26/04/2017 | Yazar: Ezgi Epifani

Belki de şişmanlığın artık silahlaştırılmış bir hakaret, üzücü ve korkutucu bir geleceğin alameti olmaktan çıkacağı yerdir burası.

Büyük beden giymeyen beden olumlamacı arkadaşlara* Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Belki de şişmanlığın artık silahlaştırılmış bir hakaret, üzücü ve korkutucu bir geleceğin alameti olmaktan çıkacağı yerdir burası.

Çevirmenin notu: Bu çeviriyi özellikle  –M beden giyen biri olarak– yapmayı seçtim çünkü Beden Olumlama Hareketi en başta fat-shaming’e (şişman ayıplama) karşı çıkmış bir hareket ve ben her yerdeki çoğu beden olumlama aktivistine göre hayatım boyunca ayrıcalıklı konumda oldum yani kilom üzerinden nefret suçuna maruz kalmadım. Ayrımcılığa maruz kaldım mı, üzerine düşünmem ve başkalarıyla da konuşmam lazım (başka bir zaman). Kısaca, bu hareketin birincil öznelerinin sesinin ana dilimde duyulmasına yardımcı olmak boynumun borcudur... Çeviriyi fevkalade Türkçeleştirebildiğimi düşünmüyorum ama denedim, umarım anlaşılır kısımları çok daha fazladır. Son okuma için sevgili Kuzey İlay Karadağ’a teşekkürler.

Okurken dinlemelik şarkımız da burada.

Annenle ilgili ilk duyduğum şeyi asla unutmayacağım. Ortak bir arkadaşımız bana düğününden bahsediyordu; nasıl da mutlu göründüğünden, senin ve partnerinin neşesiyle merasimin nasıl da parlak geçtiğinden. Karşılama sırasında annenin seninle konuşmasına kulak misafiri olmuş:

“E napalım, büyük gün için ideal kiloya hepimiz ulaşamayabiliriz değil mi?”

Yüzünün düşüşünü, renginin soluşunu izlemiş. Zorla gülümsemiş ve oradan ayrılmanın bir yolunu bulmuşsun. Bundan sonra annenin yanına dönmemişsin.

Bu daimi baskının, özellikle en sevdiklerimiz tarafından hissettirildiğinde, nasıl can acıtıcı olduğunu biliyorum. Arkadaşlar, teyzeler, eski sevgililer... Düğünden önce kilo verme baskısı, yazdan önce kilo verme baskısı, bebekten sonra kilo verme baskısı, tatilden sonra kilo verme baskısı.. O bir türlü verilemeyen son 2, 5, 10 kilo... Bedeninin hep bir şekilde hatalı olması, ideal kendiliğin daimi ulaşılmazlığı…

Kendi kollarına, göbeklerine, kalçalarına dair nefretle konuşan, detoks gibi maskara diyetlere bile eşlik edecek birini arayan, kabin aynalarındaki yansımalarına kaşlarını çatarak bakan arkadaşlardan kaçamamazlık... Kendi bedenine duyulan nefretten doğan bir bağ ile meydana gelen şu sinsi yakınlık... Senin için katlanması çok zor olmalı…

Ve sen katlanmıyorsun, aslında hiçbirimiz katlanmıyoruz. Biz dönüşüyoruz. Kendini ve sonra diğerlerini de hatta en sevdiklerini bile görüş şeklini etkileyen bir virüs seni ele geçiriyor. Kolayca kana girişi ile seni esir alıyor; arkadaşlarını, aileni, sokaktaki yabancıları görüş şekline kadar sızıyor.

Yaşlı bir kadını kolsuz bir üstle gördüğünde kendini, “böyle giyinmemeli” derken ya da kumsalda şişman bir adamı görünce “kim bunu görmek ister ki”? diye sorarken yakalıyorsun. Ne çabuk unutuyorsun senin şu an başkasına yaşattığın şeyin diğer ucunda olmanın acısını. İstesen bile, denesen bile, bu düşünceleri durdurmanın ne kadar zor olduğunu.

Tüm bunları seninle konuşabilmenin benim için anlamı öyle büyük ki. Sen ve ben sessizliği birlikte bozuyoruz. İkimizin de sırf derimizin şekli nedeniyle utandırıldığı, acı çektirildiği, baskılandığı şeyler hakkında ilk defa konuşuyoruz. Hepsi de kapladığımız yer yüzünden. Deneyimlerimizi yüksek sesle dile getiriyoruz ve hepsini yeni bir biçimde görüyoruz.

Bedenlerimize yüklenen anlam ve zorunlulukları çöpe atıyoruz. Bu da, kilo versek de vermesek de bedenlerimizin yapabilecekleri ve yaşayabileceğimiz hayatlar hakkında farklı düşünebilmek için bir Sisifos* edasıyla kendi kendimizi eğitmek anlamına geliyor. Biz artık sadece tartının 7 kilo aşağısındaki kumsal tatillerini, iyi seksi, mutluluğu, başarıyı tasavvur etmiyoruz; biz artık hepsinin peşine düşüyoruz. Çünkü hayatlarımız şu an gerçekleşiyor ve biz neyi bekliyoruz ki?

Tüm bunları yapmak, ikimiz arasında farklı bir ilişki inşa etmek anlamına geliyor. Artık bedenlerimizin kaderi olduğunu düşündüğümüz perişanlık ve yalnızlık üzerinden birbirimizle bağ kuramayız. Artık o içinde bulunduğumuz deriye duyduğumuz nefreti paylaştığımız sohbetlerimize dönemeyiz.

Artık ilişkimiz; gücümüzü birlikte inşa etmekten gelen samimiyetten ve bu süreçte bulduğumuz zayıflıklarımızın neden olduğu kırılganlıktan doğmalıdır. Bedenlerimizin çağrısının ve maruz bırakıldığımız tutumların kesin bir değerlendirmesinden doğmalıdır.

Standart beden giyen biri olarak bedeninizin belirli bölgelerine olan saplantısal odağı bilirsiniz. İki kilo alınca arkadaşlarınızın kalçalarınızdan ayrılmayan gözlerini, anneniz veya teyzenizden gelen davetsiz yorumları. Her zaman ulaşılması imkânsız ideal bir bedene doğru tehlikeli biçimde tünemenin nasıl bir şey olduğunu biliyorsun. Hep daha da uzağına devrilme korkusuyla.

Ama sen ve ben bedenlerimizden konuştuğumuzda, kendini benim deneyimlerime yansımış olarak göremeyeceğin bir yer gelecek. Belki de şişmanlığın artık silahlaştırılmış bir hakaret, üzücü ve korkutucu bir geleceğin alameti olmaktan çıkacağı yerdir burası. Büyük beden insanların şişmanlığı özgürleştirici bir gerçeklik beyanı olarak kullanacağı yerdir belki de. Belki de, başka bir şişman arkadaşının sana, iş arkadaşlarının kendisine açıkça böyle göründüğün sürece asla bir erkek bulamayacaksın dediklerini anlattığı yerdir.

Belki de, şişman bir arkadaşının, bir yabancının manav reyonunda kendisine yaklaşıp mangonun içindeki şeker oranı hakkında nasıl da ahkam kestiğini sana anlattığı yerdir. Belki de, bir tanıdığının kıyafet bulmakta ne kadar zorlandığını ve bazı giysilerin Large bedenlerinin üretilmediği hakkında yakınacağı yerdir. Bu deneyimler sana mantığın sınırlarını zorlar biçimde inanılmaz gelebilir.

Daha sonra akla hayale sığmayacak deneyimler duymaya başlayacaksın. Çok şişman bir arkadaşın sana, uçuş görevlisinin uçağında oturmasına izin vermediğini ve kullanılmamış biletinin parasını geri ödemeyi reddettiğini anlatabilir. Diğer yolcuların bu olanları sessizlik içinde izlediğini ve araya girmediklerini de anlatacaktır. Başka bir aşırı şişman arkadaşın, başvurduğu bir hizmet işine, haftalık tartılma işleminde belirlenmiş ağırlığı geçtiği için alınmadığını anlatabilir. Sen ona yasal bir adım atıp atmadığını soracaksın, o da sana “ne fark eder ki?” diyecek ve haklı olacak. Onu koruyacak bir yasal karar yok ki.

Başka bir aşırı şişman arkadaşın, yanından geçen arabadan insanların ona mö’lediğini ve üzerine çöplerini attığını anlatacak. Çöpler yüzüne veya iş kıyafetine gelmediği için kendini rahatlamış hissettiğini söyleyecek. İnanılmama korkusu ile bu olaydan bahsettiği tek insan sen olabilirsin.

Bir grup tanıdığın rahatça “öleceksin” demek yerine, iltifat mı etti hakaret mi etti belli olmayan kibar küçümsemelerini de anlatabilir sana. “Şeker hastası olacaksın ve bu senin hatan olacak! Bu gerçekle yaşayabilir misin gerçekten? Peki ya ailen?”                             

Yoldan geçer gibi öleceğini kestirenlere alışmış o zaten.

Şişman bir meslektaşından, doktorunun ona “dikkatini toplayana kadar gırtlağından aşağı yemek dökmeyi bırak” dediğini duyabilirsin. Bu, kulağa gerçek olamayacak şekilde acımasız gelebilir, özellikle mesleğine ilişkin ilk yükümlülüğü zarar vermeme olan bir profesyonelden geldiği düşünülürse. “Sana mantıklı gelmeyebilir, ona da mantıklı gelmiyor ama bu gerçekleşmediği anlamına gelmiyor.”

Kendi huzursuzluğuna boyun eğme. Benim deneyimlerim sana yaşanması imkansız gibi görünse de, konuşmaya devam et. Dayan. Bir doktorun tedavi etmekle yükümlü olduğu hastasına zalim gibi böylesine duyarsız bir şey söyleyebileceğini tasavvur edemeyebilirsin. Ya da bir iş sahibinin işe alım sürecinde yaptıklarını da. “Bu gerçek olamaz” diye düşünebilirsin. “Yanlış duymuş olmalı. Bence fazla hassas davranıyor.”

Haklısın, bu yorumlar öylesine acımasız ki, bunları birinin bir başkasına söylemekte sorun görmemesini düşünebilmek zor. Ama senin karşılaşmadığın bu yorumlarla şişman insanlar karşılaşıyorlar. Bu yorumlar, bizim gibi bedenlere sahip olanların varlığında gerçekleşiyor sadece. Deneyimlerimizin gerçek olamayacağı konusunda ısrar ettiğinde, iyiniyetli bir şüphe ile de olsa, bu bize yaşadıklarımızın dile getirilemeyeceğini çünkü duyulmadıklarını hatırlatıyor. Dile getirdiklerimiz destek veya dayanışmayla karşılanmıyor. Tıpkı bize yapıldığı gibi, halı altına süpürülüyor. Görmezden geliniyor, boş gözlerle dinleniyor, geniş bedenlerimiz uçaktan dışarı çıkarılırken seyirci kalan birçok kişide olduğu gibi.

Şişman arkadaşınızın deneyimlerini bağlam eksikliği nedeniyle düşünmeden reddetmeyin. Bunun yerine, siz bağlamı bulun. Daha iyi bakın. Görüşünüzü keskinleştirin. Daha yakından dinleyin. Fat shaming’in (şişmanları ayıplama) her yerde olduğunu görmeyi öğrenin çünkü her yerde. Gördüğünüz her yerde fat shaming’e karşı çıkmayı öğrenin. Sadece zayıf insanlara ya da şişmanlığı bir sebepten dolayı olduğu için kabul edebildiklerinize yapıldığında değil.

Bizi “düzeltme” amacıyla konuşmayı yine, sizin bildiklerinize, sizin deneyimlediklerinize, sizin daha önce duyduklarınıza getiren yani benim gibi bedenleri olanlara ne yapmanız gerektiğini söyleyen virüse yenilmeyin. Bu virüsün panzehiri dinlemektir.

Bedeninizden ne kadar çok nefret ettiğiniz üzerine konuşmamaya olan bağlılığınızı iki katına çıkarın. Hepimiz bedenlerimizden nefret etmeye şartlandırılmışız. Biliyorum insanın canı acıyor. Kendinize daha nazik olmanın yollarını bulun. Kendinizden nefret ederken diğer şişman insanlara karşı da öğretilmiş bir nefret duyuyorsunuz, bundan sıyrılmanın yollarını bulun.

Kendi beden algınızın, görüldüğü her yerde şişmanlıktan nefret eden bir kültür tarafından şekillendirildiğini hatırlayın. Sizden daha şişman olan bir arkadaşınıza, “ben görüntümden nefret ediyorum ama sen iyisin” deme gibi bir şey yok. Sen bedeninden  nefret ederken benim bedenimi marjinalleştirmeyen bir mantığın olduğu güvenli bir liman yok. Eğer bedenindeki yağdan nefret ediyorsan bu, benim bedenime olan algını da etkileyecek. Herhangi bir virüste olduğu gibi, hangisine direncin olduğuna sen karar veremezsin. Bulaşıcı olup olmadığına sen karar veremezsin. Şişman arkadaşına virüsü geri bulaştırma.

Senin bedeninde yaşamanın zor olduğunu biliyorum. Benimkinde yaşamak da zor. Bedenlerimiz aynı sistemde var olmaya devam ediyorlar ama farklı şekilde algılanıyorlar. Sana “beach body”ye (Ç.N: kumsal bedeni olarak çevrilebilir) ulaşabilmen için spor salonu üyeliği satılmaya çalışılır, ben kumsala da spor salonuna da görülmek veya spor yapmak için dahi şişmanım diye kabul edilmem. Art niyetli yorumlarla ve suratına fırlatılan güzellik standartlarıyla senin özgüveninin altı oyulurken; benim günlük deneyimlerim; bedenim, sağlığım, çekiciliğim, karakterim ve ölümüm üzerinden yapılan aleni yorumlarla şekilleniyor. Bu yorumlar, karşıma çıkan neredeyse herkesten geliyor.

Benim gibi ağır bir bedeniniz varsa, karşılaştığınız baskılar daha da şiddetleniyor, biçimleniyor ve iyice doğru yoldan sapıyor. Benim sorunum bir beden algısı, bir özgüven veya özsaygı sorunu değil. Benim sorunlarım kendimi nasıl gördüğümle ilgili değil. Benim sorunlarım, diğerlerinin beni nasıl gördüğünün sonuçları. Benim sorunlarım diğerlerinin beni duyamamalarının sonuçları.

Beni duymanıza ihtiyacım var.

*Sisyphos, Yunan Mitolojisi’nde, yer altında sonsuza dek büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır.

Bu çevirinin orijinal metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Bu çeviri ilk olarak ezgiepifani blogunda yayınlanmıştır.


Etiketler: yaşam
İstihdam