04/11/2018 | Yazar: Aslı Alpar
12. Cinsellik ve Cinsel Tedaviler Ulusal Kongresi üçüncü gününde “Cinsiyete Bakış, Sınırları Aşındırma” oturumunda Koray Başar ve Zeynep Direk konuştu.
12. Cinsellik ve Cinsel Tedaviler Ulusal Kongresi üçüncü gününde “Cinsiyete Bakış, Sınırları Aşındırma” oturumunda Koray Başar ve Zeynep Direk konuştu.
Fotoğraflar: Koray Arkadaş
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği'nin (CETAD) bu yıl 12.’sini düzenlediği Cinsellik ve Cinsel Tedaviler Ulusal Kongresi üçüncü gününde “Cinsiyete Bakış, Sınırları Aşındırma” oturumunun moderatörlüğünü Hale Borak Boratav üstlendi.
“Kişilerin bedensel ve toplumsal cinsiyetleri bir spekturumdur”
Oturumun ilk konuşmacısı “Tekinsiz Cinsiyet” başlığıyla Koray Başar oldu. Başar konuşmasına “Bir çocuğun cinsiyetine kim karar verir” sorusu ile başladı. Doğumda atanan cinsiyete dair “Yeni doğanın penis ya da vajinası var diyerek iki cinsiyet grubundan birine atamanız her zaman mümkün olmaz” diyerek intersekslerden bahsetti.
Başar, trans geçiş sürecine dair hukuki düzenleme olan Türk Medeni Kanunu madde 40’tan ve onun ruh sağlığı mekanizmasındaki etkisine konuşmasına devam etti. Vaka örnekleriyle cinsiyeti belirleyen unsurların ikili cinsiyet temelinde ele alındığına dikkat çekti.
“Kadın beyni ve erkek beyni birbirinden keskin sınırlarla ayrılmıyor. Bilimsel araştırmalar da bunu doğruluyor. Beynin iki cinsiyetle anlatılabilecek bir tarafı yok” diyen Başar kişilerin hem bedensel hem de toplumsal cinsiyetlerinin bir spekturumda olduğunu söyledi. Cinsiyete dair sınırların yıkılmasıyla “cinsel yönelim”in de akışkan bir kavrama dönüştüğüne dikkat çekti.
Başar konuşmasına şu sözlerle son verdi: “Kategoriler inşa ettikçe bunun bir politik arka planı olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Sadece üreme ile cinselliği ilişkilendirdiğimizde, sadece ürüme organlarına bakarak cinsiyet atadığımızda tamamen yanılıyoruz.”
“Sadece ‘konuşan özne’ haklarını savunan bir insana dönüşebilir”
Oturumun ikinci konuşmacısı Zeynep Direk, “Cinsiyet ve Özneleşme” üzerine konuştu.
“Toplum bizi cinsiyetlendiriyor biz de atanmış cinsiyetimize rağmen özne olma mücadelesine girişiyoruz. Burada özneleşme özerkliği aklımıza getirmeli. Ezilme bağlamında özneleşme transları düşündüğümüzde hayat boyu süren bir mücadele anlamına geliyor” diyen Direk “özne” kavramını felsefi açıdan nasıl ele aldığını katılımcılarla paylaştı.
Direk, klasik modern felsefenin kartezyen özne anlayışı yerine kapasitelerden bahsetmeyi seçtiğini şöyle aktardı: “Hepimizin bir takım potansiyelleri var bu bizi bazı şeyler yapabilir kılıyor. Özne olmaktan bahsederken ‘konuşan özneyi’ görmemiz gerekiyor. Bu hemen Lacan’ı da hatırlatacak belki size. Cinsiyetin sembolik sistem içerisinde olduğunu belirtir Lacan. Biz de bu sistem içerisinde cinsiyetli özne oluyoruz. Biliyoruz ki bu mesele ne bedenin nasıl kurulduğu ile ne de beynin kimyasal yapısı ile ilgili bir mesele. Bu bilinçdışı bir mesele. Bilinçdışından kastettiğimiz ise dilin alanı. Biz özneleşmeden evvel bir dilin içine doğuyoruz çünkü. Orada bir konum almak ile ilgili bir şey cinsiyetli bir özne olmak. Ancak kişinin yani kırılgan öznenin kendi imkânlarını seçebilen, hayatı hakkında karar verebilen insana dönüşmesi ancak ‘konuşan özne’ olması ile mümkün.”
Mağduriyet halinin kişilerin eylemin öznesi olmamasından kaynaklandığını belirten Direk kişinin yaptığı eylemleri üstlenebilmesi ile ‘konuşan özne’ye dönüşmesi arasındaki ilişkiyi şöyle aktardı: “Sadece ‘konuşan özne’ haklarını savunan bir insana dönüşebilir. Ve sadece kişilere karşı değil aynı zamanda kurumlara karşı da ‘konuşan özne’ olduğumuzda haklarımızı gerçekten savunabiliriz. Ve bu yalnız yapılabilen bir şey değil çeşitli toplumsal bağların kurulmuş olması gerekiyor.”
Direk konuşmasını, “cinsiyet”, “arzu” ve “ilişki” kavramları arasındaki ilişki ile sonlandırdı: “Partnerimizi ‘büyük öteki’ ile görüyoruz. ‘Büyük öteki’ nedir? Bizi kuşatan her şeydir. Lacan ‘cinsel ilişki diye bir şey yoktur’ derken aslında ‘arzu nasıl kuruluyor’ sorusunu soruyordu. İlişkilerimizde o kadar çok ‘gibi’ yapıyoruz ki onun gerçek bir ilişki olup olmadığımızı bile düşünebiliriz. Buradan tartışmaya başlamak bizi ‘konuşan özne’ye dönüştürüyor. ‘Konuşan özne’ olmazsak hiçbir zaman hayatımızda belirleyici olamayacağız.
İlgili haberler:
Ruh sağlığı çalışanları ikili cinsiyet rejimiyle nasıl ilişkilenmeli?
“Geçiş sürecinde ailenin desteği hayat kurtarıyor”
“Terapistler LGBTİ’lerin ihtiyaçlarını anlamak için çalışmalı”
Sanat cinsellik ve iktidardan bağımsız olabilir mi?
“Atadığınız cinsiyetleri reddediyorum, ben interseksim”
Etiketler: insan hakları, sağlık