31/10/2019 | Yazar: Ali Erol
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, gökkuşağının hakkını veren, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”ler…

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”lere göz atmaya devam ediyoruz…
İşte, son haftalarda “köşe”lerinde cinsel çeşitliliğe, cinsel yönelimlere, cinsiyet kimliklerine, LGBTİ+’lere (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) kısacası gökkuşağına yer açan gazete yazılarından sizler için okuduklarımız…
“Cinsel tercih ayrımı olmaksızın her ferdinin eşit yurttaş olması”
Kırşehir Çiğdem gazetesinden Şefik Tekin, “29 Ekim coşkusu yüreklerde yaşıyor” başlıklı yazısında, Cumhuriyet’te “cinsel tercih ayrımı” olmaycağını yazdı:
“Cumhuriyet, siyasal görüş, cinsiyet, din, mezhep, inanç, etnik köken, dil veya cinsel tercih ayrımı olmaksızın Türk Milletinin her ferdinin eşit yurttaş olmasıdır.”
“Muhtemelen tepkilerin hedefi gökkuşağı renklerineydi”
İzmir yerel basınından İzGazete köşe yazarı Cihan Samgar, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP’lilerin gündeme getirdiği gökkuşağı renkli “logo” tartışmasını “Renklere tahammülsüzlük her yerde” başlıklı köşesine taşıdı: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu, bu logoyu seçerek İzmirlilere nasıl bir ‘saygısızlık’ yapmış açıkçası anlayamadım.”
“Logoda, gökkuşağı renkleri üzerinde bir kadın ve bir erkek figürü var. Aralarında ise ‘eşittir’i simgeleyen iki paralel çizgi var. Muhtemelen tepkilerin hedefi kadın ve erkek figüründen ziyade gökkuşağı renklerineydi. Renklere, farklılıklara tahammülsüzlüğü bu kadar aleni ifade eden başka bir siyasi gruba daha önce rastlamadım.”
“Podyumlardaki LGBTİ görünürlüğü”
Hürriyet gazetesinden Savaş Özbey, “Fashion Week’te atlanan detay” başlıklı yazısında, “podyumlardaki LGBTİ görünürlüğü”ne dikkat çekti:
“Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul hakkında çok yazıldı, çizildi ama bir ayrıntı gözlerden kaçtı: Podyumlardaki LGBTİ görünürlüğü. “Milano’da yürüyen ilk Türk erkek model” olarak tanıdığımız Salih Topçuoğlu’nun sosyal medya hesabında görünce fark ettim: “Türk moda sektörü hayatı boyunca görmediği kadar queer model gördü bu sezon” diye yazmış Topçuoğlu. Tek tek dikkat çekmemiş olabilir ama hepsini alt alta sayınca haklılığı ortaya çıkıyor: Nora Şenkal, trans birey İris Mozalar, cinsiyetsiz modeller Kaan Şalcı ve Furkan Altın, queer erkek model Ege Kutay Aydınız...”
“Toplum beklentilerine uyan çocuklar için de uymayan çocuklar için de “eşitlikçi” ve “kapsayıcı” bir sistem gerekiyor”
Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman, “LGBTİ olmak Türkiye’de ıstırap, Londra’da müzikal” başlıklı yazısında, “toplum beklentilerine uyan çocuklar için de uymayan çocuklar için de “eşitlikçi” ve “kapsayıcı” bir sistem gerekiyor” diye yazdı:
“Geçen hafta da 16 yaşındaki trans birey bir gencin hikâyesini
konu alan ‘Everybody’s Talking About Jamie’ müzikalini
izledik.
O kadar etkilendim ki...
Ağladım güzelliği ve derinliği karşısında. Beni galiba izlediğim
eserin dansları, tekniği, koreografisi ve bir “görsel şölen” olması
kadar, içeriği de yakalıyor. Gerçek bir hikâyeden esinlenilmişti. 16 yaşında
trans birey bir liseli erkeğin hayatından kesitler. Okul ve sistem, çocukları
toplumun “normal” gördüğü,
onayladığı mesleklere hapsetme derdinde; bankacı, doktor, öğretmen, polis vs
olsunlar istiyor... Jamie ise “drag queen” olmak
istiyor.
Onun da normali bu. Ona dayatılan çizgilerin içinde yaşamak
istemiyor. Babası oğlanı reddediyor, geleneksel tanıma uyan bir erkek olmadığı
için utanç duyuyor, “Senin gibi çocuğum yok!” diyor. Annesi ise
oğluna sonunda kadar destek. Ne varsa kadınlarda var! “Seni başkalarının arkasına
saklan diye doğurmadım!” diyor, diyebiliyor. Jamie’nin
kimseye zararı yok, kimseye rol modeli olma derdinde de değil, o sadece doğası
gibi yaşamak istiyor, kendisi olmak istiyor. Ve sonunda okulun mezuniyet
törenine kadın kıyafetleriyle gidiyor. İngiltere’de çok başarılı bulunan,
alkışlarla izlenen bir müzikal.
Hem çok sevdim hem de fena oldum izlerken. Gözümün önünden bunca
yıl boyunca yaptığım LGBTİ haberleri geçti. Trans bireyler, gay’ler, erkekken
cinsiyet değiştirme operasyonuyla kadın olanlar ya da kadınken erkek olanlar...
Bu toplumun onlara çektirdiği acılar, yaptığımız eziyetler, onları kendi
normalimize çekme çabalarımız, işsiz bırakmamız, dışlamamız, bir yaratık gibi
lanse etmemiz, sanki bulaşıcı hastalıkları var gibi davranmamız...
Ne çok acı var ülkemizde...
Dün Rayka Kumru’nun da dikkat çektiği gibi, ülkemizde
LGBTİ pek çok genç kendilerine dayatılan geleneksel rollere sarıp sarmalanmış
şekilde yolculuklarına devam edemedikleri için tek çıkış noktasının ölüm
olduğunu düşünüyor!
Çünkü bizimki gibi toplumlar onları yaşatmıyor! Veriler çok net.
Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine uymayan ve LGBTİ çocuk ve gençlerin,
intihar sebebiyle ölme ihtimali, bizde ortalamadan 5 kat daha yüksek!
Ne korkunç değil mi?
Ya biz onları o ya bu şekilde öldürüyoruz, ya da onlar
kendilerini. Oysa gelişmiş ülkelerde yaşadıkları problemleri daha geniş
kitleler de anlasın diye onların müzikali yapılıyor!
Toplum beklentilerine uyan çocuklar için de uymayan çocuklar için de “eşitlikçi” ve “kapsayıcı” bir sistem gerekiyor. Umarım bir gün gerçek olur...”
“Herkesin kendi cinsel eğilimini istediği gibi açıkça yaşamasından yana”
HaberTürk
gazetesinden Serdar Turgut, “Futbolcular eşcinsel
olur mu?”
başlıklı yazısında,
“Amerika Kadın Milli Takımı şampiyon olduktan sonra enteresan gelişmeler yaşandı. Birçok kadın futbolcu eşcinsel olduğunu açıkladı ve hatta şampiyonluk kutlamalarına sevgilileriyle mutlu biçimde geldiler” diye yazdı ve köşesine şöyle devam etti:
“Herkesin kendi cinsel eğilimini istediği gibi açıkça yaşamasından yana olan özgürlükçü insanlar erkek futbolcuların da kadınlar gibi eşcinsel olduklarını rahatlıkla açıklayıp bunu rahat yaşayabilecekleri bir hayat için savaşmalılar.
Şimdi düşünün Türk Milli Kadın Futbol Takımı dünya şampiyonu olsaydı birkaç
kadın futbolcu kutlamalara kadın sevgilisiyle katılsa bunu nasıl
karşılayacaktık.
Ve aynı soruyu erkek futbol takımı için de soralım; erkek futbol takımımız
dünya şampiyonu olsaydı en iyi oyunculardan bir tanesi eşcinsel olduğunu açıklayıp
şampiyonluk kutlamasına erkek sevgiliyle katılsa ne düşünürdük.
Her iki durumda da bunu normal karşılayıp kiminle sevgili olursa olsun bundan
bana ne diyebilecek duruma nasıl gelebileceğimizi bir an
önce düşünmeliyiz.”
“Yanlış anlaşılacak bir şey yok. Afişler açıkça ırkçılık içermekte”
Milliyet gazetesi okur temsilcisi Belma Akçura, “Afişteki nefreti “barış” diliyle açıklamak!” başlıklı yazısında, Konya’da büyükşehir belediyesine ait panolara Hristiyan ve Yahudilere karşı nefret söylemi içeren afişler asan Millî Görüş’ün gençlik kolu Anadolu Gençlik Derneği’nin “açıklaması”nı eleştirdi:
“Irk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak, bir gruba, kişilere veya mala karşı işlenen suçlar dünyanın her yerinde sorun olmaya devam ediyor. Son bir hafta içinde basına yansıyan nefret söylemi ve suçunu oluşturan eylemler hayli fazla.”
““Yanlış
anlaşıldık”. Yanlış anlaşılacak bir şey yok. Afişler açıkça ırkçılık içermekte.
Hem afişte nefret dilini kullanacaksın, insanlara “Onlardan dost edinmeyin”
diyeceksin, hem de “Yanlış anlaşıldık” diyerek “Biz inanıyoruz ki hem bu
coğrafyanın hem de tüm dünyanın kin ve nefrete, ötekileştirmeye değil barışa ve
huzura ihtiyacı var” açıklamasında bulunacaksın. Bu bir ironi mi, yoksa
paradoks mu?”
Etiketler: medya