04/07/2009 | Yazar: Reşat Şaban

Arkadaşımın tavsiyesi ile Richard Bach’ın Martı isimli sembolik dille yazılmış kitabını okumuştum. Sanki yazar beni tanıyormuş ve bana yapmam gerekenleri söylüyormuş gibi hissetmiştim.

Arkadaşımın tavsiyesi ile Richard Bach’ın Martı isimli sembolik dille yazılmış kitabını okumuştum. Sanki yazar beni tanıyormuş ve bana yapmam gerekenleri söylüyormuş gibi hissetmiştim. Bach şöyle diyordu ‘Maynard Martı, kendin olabilmek için özgürsün, tamamı ile kendin, burada ve hemen ve hiçbir şey önünde engel olamaz. Bu, Büyük Martı’nın kuralıdır, kuralın kendisi’[1]

Kitap bana kendimi güçlü hissetmemi ve yalnız olmadığımı öğütlüyordu ve yanlış ta değildi. Kısa bir süre sonra, Homofobiye Karşı İnisiyatif’ten arkadaşlarla tanışma fırsatı yakalamıştım. LGBT hakları konusunda mücadele verirken Lambdaİstanbul tarafından Onur Haftası Etkinlikleri için gönderilen davetiye beni çok mutlu etmişti. Kıbrıs’ta yaptığımız toplantılarda maalesef LGBT birey sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu ve her gün binlercesini hetero-homoseksüel teatralize bir yaşam tarzı içinde gizlenmiş bulsam da, daha önce binlerce LGBT bireyin bir arada bulunduğu bir ortamda olmamıştım. Haziran 2008 işte bu denli devrimsel bir nitelik taşıyordu hatıralarımın en önemli bölümünde.

Bu yıl farklı nedenlerle de olsa Berlin’de bulunma fırsatı yakaladım. Arkadaşımın rehberliğinde Gey Müzesi’nde (Schwules Museum) Almanya’da yaşanan geçmişi incelemeye başladık. Tabii eşcinsel ilişkinin hâlâ hapis cezası ile taçlandırıldığı bir ülkede yaşıyor olmam her gördüğüm özgürlük simgesine değer yüklememe yardımcı oluyor. Daha müzeye adım atar atmaz Siegessäule isimli LGBT dergisi ile karşılaştım. Almanca bilmediğim için ilk anda fazla bir şey anlayamadım yazanlardan ama sayfalar birbirini takip ettikçe CSD Berlin 2009 etkinlikleri programı ile karşılaştım. 27 Haziran günü yapılacak etkinliklerden pek bir şey anlamasam da bir yürüyüş olduğunu harita ve yürüyüş güzergâhının varlığından anladım. 27 Haziran günü ne yapacağımı düşünmeme gerek yoktu, olduğu gibi olan ve kendilerinden gurur duyan binlercesinin arasına katılacaktım...
 
Gey Müzesi iki kattan oluşmakta, ilk kat ünlü yazar ve tarihçi Golo Mann anısına düzenlenmiş. İkinci katta ise eski Yunan’dan başlayarak 1980’lere kadar LGBT tarihi anlatılmakta. Fakat 19. ve 20. yy Almanya’sında yaşananların etkisi ile bu dönemler özel olarak detaylandırılmış. Yaşananların tüm gerçekliği ile ele alındığı müzede, yaşanan baskılar ve buna karşı örgütlenme girişimleri yanında cinsellik konusunda yapılan araştırmalar ve kurulan eğitim merkezleri, LGBT eğlence merkezlerinden modaya tarihte yaşanan tüm detaylar anlatılıyor. Örneğin, 19.yy sonlarına doğru yürürlüğe konan Paragraf 175 isimli sodomi yasasının varlığı LGBT özgürlüğünü kısıtlamış fakat LGBT yaşamı bir alt-kültür olarak varlığını sürdürmüştü. Kısmen rahat olan ortam Nazi Partisi’nin 1933 yılında erki ele alması ile faşizme sürüklenmişti. LGBT bireyler toplama kampına varıncaya kadar uzanan insanlıktan uzak politik baskı altına alınmıştı. Bu nedenle müzeyi detaylı olarak incelemek isteyenler iki günü gözden çıkarmalı. Müze (Mehringdamm 61) sadece Salı günü kapalı diğer günler 14-18 saatleri arasında ziyaretçi kabul ediyor. 
 
Berlin, gerek tarihi anlamda gerekse LGBT yaşamı konusunda hep ön planda olan bir metropol. Özgürlüğe alışık olmayan LGBT bireyler için Berlin oldukça toleranslı bir şehir. İki erkeğin veya iki kadının el ele tutuşup yürüdüğünü görmeniz an meselesi. Ve bu anlamda takdir edilecek bir şehir. Tabii Schwules Museum ve tarihte yaşananları gördükten sonra 1979 yılından beri kutlanan Berlin Onur yürüyüşünün önemi haliyle artıyor. Bu yıl 40. yılında 1969 Stonewall Inn başkaldırısının Berlin ayağının yürüyüş rotasında yer almak oldukça mutluluk vericiydi.
 
Dergiden yürüyüşün 12:30’da başlayacağını öğrendiğimiz için sabah erkenden metro ile yola koyulduk. Tabii Berlin’e yabancı iki kişi yolumuzu zar zor bulduk ve Potsdamer Platz meydanında beklemeye başladık. İlk dakikalarda İstanbul’daki ortamı canlandırıyor ve daha fazla insan görmeyi ümit ediyor olsam da meydanı dolduran kalabalık şaşkın turist kitlesinden fazlası değildi. Bir umutsuzluk sarmıştı içimi... Saat 13:30 olmasına rağmen ne trafik kapatılmış ne de meydanda sabit bekleyen insan kitlesi oluşmuştu. Ve bunun etkisi ile bir an kendimizi sorgulamaya başladığımızda aslında her şeyin yolunda olduğunu eko-taksicilik yapan kişiden Onur Yürüyüşünün başlangıç yerine götürülmek üzere teklif aldığımızda anladık. Çünkü taksici yürüyüşün meydana gelmesinin 2-2,5 saat süreceğini söylemişti. Beklemeye devam ediyoruz. Tabii meydanda kitleler toplanmaya devam ediyor. Olayın şokunu üzerimden atamıyorum çünkü toplanan kitle yürüyüşü izlemek için toplananlar olsa dahi büyük bir coşku yaşanıyor. Nefret cinayetleri ile kaybettiğimiz arkadaşların acı hatıraları ve hapis cezası ile taçlandırılan bir sistemden sonra insanların LGBT yaşamını desteklediğini görüyor olmak gerçekten inanılmaz.

Bu yılki Berlin Pride, 7 LGBT örgütünün yanı sıra 46 örgüt ve şirket araçlarının katıldığı festivale dönüştü. LGBT örgütlerinin temsilcilerinin yanı sıra, Berlin Belediyesi, Berlin Polis Örgütü, Sosyal Demokratlar, Yeşiller, Liberaller ve Solcular da yürüyüşe katılanlar arasındaydı. Tabii bunun yanında sosyal duyarlılığı artırmak için AIDS’le mücadele dernekleri vb. de yürüyüşe katılanlar arasındaydı. Büyük şirketlerin disko şeklinde uyarlanmış tırları ile katıldıkları etkinlikte LGBT bireyler doyasıya eğlendiler. Her türlü teatralize kıyafetin yanında kıyafet giymemeyi tercih edenler de vardı. 2 saati aşkın bir süre fotoğraf çekerek bu görüntüleri ölümsüzleştirmeye çalıştım zira Kıbrıs’ta görmeyi istediğim bu görüntülerin ne zaman bizlere de nasip olacağı hâlâ muamma. Tabii tüm bunların yanında LGBT yürüyüşünün Almanya’da artık liberal ekonominin bir halkası olduğunu gözlemek de mümkün. Zira katılan LGBT örgütlerinin yanı sıra çeşitli şirketler büyük araçları ile hem reklamlarını yaptılar, hem de LGBT bireylere olan desteklerini ve tabii ekonomik beklentilerini de sergilediler. Sivil Toplum Kuruluşları’nın araçları şirket araçlarına kıyasla sembolik görünse de taşıdıkları vizyon ve halkı eğitmek için dağıtılan broşürler tamamı ile anlamlıydı. Tüm bunların yanı sıra seks oyuncakları ile dolu BDSM evlerini kiralamaya çalışanları görmek de mümkün.

Tüm kesimden LGBT bireylerin katıldığı, feminist örgütlerce desteklenen yürüyüş hızlı bir şekilde devam ettiği için çoğu zaman resim çekmek mümkün olmadı ama yaşananlar anlatılmaz yaşanır denir ya işte öyle bir andı Berlin Pride. İnsanların LGBT yürüyüşüne verdikleri destek ve gerekse LGBT bireylerin meydandaki rahat tavırları artık yürüyüşün sembolden öteye bir anlam taşımadığının göstergesi. Çünkü mutlulukla söylüyorum, ne nefret cinayetlerine kurban gidenler ne de cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği dolayısı ile işten atılanlar var Almanya’da. Şu an hatırı sayılır partiler zaten LGBT haklarını savunur durumda ve bu andan sonra geriye dönüşün olacağını da düşünmek mantıklı görünmüyor. 


[1] İngilizce yazımından türkçeye çeviri bana ait. Türkçe basım kitapta farklılık gösterebilir(RŞ).


Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam