25/09/2017 | Yazar: Ezgi Epifani

Şişmanlarla alay eden, yargılayan ya da cezalandıran, kim olduğumuz ve neye ihtiyacımız olduğuna dair bu acımasız görüş ve düşüncesiz yorum ve konuşmalar, zaten şişman olmaktan utanmamız beklendiği için itiraz etmeyeceğimiz düşüncesine dayanıyor.

‘Ben şişmanım’ demenin ilahi özgürleştiriciliği Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Şişmanlarla alay eden, onları silikleştiren, yargılayan ya da cezalandıran, kim olduğumuz ve neye ihtiyacımız olduğuna dair bu acımasız görüş ve düşüncesiz yorum ve konuşmalar, zaten şişman olmaktan utanmamız beklendiği için itiraz etmeyeceğimiz düşüncesine dayanıyor. Çoğumuz bu utancı içselleştirdik.

Your Fat Friend’in 21 Mart 2016 tarihli ve “The divine liberation of calling myself fat” başlıklı yazısının çevirisidir.

Sevdiğim bir arkadaşım yıllar önce benimle ilgili bir şişman şakası yaptı.

Şimdi olduğumuz gibi o zaman da inanılmaz yakındık; bizi birbirimize yakınlaştıran kimliklerimiz hakkında şakalar yapardık. O sıralarda kendimi asla şişman olarak nitelendirmiyordum; ne arkadaşlarıma, ne aileme, ne kendime. Konusu açılsa yüzüm kızarırdı; “fazla kilolu” veya “iri” olmak hakkında bir şeyler kekelerdim. Yüzüme hücum eden sıcak kan dalgası önce yanaklarımı kaplar sonra yüzüm kıpkırmızı olurdu. Saatlerce bazen günlerce yakıcı bir utanç hissederdim. 15 yaşında, arkadaşlarıma ve aileme, onları şaşırtarak kuir olarak açıldım ama herkesin görebildiği bedenimi hala tarif edemiyordum.

Arkadaşım o şakayı yaptığı gün işteydik. Uzun bir günün sonunda o ve ben onlarca ağır koliyi merdivenlerden bir yukarı bir aşağı, güçlükle taşımaya çalışıyorduk. Son turumuzda yorgunluktan sabrımı kaybettim ve merdiven yerine asansöre yöneldim. “Asansör ha?” diyerek şaka yapacağı zaman gözlerinde beliren ışıkla baktı bana. “Bu yüzden mi… Bilirsin işte…” diye sırıttı ve fısıldadı: “Genişsin?”

Bir an bir sessizlik oldu; ben kocaman bir kahkaha patlatmadan önce sırıtan yüzü donup kalmıştı. Öyle absürd, aptalca bir şakaydı ki; sanki şişmanlıkla zayıflık arasındaki fark asansöre bir kez binmekmiş gibi. Bu tam da birbirimize kimliklerimiz hakkında yaptığımız türde bir şakaydı. O anda, şişmanlık kim olduğumun normal bir parçasıydı; yegane odağı, gizlenecek bir sırrı, inkâr edilecek bir gerçeği, bir müdahale nedeni değildi. Beni ben yapan kimlik ve karakteristik özelliklerimden biriydi sadece. 

Biri ilk defa şişmanlığımdan, benimle ilgili herhangi başka bir şeyden konuşur gibi konuşmuştu. Normaldi, şakası yapılabilir bir şeydi ve o andan itibaren arkadaşlığımızın bir parçası oldu. O günden beri şişmanlığım hakkında şaka yapar. Ben de karşılık veririm tabi.

Şişman insanlar hakkında kırıcı ezber klişeler inşa etmek yerine odağı dışarıya çevirdik; şişman insanları hedef alan yargılara ışık tuttuk. Bir şişman her merdivenlerden ya da asansörden çıktığında, salata veya sandviç sipariş verdiğinde, uçağa veya trene bindiğinde, biri için acımasız bir yargıda bulunma fırsatı doğuyor. Benim arkadaşım benimle ilgili şaka yapmıyordu; o bu saydığım küçük anları şişman olmamın gerekçesi olarak görmenin absürdlüğü, neden bu bedene sahip olduğumu bilme hakkını kendilerinde görmelerinin saçmalığı üzerine şaka yapıyordu.

Bu şaka, şişman insanların çok sıklıkla karşı karşıya kaldığı havaya kalkmış kaşlardan, endişeli yüzlerden ve “sert sevgiden” farklıydı. Ve her gün maruz bırakıldığım şişmanlığa dair utandırmaya dayalı ahlak kültürüyle tamamen ters düşüyordu. Beden ölçüsü fark etmeksizin herkesin, şişman insanları görünce yaptıkları tüm absürd yargılar üzerine doğrudan ışık tuttu. Şişman şakaları herkesin kaldırabileceği şeyler değil ve tabi ki her bağlamda yapılabilen şeyler değiller. Ama benim için o an, en muhteşem ve ilahi özgürlük anlarından biriydi.

Çünkü doğruydu ve hala doğru: Ben şişmanım. Tüm yetişkin hayatım boyunca şişmandım. Bazen daha az şişmanım, bazen daha fazla şişmanım ama her zaman şişmanım.

Etrafımdaki insanlar bunu söylediğimde rahatsız oluyorlar. Bazen, utanmaları gerektiğini söyleyen bir dünyada yaşayan diğer şişmanlar rahatsız oluyorlar. Çoğunlukla şişman olmayanlar rahatsızlık duyuyorlar; şişman olmanın ne demek olduğuna dair içlerine işlemiş senaryoları hatırlıyorlar çünkü. Sevilemez, pasaklı ve tembel, çirkin ve akılsız... Bu acı gerçekleri dile getirmek kabalık olacağından yerine başka kelimeler kullanıyorlardı; ya büyük beden, pofuduk, büyük kız, yemeğin salçalısı kadının kalçalısı gibi hüsnü tabirler ya da fazla kilolu veya obez gibi tıbbi terimler. Ben şişman diyorum.

Ben aşırı anlam yüklenmiş bu kelimeyi geri alabilmek için şişman diyorum. Bu sadece incitmek, zarar vermek niyetiyle kullanılabilen bir sözcüktü; sokak tacizlerinde, sevdiklerimizle tartışmalarımızda, televizyonda, her yerde. Çoğu kadın için kendilerine şişman denmesi en incitici şeylerden biri. Zayıf kadınlar ne zaman kendilerini çekici hissetmeseler ya da reddedilmiş veya utanmış hissetseler kısaca “şişman hissediyorum” diyorlar. Şişman – bu kısacık kelime – hem içselleştirilen hem dışarıdan dayatılan bir acının kaynağı oldu. Bu kelime beraberinde uzun bir varsayım ve hakaret zinciriyle geliyor, arabaların arkasına asılan teneke kutuları gibi.

Bu acı kakofonisinin merkezinde olansa benim bedenim. Her gün birlikte yaşadığım beden ne bir hakaret, ne bir his, ne bir retorik. Arkadaşlar “şişman hissettiklerini” söylediklerinde ya da yabancı insanlar başka yabancı insanlara hakaret olarak şişman dediklerinde bir şey hissediyorum. Anlıyorum ki, çoğunluk için en kötü senaryo benim bedenime sahip olmak. Doğrudan bana yönelik olsun ya da olmasın; şişmanlar hakkında alay ederek, onları hor görerek, inciterek konuşma kültürü içinde söylenen her şey benimle kalıyor.

Evet, şişman denmek incitici olabilir. Şişman olmak ise farklı bir şey.

Benim için, ben şişmanım demek bir gerçeklik beyanı. Sahip olduğum bedenin tarifi. Şişmanlığım, benim ahlak anlayışım, irade gücüm, karakterim, çekiciliğim, zekam ve değerim üzerine bir referandum değildir. Niteleyici bir sözcüktür. Kadın, beyaz veya uzun olmam gibi görüntüme dair önemli bir özelliği yansıtır.

Kendime şişman demem bedenimi niteliyor ama bundan çok daha fazlası da. Ben şişmanım dediğimde gücü de geri alıyorum. Bana zaten olduğum şeyi söyleyen biri tarafından incitilmek zorlaşıyor. Şişmanlara kötü davranan, onları baskı altında tutan veya tasfiye eden bir kültürün içinde yaşamam; her türden korkunç muameleye uğratılma riski altında olduğum ve olabileceğim anlamına geliyor. Ama ben kendime şişman dediğimde, bu beni pek etkilemiyor. Neredeyse bir ömürlük mahcubiyet ve utanç duygusunu susturuyor.

Ben şişmanım dediğimde etrafımdakiler rahatsız da olsa veya “Hayatım yok öyle bir şey!” de dese benim için sorun olmuyor. Şişman biri olarak her gün sizi bezdiren küçük anlar oluyor mesela hemşire tansiyonunuza üst üste üç kez bakıyor; doğru olamazmış çünkü. Obez hastaların tansiyonları genelde daha yüksek oluyormuş. Her gün gittiğiniz spor salonunda küçümseyici “aferin sana!”lar mesela. Mesela manavda istenmemiş tavsiyeler. Kavun çok şekerli, onun yerine greyfurtu denediniz mi? Zamanla bu küçük anlar birikip şiddetli bir yağmura dönüyor, yağmur sele dönüşüyor ve yavaşça ama kararlıca benlik algımızın üst toprağını sonra altını sonra ana kayasını aşındırıyor.

Ben şişmanım dediğimde ve kendi şişman bedenim hakkında şaka yaptığımda, sadece birkaç saniyeliğine bir şemsiyem oluyor. O devamlı yargılama ve kırıcı tavsiyeler akışından geçici de olsa soluklanıyorum. Bu da etrafımdakileri bir nebze rahatsız ediyor; birbirimizin bedenlerini yargıladığımız bu küçük anlarla gelen bir tuhaflık hissiyle bırakıyor onları. 

Çoğu iyi kalpli, düşünceli, harika insanlar her gün şişman arkadaşlarının ve aile üyelerinin yanında kırıcı ve yargılayıcı şeyler söylüyorlar. Eğer 15 kilo verseydin fıstık gibi olurdun, millet kapına sıra olurdu. Bu yorumlar genelde kasten yapılmıyor; şişmanların bedenlerinden utanmalarını içselleştirmelerini bekleyen bir kültürden doğuyor. Şişmanlarla alay eden, onları silikleştiren, yargılayan ya da cezalandıran, kim olduğumuz ve neye ihtiyacımız olduğuna dair bu acımasız görüş ve düşüncesiz yorum ve konuşmalar, zaten şişman olmaktan utanmamız beklendiği için itiraz etmeyeceğimiz düşüncesine dayanıyor. Çoğumuz bu utancı içselleştirdik. Çoğumuz karşı çıkmıyor. İyi kalpli, iyi niyetli zayıflar da öyle. Bu konuşmalara itiraz edilmediği sürece göz yumduğumuz şeyler daha da birikecek. Böylece o altı küçük harfli küçük kelimeye yüklenen anlam daha da büyüyecek.

Şişmanlığın o kadar çok insanın üzerinde öyle bir gücü var ki. Ben bunu kendimi tarif ederken kullandığımda basit, küçük ama önemli bir şeyi geri alıyorum: kendi deneyimimi adlandırma ve ona sahip olma gücünü.

Ben şişman olmaktan konuştuğumda, şişmanlığı anlamlandırmak benim kontrolüme geçiyor. Kilo vermek ve utanmakla ilgili indirgemeci konuşmalar yapmaya zorlanmak yerine, kendi asıl hayatım hakkında konuşmaya başlıyorum. Şişman bedenimi sevmiş partnerlerim hakkında konuşabiliyorum. Beni anlayan ve destekleyen arkadaşlarım hakkında konuşabiliyorum. Bedenime uygun kıyafetler hakkında konuşabiliyorum. Böyle bir bedene sahibim diye benden uzak duran insanlar hakkında konuşabiliyorum. Şişman bedenimi muayene eden ve etmeyi reddeden doktorlar hakkında konuşabiliyorum. Bedenimin; karakterimin, toplum sağlığının, ahlaklılığın bir yansıması olarak görülmesi hakkında konuşabiliyorum. Ve bütün bunlar ile gerçekte olduğum kişi arasındaki bağlantısızlık hakkında konuşabiliyorum.

Ben şişmanım demek; hep sahip olduğum, diğer herkes gibi ona iyi bakmayı öğrenmeye çalıştığım bedenden utanmam gerektiğini söyleyen güçlü ve yaygın anlatıdan kendi deneyimlerimi çekip almamı sağlıyor. Sırf göründüğüm gibi görünüyorum diye bana yapılan muameleyi hak etmediğimi söyleyebildiğim bir alan yaratıyor bana.

Ben şişmanım dediğimde rahatlıyor ve sakinleşiyorum; güç ve kesinlik dalgası sarıyor etrafımı. Lisede kuir olarak açıldığım gibi, şu an olduğum kişinin inkâr edilemez bir özelliğini, sadece basit bir gerçeğin ilanı ile sahiplenmiş oluyorum.

Hepimizin savaşını verdiği bir şeyleri var. Kimliğimizin tam olarak uzlaşamadığımız, ailelerimizin kabul etmekte zorlandığı, arkadaşlarımız ve partnerlerimizin pek de saygı gösteremediği parçaları var. Kabul görmekte çektiğimiz zorluk – içsel veya dışsal olarak – bizi uzaklaştırıyor ve soyutluyor, bizi izole ediyor, kendimizi kucaklamamızı ve ilişkilerimizde tam olarak var olabilmemizi engelliyor. Zamanla bu soğukluk kemiklerimize kadar işliyor ve bir başınalık yaşam biçimimiz oluyor.

Ben şişmanım dediğimde güneşe çıkıyorum. Sıcaklığın hızla bedenime yayılışını hissediyorum. Birdenbire kendimi, bedenimi görebiliyorum ve olduğum gibi görülebiliyorum. Kendi bedenimde ve kendimde çok uzun bir zaman hissedemediğim bir güvendelik hissine kavuşuyorum. Bu bir eve dönüş. Ben evimdeyim. Ben şişmanım.

Bu çeviri ilk olarak ezgiepifani blogunda yayınlanmıştır.


Etiketler: yaşam
İstihdam