14/01/2016 | Yazar: Kaos GL
Barış İçin Akademisyenler metnine imza atan Judith Butler, ‘Dünya, Türkiye’nin Kürtlerle yürüttüğü barış sürecini neden bozduğunu bilmek zorunda’ dedi.

Barış İçin Akademisyenler metnine imza atan Judith Butler, “Dünya, Türkiye’nin Kürtlerle yürüttüğü barış sürecini neden bozduğunu bilmek zorunda” dedi.
Judith Butler Ankara'daki Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş'te, 2010
T24’ten Işıl Öz, “Bu suça ortak olmayacağız” diyen ve Barış İçin Akademisyenler adı altına bir araya gelen iki binden fazla akademisyen arasında yer alan California Üniversitesi, Berkeley'den queer teorinin önde gelen isimlerinden Profesör Judith Butler ile görüştü.
İmzalanan bildiri sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve ardından Yükseköğretim Genel Kurulu’nun yaptığı açıklamaları değerlendiren Profesör Judith Butler, şunları söyledi:
“Erdoğan’ın kendisini dünyanın gözü önünde eleştirme cüreti gösteren Türk akademisyenleri cezalandırılmakla tehdit etmesi ve bazı gazetecilerin ordunun uyguladığı şiddeti ve baskıyı dile getirmelerinden dolayı işlerini kaybetmeleri, dünyanın her tarafındaki akademisyenleri dehşete düşürüyor. Ulusal güvenlik gerekçesiyle eleştirel düşüncenin sansürlenişi ve bunun norm haline gelmeye başlaması, hepimizin basın ve akademik özgürlüğü savunması için her türlü sebebin ortada olduğunu gösteriyor. Dünya, Türkiye’nin Kürtlerle yürüttüğü barış sürecini neden bozduğunu ve arkasından Kürt köylerine kuşatma uygulayarak sivillere neden savaş açtığını kesinlikle bilmek zorunda. Sansür ve askeri kontrolün birlikteliği demokrasi için büyük bir tehlike oluşturuyor. Eleştirel tartışma ortamının ihanet olarak damgalanması, kendi iktidarını demokrasinin ortadan kalkması pahasına genişletme amacında olan devletlerin eski ve savunulamaz bir taktiğidir.”
Butler, Kaos GL konferansında savaş karşıtı siyaseti anlatmıştı
Butler, Kaos GL’nin her yıl 17 Mayıs haftasında düzenlediği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın beşincisine de katılmıştı. Butler’ın "Queer-Yoldaşlığı ve Savaş Karşıtı Siyaset" konuşmasından satır başları şöyleydi:
“Devletin askerleriyle birlikte savaşa girdiği durumlarda, sorumluluk duygusunun yalnızca şu ya da bu hayata değil veya soyut bir hayatta kalabilirlik sorusu üzerine odaklanmak yerine hayatın devam eden sosyal koşullarına -özellikle de başarısız olduklarında- odaklanması gerektiğini göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü bu, neden Gazze’de queer aktivizminin gerekli olduğunu, Afganistan’daki savaşın artmasına karşı olmak gerektiğini, Almanya ve Türkiye’de queer anti-militarizmi olduğunu, İngiltere ve İspanya’da ırkçılık karşıtı queer hareketinin olduğunu ve neden queerlerin ulus-devlet, seküriteryan devlet kurma görevine dahil edilme çabalarına ve güncel politik yaşamdaki bütün militarizm türlerine karşı çıkma sorumluluğu olduğunu açıklar.
“Queer hareketlerinin sormaya devam etmesi gereken sorulardan bazıları şunlardır: Kendini ifade edemeyen topluluklar nasıl ses çıkaracaklar ve taleplerini nasıl bildirecekler? Bu iktidar alanında nasıl bir sarsılmaya yol açar? Ve bu topluluklar hayatlarını devam ettirebilmek için ihtiyaçları olan şeyleri nasıl talep edebilirler? Mesele, kırılganlığı iyileştiren tanınma biçimleri için mücadele etmek ve hiçbir politik temsil veya koruma olmaksızın bizi kırılganlığa maruz bırakan baskın normlara karşı savaşmaktır. Mesele yalnızca edimsel olmak için yaşamak gerektiği değil, var olma koşullarını güvenceye almak için edimsel olmamız gerektiği ve hatta politik olarak edimsel olmamız gerektiğidir. Tanınma normları bazen bizim yaşama kapasitemizi tehlikeye atacak kadar bağlar: tanınabilmemizi sağlamak için normlar belirleyen toplumsal cinsiyet bize şiddet uygularsa, bizim varoluşumuzu tehlikeye atarsa ne olur? Bu durumda hayatı mümkün kılmak için ortaya atıldığı düşünülen kategoriler hayatlarımızı bizden çalar. Mesele bu türden bir çifte bağlanmayı kabul etmek değil, kırılganlığa karşı mücadele eden performatif edimlerin olduğu yaşam tarzları için mücadele etmektir. Bu şekilde, yeni varoluş tarzları içinde, tanınabilir olanın kritik sınırında yaşayabiliriz.
“Bana göre beden, bizim kendimizin olan veya olmayan bir dizi perspektifle karşılaştığımız yerdir. O halde, kim olduğumu ve yaşayıp yaşayamayacağımı anlamamı sağlayan toplumsal cinsiyet normları yalnızca benim tarafımdan yapılmıyor. Kim olduğumun değerlendirmesini yapmaya çalışırken zaten çoktan ötekinin ellerindeyim. Kendi özne oluşumu deneyimlerken zaten çoktan, kendi seçmediğim bir dünya ile karşı karşıyayım. O halde sonuç olarak, hangi bedenlerin veya genel olarak hangi biçimlerin, hangi kıyafetlerin ve kimin korunmaya, barınmaya, yaşamaya ve yası tutulmaya layık hayatlar olduğuna bağlı olarak bazı bedenler diğerlerinden daha kırılgan olacaktır. Bu normatif çerçeveler ne tür bir hayatın yaşamaya değer olduğunu, hangi hayatın korunmaya değer olduğunu ve hangi hayatın yası tutulmaya değer olduğunu peşinen belirler. Hayatların bu şekilde değerlendirilmesi yaygınlaşarak mevcut savaşları kesin bir biçimde meşrulaştırır. Hayatlar, çeşitli devletleri temsil edenler ve devlet-merkezli liberal demokrasiyi tehdidi temsil edenler olarak ayrılır ki savaşlar bazı hayatlar adına meşru bir biçimde açılırken diğer hayatların yok edilmesi meşru biçimde savunulabilsin.
“Ne tür bir özgürlük için savaşıyor olursak olalım, bu eşitlik üzerine kurulu bir özgürlük olmalıdır. Aslında, biri olmadan diğeri için mücadele etmemiz mümkün değildir. Özgürlüğün gerçekleşmesi eşitliğe dayanan bir durumdur. Söz konusu olan yeni küresel koşullar altında yapılan azınlıklaştırma süreçlerini yeniden düşünmek ve bunlara karşı çıkmak, dini, etnik ve cinsel azınlıklar (bu "pozisyonlar" ötekiler ve yönlendirici idealler karşısında kimlik olmaktan çok yaşam tarzı olduğunda) arasında ne tür ittifaklar kurulabileceğini sormaktır. Belki işte o zaman ırkçılık, ayrımcılık, kırılganlık ve devlet militarizmi ve şiddetiyle mücadele etmenin politik hareketin açık hedefi olduğu takımyıldızları yaratabiliriz. Yani, savaşa ve yükselen militarizasyona karşı çıkmak, devletin şiddet aygıtını durdurarak eşitlikle birlikte özgürlüğü deneyimlemenin bir yoludur. Bu aynı zamanda bedenin sosyal hayatını -arzusunu, şeklini, gelecekle ve adaletle ilgili talebini- yeniden canlandıran ve destekleyen bir şeydir.”
İlgili haber:
"Queer-Yoldaşlığı ve Savaş Karşıtı Siyaset"
Etiketler: yaşam