16/03/2020 | Yazar: Aslı Alpar
Kaos GL’nin toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak adına yürüttüğü çalışmaları görünür kılmak için başladığımız söyleşi dizisi “Bıraktığımız yerden”in yedinci konuğu kaosGL.org editörü Gözde Demirbilek.
Kaos GL Derneği toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak için kurumsal işleyişinde ‘neler yapabiliriz’ sorusuna yanıtlar aramaya devam ediyor.
Bu sorudan hareketle yeni söyleşi dizimiz derneğin kadın çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliğine yaklaşımı ile birlikte çalıştıkları alanlarda eşitliği ve çeşitliliği sağlamak amaçlı müdahalelerine yer veriyor.
Bu söyleşi dizisinde Kaos GL kadınları anlatıyor; onların toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğine dair süren çalışmalarının, planlarının ve hayallerinin tanığı oluyoruz.
Bizden önce bu mücadeleye katkı sunan ve bizden sonra sürdürecek olanların emeğini de görünür kılmak adına herkesin bıraktığı yeri işaretleyen bu söyleşi dizimizin adı da “Bıraktığımız yerden” oldu.
Söyleşi dizisinin bugün konuğu kaosGL.org editörü Gözde Demirbilek. Demirbilek ile ikili, monoseksist dünyayı, bu dünyada gazeteciliği ve umudu konuştuk. Söz Gözde’de.
Bi+ politikası üretirken monoseksist dünyamızda seni en çok yoran şey nedir?
Soru kendi cevabını veriyor biraz da aslında ama o dünyanın bizim dünyamız olduğundan pek emin değilim. Monoseksist dünyalar insanı en çok gün sona erdiğinde, perdeler çekildiğinde insan kendi kendine kaldığında yoruyor insanı.
Açıkçası ben “internet çocuğuyum”, kendimi bildim bileli ilgi alanlarım değiştikçe chat odalarından forumlara, bloglardan sosyal medya platformlarına hayatımdaki insanlarla olan ilişkilerim orada başlayıp yüz yüze nihayete erdi. Bazılarıyla ermedi, belki hiç de ermeyecek. Bu alanların hepsinde, herkes kendine istese de istemese de dünyalar yaratıyor. Asla negatif bir bağlamda söylemiyorum bunu. Misal veriyorum; sen Instagram profilinde paylaştığın tüm fotoğraflara aynı filtreyi koyar çok sevdiğin bir şairin farklı şiirleriyle süslersin ben sadece sokakta gördüğüm rögar kapaklarını çeker koyarım. İkimizin yarattığı iki farklı dünya olur bu, bakmak, görmek, takip etmek herkesin kendine kalmıştır.
Ama çalışma yaşamına girdiğimden beri bakmak, görmek takip etmek benim kendime kalan bir şey olmayabiliyor. Birbirini tekrar eden bi+fobik söylemlere çeşitli dünyalarda kahkahalarca gülünüyor olması, desteklenmesi insana yorulmuş hissettiriyor. Non-binary bir biseksüel olarak sokakta lezfobik tacizlerin hedefi olurken, biraz eğleneyim diye açtığım platformlarda doğrudan kimliğimi hedef alan paylaşımlara üzülmeden edemiyorum.
Eğer “destekçi” bariyerini aşarsam…
Medya alanında bifobiye rastlıyor muyuz? Daha çok hangi haberlerde?
Daha çok “magazin” haberlerinde rastlıyoruz desek yeridir. Bir ünlünün hem kendine hem de zaman içinde değişen partnerlerine atanan cinsiyetle birlikte haklarında “eşcinsel oldu” minvalinde çok fazla magazinel zırva dönüyor. İnsanlar, birinin birden fazla cinsiyetten birileriyle ilişkilenme ihtimalini düşünmeden şak atayıveriyor. Ama bence bu içerikler genel olarak haber formatında değil.
Sosyal medyayı söyledik zaten, herkes kendi yarattığı dünyadan başka dünyalara seslenirken bu dünyanın ayrımcılık ve nefretini, ifade özgürlüğü diye yutturmaya çalışan herkesin profilinde bi+fobiye rastlayabiliriz. Bir nefret diğer nefreti çağırıyor çoğu zaman.
Açık kimlikli biseksüel gazeteci olmak desem?
Bazen ne yaparsan yap, bir LGBTİ+ derneğinde çalıştığını da söylesen “He eşcinsel örgütünde çalışıyorsun yani” diyor insanlar. Bazen de sadece “destekçi kadın” olarak görüyorlar, bakınca “eşcinsel bir şeyler” göremiyorlar “kadın”ı da şak diye yapıştırıyolar herhalde, bilmiyorum artık.
Eğer “destekçi” bariyerini aşarsam -yani açık kimlikli olmama rağmen bir ortamda açılmak zorunda kalırsam ki çoğu zaman insanların ayrımcı söylemlerini içine yutmaları için laf arasında bir yerde “Bi dakka, bi dakka e ben bi+seksüelim” demekle olmayan, kılı kırk yarmak gerektiren bir zorlanma oluyor bu- bu sefer de ya çok bilenlerle ya da “ben hiç bilmiyorum”larla karşılaşıyorum. Çok bilenler zaten bildiğini okurken diğer türlüsü de söylediğin her şeyi en doğru kabul ediyor. Hem bi+seksüel hem gazeteci olunca insanlar ayrımcılığa sapmamak için “hap bilgiler” istiyor. Bu sürecin en sancılı yanı karşılıklı ilerlemiyor olması bence çünkü çoğu konuda çalıştığı alanda bilmem kimin üç yıl önce bilmem kime ettiği lafı hatırlayanlar LGBTİ+ hareketine dair “her şeyin çok çabuk değiştiğine” dair abartmıyorum gerçekten sitem ediyorlar. Bir özür bekler gibiler hatta bazen. Şeyin özrü “Ya kusura bakmayın siz de bize YARDIM etmek istiyosunuz ama biz onu yine değiştirdik” gibi bir laf duysalar zaten lütfettikleri bu alanla ilgili iyice içleri rahatlayacak gibi.
Mikrofonu bulmuşken sesleneyim: İçiniz rahat olmasın, hiçbir zaman gelmeyecek o özür. Siz bu alanda “yanlış” yapmamak için takip etmek ve lütfetmemek zorundasınız. Çünkü ne homofobi ne bi+fobi ne transfobi ne de mizojini hiçbir zaman sadece özneleri hedef almayacak.
“Açılmak her zaman özgürleştirir gibi bir algı var”
Cinsiyet kimliği meselesine… Non-binary olarak açılmanın bir bedeli var mı?
Her açılma gibi non-binary olarak açılmak da birçok bedeli beraberinde getiriyor. Açılmak her zaman özgürleştirir gibi bir algı var aslında sanki bir kez açılmakla her şey daha rahat olurmuş gibi. Oysa açılmak ömür boyu sürüyor. Bu yüzden de ne kadar açık kimlikli olduğumu söylersem söyleyeyim, çeşitli ortamlarda irili ufaklı yeniden açılmalar yapmam gerekiyor bazen.
Kendim için şunu söyleyebilirim, cinsel yönelimim konusunda açılmaktan daha farklı yollara başvurmam gerekti non-binary olarak açılırken. Bunun en büyük sebebi şu: Biseksüelim derken tanımlı bir cinsel yönelime işaret ediyorum ama non-binary olduğumu söylediğimde ne olduğumu söylemiyorum. Amacım cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği bağlamında açılma açılmadır işte deyip eşit tutmak değil bu arada “değillemeye” dikkat çekmek istiyorum. Çünkü insanlar çoğu zaman bunu “tamamlanmamış” bir açılma gibi görüyor ne olduğuma dair bir yere işaret etmediğim için. “E yani, ikisi de değilsen nesin?” bakışlarına maruz kaldığım oluyor. Arada alttan alta bedenimde değişiklik yapmak isteyip istemediğimin sorgulandığını hissediyorum. Ayrıca bazen de trans erkek olarak açılmaya çalışıyormuşum da bunu non-binary olarak açıldığım insan ilk kendisi bulmuş gibi davranabiliyor “Mesela ikisi de değilsin ama sakalın olsun ister miydin?” gibi. Yani, tanıyan bilir, bıyık kullanmayı çok seviyorum. Ama cinsiyet kimliğimle alakası yok. Yani onun düşündüğü çoğu şeyi açılan ben olduğum için belki çoktan defalarca düşünmüşümdür. Yok. Cinsiyet ikiliği fikri öyle işlemiş oluyor ki bazen bazı insanların içine, seni kadın ve erkek noktası arasında kararsız nereye varacağını bilememiş (ki böyle olabilir hiçbir sıkıntı yok) ve bundan muzdaripmiş gibi (işte burası sıkıntılı) görüyor ve neden iki noktadan birinde olmadığını sorguluyor, sana “yardımcı” olup o iki noktadan birine götürmeye çalışıyor. Oysa belki ben o iki noktanın arasında da değilim.
LGBTİ+ yasakları bir yandan, diğer yanda dünyanın hali, ahvali… Yaşamaya dair umudu nereden alıyorsun?
“Yaşamaya dair umut alıyor muyum” diye düşündürttü bana bu soru.
Bana kalırsa bir süredir almıyorum, içerden yiyorum. Ha bu böyle bir “Umutlanacak bir şey de kalmadı” gibi pesimist bir yerden değil ama ruhsal dengeyi sağlamakta güçlük çektiğim bir dönemden geçtiğim için, tanıdığım ve zevk aldığım hayaller arasında dolaşmak daha güvende hissettiriyor. Yasakların en büyük etkisi biraz hayal kurmak üzerine de oldu bende, belki o yüzden içerden yediğim bir dönem diyebilirim. Yakın zamanda “umut akışına” kapılıp gittiğimiz günlere geçeriz umarım.
Etiketler: kadın