaylarını, halterde yaşananları, Süreyya Ayhan’ın başına gelenleri gören kadınların spora mesafeli yaklaştığını, hatta soğuduğundan söz etti. Tribünlerdeki küfürün artmasının da kadınların maçları izleme oranını etkilediğini dile getiren Özcan, “Yaşamın içerisinde küfür var fakat bütün erkeklerin küfürlerinde ana eylem ‘becermek’ üzerine kurulduğundan, kadınların bu duruma diyeceği pek de bir şey kalmıyor” diye konuştu.

Spor araştırmacısı ve yazarı Melih Şabanoğlu ise futbol ve ırkçılık konuları ekseninde görüşlerini belirtti. İngiltere, Fransa ve Brezilya ülkelerindeki ırkçılık olaylarının tarihsel boyutunu ele alan Şabanoğlu, siyahî oyuncuların yaşadığı zorlukları bir saydam gösterisi eşliğinde aktardı. Maça çıkmak için çeşitli yöntemler geliştiren, bu baskıyı en aza indirmek için kendilerine muhtelif yollar arayan siyahî ve melez futbolculardan söz etti.

Konukların da görüşlerine yer verildiği panelde katılımcılar; tribünlerde ırkçı ve şovenist unsurlarla mücadele edilmesi ve amatör futbola sahip çıkılması noktasında ortaklaştı. Devrimci, demokrat ve entelektüellerin futbola tepeden değil içinden bakmasının gerekliliği vurgulandı.

Irkçılığa karşı
‘pirinç unu’!
Futbolun aristokratik ve beyaz yapılanmasında ilk gediği melezler açtı. İlk melez futbolculardan birisi babası Alman, annesi siyahî bir Brezilyalı olan Arthur Friedenreich’tı (1892-1969). Beyaz tenliydi ama kıvırcık saçı onu ele veriyordu. Maçlardan önce saçlarını briyantinle düzleştirirdi, kafasına bir havlu sarardı ve sahaya en son çıkardı. Bir diğer melez futbolcu Carlos Alberto ise oldukça esmer olduğu için maçlardan önce yüzüne pirinç unu sürerdi. Bu nedenle halk arasındaki lakabı “Pó de Arroz” (Pirinç Unu) idi.
Melih Şabanoğlu


Etiketler: yaşam, spor
İstihdam