17/07/2023 | Yazar: Yıldız Tar
Araştırmacı Defne Güzel’le 2023’ün ilk altı ayında Türkiye’nin LGBTİ+ hakları karnesini konuştuk: Herkesin ortak bir muradı var. Özgürlük ve eşitlik. Dünyayı değiştirecek şey de bu.
LGBTİ+ Onur Ayı, baskı, yasak, polis, şiddeti ve gözaltılarla geçti. En az 241 kişinin gözaltına alındığı, çay içmenin bile yasaklandığı Onur Ayı bitti ama LGBTİ+’lara baskı hız kesmeden devam ediyor.
Son yıllarda Hükümet eliyle LGBTİ+’ların temel hak ve özgürlükleri ihlal ediliyor. Peki bu ihlaller ne anlama geliyor? LGBTİ+’lara saldırılar, Anayasal düzeni nasıl tehdit ediyor? 2023’ün ilk altı ayında yaşananlar bize ne anlatıyor?
Tüm bu soruları ve daha fazlasını Kaos GL İnsan Hakları Programı’ndan Araştırmacı Defne Güzel’e yönelttik. Derneğin senelik insan hakları raporlarını hazırlayan ekipte yer alan Güzel, 2023’ün ilk gününden bugüne yaşananları özetledi.
“LGBTİ+’lar dört başı mamur bir hukuksuzluğun ortasında” diyen Güzel’e göre 2023’ün ilk aylarının temel gündemi Anayasa değişikliğiydi:
“2023 yılının gündemi şu ana kadar LGBTİ+ haklarına ilişkin söz üretmenin yasaklanması ve LGBTİ+ derneklerinin kapatılmasının önünün açılması yönünde oldu.”
Güzel, seçim sürecinde yaşananları ise şöyle özetledi:
“LGBTİ+’ların can güvenliği seçim stratejilerine ve oy taleplerine yem edildi. Bu söylemlerle aslında LGBTİ+’ların itibarı da zedelendi. Bunun anlamı oldukça büyük. İtibarın zedelenmesi demek şiddete açık hale gelmek, hizmetlere erişememek, ifade özgürlüğünün elinden alınması, tanınmamak demek.”
“LGBTİ+’ların örgütlenmesine dönük baskılar genel örgütlenme özgürlüğüne dönük baskıların da sacayağı” diyen Güzel, baskıların karşısında Cumartesi Annelerini, LGBTİ+’lar ve feministlerin sokakta olmasının insan hakları açısından önemli olduğunu da vurguladı.
“Zorbalık en önce transları buluyor”
Bu yıl da her yerde Onur Yürüyüşleri'nin yasaklandığına şahit olduk. Bu yasak kararlarının geleneğe dönüşmesi, Anayasa'nın eşitlik ilkesi açısından ne anlama geliyor?
Anayasa’nın eşitlik ilkesi, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu vurguluyor. Buradaki “ve benzeri” ifadesi önemli. Bu ifade cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği açısından da kanun önünde eşitliğin bir tezahürü aslında. Fakat LGBTİ+’lar, 2015 yılından beri kanunen hakları olan, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanamıyor. Oysaki bu hak herkesin önceden izin almadan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu da açıkça belirtiyor.
2015 yılından bu yana Türkiye’nin farklı şehirlerinde Onur Yürüyüşü yapmak için bir araya toplanan LGBTİ+’lar kolluk şiddetiyle, gözaltılarla, işkenceyle karşı karşıya bırakılıyor. Hukuksuz bir düzenlemeyle, valilik kararıyla yürüyüşler ve etkinlikler yasaklanıyor. Kimi zaman yürüyüşün engellenmesi için bu karara ihtiyaç bile duyulmuyor. Bu anlamıyla LGBTİ+’lar dört başı mamur bir hukuksuzluğun ortasında.
Yasaklar, yürüyüşlerle sınırlı kalmadı. Kapalı salon etkinlikleri de yasaklandı. Örgütlenme özgürlüğünün önündeki bu engeller Türkiye'deki insan hakları açısından ne anlatıyor?
Kapalı salon etkinliklerinin yasaklanması, sosyal medya duyurularından takip edilip de müdahale edilen etkinlikler, yürüyüş yasaklamaları, daha önce kapatılan ve hedef gösterilen LGBTİ+ öğrenci kulüpleri, sivil toplum örgütlerine dönük karalama kampanyaları ve kapatma davaları gibi baskıcı ve iç karartıcı bir manzara var karşımızda. LGBTİ+’ların örgütlenmesine dönük bu baskılar genel örgütlenme özgürlüğüne dönük baskıların da sacayağı aslında.
Baskıların karşısında biz sokakta Cumartesi Annelerini, LGBTİ+’ları ve feminist kadınları görüyoruz. Bu karşı duruşlar, insan hakları açısından oldukça önemli. Örgütlenme özgürlüğünün teminatı adeta.
LGBTİ+'ların etkinlikleri yasaklanırken bir yandan da medyada özellikle translar üzerinden karalama kampanyalarını görüyoruz. Medya ile siyasetin LGBTİ+'lara tutumundaki bu benzerliği nasıl değerlendirmek lazım?
Transların medyada hedef haline gelmesine bir yandan şaşırmamak lazım. Bana kalırsa hakkı ilk gasp edilenler zaten translar oluyor. Zorbalık en önce transları buluyor. Zorbalık büyüyüp transların ve elbette LGBTİ+’ların yaşamlarına müdahale etmeye varıyor. Daha sonra da haklarını elinden almaya çalışmakla, haklarını ihlal etmeyi meşru görmekle sonlanıyor.
LGBTİ+’ların haklarını ihlal edenlerin ellerindeki araçlar oldukça fazla. LGBTİ+’ların haklarını ihlal etmek kolay ve meşru geliyor. Bunu çok kolay yapabiliyorlar. Öte yandan siz bunu zaten dezavantajlı bir gruba yaptığınızda o grubun sesini duyurabilmesi zor. Ben bunun bir kutuplaştırma siyaseti olduğunu düşünüyorum. Sistem, zorbalık yapanların sırtını sıvazlıyor, zorbalığa uğrayanların sesini kesmeye çalışıyor. Temas alanlarını, hakları, örgütlenmeyi, gündelik hayatta bir araya gelmeyi bile ortadan kaldırıyor. Herkesin birbirine en uzak durduğu, herkesin birbirine düşman olduğu, herkesin birbirini yok etmek için çabaladığı, LGBTİ+’ların yeni düşman ilan edildiği bu sistemden kazanan birileri var. Fakat bütün bunlara rağmen bir dayanışma ve örgütlenme mevcut. Sayısız LGBTİ+ her yıl varlığını ortaya koymak için Türkiye’nin farklı şehirlerinde ve farklı ülkelerde bir araya geliyor. Herkesin ortak bir muradı var. Özgürlük ve eşitlik muradı. Dünyayı değiştirecek şey de bu.
“2023’ün gündemi Anayasa değişikliği oldu”
Düzenli olarak LGBTİ+'lara insan hakları ihlallerini izliyorsunuz. 2023 senesi şu ana kadar nasıl bir sene oldu?
Bu yılın gündeminin Anayasa değişikliği olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yapılmak istenen Anayasa değişikliği üzerine farklı birçok senaryo kuruldu. Bu senaryoların içinde elbette LGBTİ+ haklarına dönük propaganda yasağı ve LGBTİ+ derneklerinin kapatılma ihtimali de var. Yine Anayasa değişikliğiyle paralel bir biçimde geçtiğimiz yıl 15 farklı şehirde düzenlenen nefret mitingleri neticesinde Aile Platformu’nun TBMM’ye propaganda yasağının gelmesi ve LGBTİ+ derneklerinin kapatılması için sunduğu 150.000 imza var. Yine paralel bir senaryoda LGBTİ+’lara dönük nefret söylemlerinin seçim sürecinde siyasiler tarafından tavan yaptığı gerçeği de var. Kaldı ki bu nefret söylemleri Yeniden Refah Partisi ve Ak Parti arasında LGBTİ+ derneklerinin kapatılması ve propaganda yasağının gelmesi için imzalanan bir protokolle nihayete erdi. Yani 2023 yılının gündemi şu ana kadar LGBTİ+ haklarına ilişkin söz üretmenin yasaklanması ve LGBTİ+ derneklerinin kapatılmasının önünün açılması yönünde oldu.
Elbette özellikle trans kadınlara dönük yaşam hakkı ihlallerine tanık olduk. Ocak ayına zaten trans kadın Ecem Seçkin’in İzmir’de öldürülmesiyle başladık. Selin Ciğerci’nin Konya’daki işyeri açılışına gerici grupların linç girişiminde bulunması da aklımızda. Elbette Melike Şahin, Mabel Matiz gibi LGBTİ+ haklarını destekleyen sanatçıların konserlerinin bir bir iptal edilmesi de 2023 yılının ihlal gündemlerinden biriydi.
Bu ihlallerle birlikte trans kadın oyuncu Esmeray’ın TİP’ten milletvekili adayı olduğunu, kimi partilerin LGBTİ+ haklarının tesis edileceğine dönük seçim vaadinde bulunduğunu, LGBTİ+’ların haziranda pek çok yerde bir araya gelip yürüdüğünü, basın açıklaması okuduğunu, yasakları tanımadığını da hatırlamak gerekir.
İktidarın LGBTİ+ düşmanlığı ile gündelik hayatta yaşanan ayrımcılık ve nefret suçları arasında bir bağlantı var mı?
Elbette var. İktidar tarafından yalnızlaştırılmış ve düşmanlaştırılmış durumda LGBTİ+’lar. Bu durum aslında bize LGBTİ+’ların son derece güvensiz bir ortamda var olmaya çalıştıklarını anlatıyor. LGBTİ+’lar bu nefret söylemleriyle ayrımcılığa ve ihlale daha da açık hale getiriliyor. Oldukça yakıcı bir durum. Derneklerin verdiği danışmanlıklardan LGBTİ+’ların stres ve kaygılarının arttığını biliyoruz. LGBTİ+’ların can güvenliği seçim stratejilerine ve oy taleplerine yem edildi. Bu söylemlerle aslında LGBTİ+’ların itibarı da zedelendi. Bunun anlamı oldukça büyük. İtibarın zedelenmesi demek şiddete açık hale gelmek, hizmetlere erişememek, ifade özgürlüğünün elinden alınması, tanınmamak demek. Dolayısıyla Onur Yürüyüşlerinin ben bu anlamda önemli olduğunu düşünüyorum. LGBTİ+’lar, aylardır kendilerine dönük süregelen nefret söylemlerinin ardından sokaklara çıktılar, varlıklarını haykırdılar.
Etiketler: insan hakları, kadın, mülteci, nefret suçları, siyaset, onur yürüyüşü, dava