29/04/2022 | Yazar: Sibel Yükler

Danıştay salonunda dalgalanan gökkuşağı: “Biz burada binlerce kadını, LGBTİ+'ları, yakılarak öldürülen Hande Kader'i, Ahmet Yıldız'ı, Ezidî kadınları, engelli kadınları, mülteci kadınları temsil ediyoruz.”

Danıştay’da tarihi savunma: Hande Kader, Ahmet Yıldız burada! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilme kararına karşı yürütmenin durdurulması ve kararın iptaliyle ilgili açılan 200’ü aşkın davadan 10’un karar duruşması dün Danıştay 10. Dairesinde görüldü. Heyet başkanı Yılmaz Akçil duruşma başlarken, “Danıştay tarihinde bir ilk yaşıyorum. Bu kadar kalabalık bir duruşma ilk kez yapıyoruz" demişti.

Akçil, belli ki her bakımdan haklıydı. 650 kişilik salonu tepeden tırnağa doldurup hem heyet karşısında savunmada hem de izleyici konumunda olan yüzlerce kadın ve lubunya İstanbul Sözleşmesi’ni için oradaydı. Fakat yine de kendi tarihindeki belki de en önemli ilklerden biri; bir Danıştay salonunda 6 saat boyunca aynı zamanda LGBTİ+ haklarının savunulmasıydı.

“Sözleşme kadınların, LGBTİ+’ların onurunu koruyor”

Duruşmada ilk konuşan Avukat Şenal Sarıhan’dı. Avukat olarak değil, cübbesini çıkarıp asil olarak konuşuyordu: “İstanbul Sözleşmesi, kadınların, çocukların, LGBTİ+'ların onurunu koruyor” diyor ve devam ediyordu:

“Sözleşmenin yasalarda eksik olan, bizi koruduğu kısımları şiddeti önlemekten, bütüncül politikalar geliştirmekten bahsediyordu. Fakat, birdenbire bir gece, erkek egemen dünyanın sürdürülmesini isteyen iradeyle, hukuk dışı yöntemle fesih edildiği haberini aldık. Lütfen burada iptal kararı verin. Adaleti yerine getirin.”

Sarıhan’ın konuşmasının ardından söz, avukatı Oya Aydın’daydı: “Biz Nahide Opuz, cinsel yöneliminden dolayı babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız, Münevver Karabulut, hukukçu Ceren Damar, satılan ve zorla evlendirilen Suriyeli kız çocukları adına; kendimiz adına buradayız.”

Sözü kesilen avukattan başkana: LGBTİ+ların var oluşlarını konuşuyorum

Aydın’ı avukatlar Ebru Beşe, Ceren Kalay ile TTB Başkanı Erinç Sağkan’ın beyanları takip etti. Ardından mikrofon bu kez Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi’nden Avukat Seher Duygu Çildoğan’daydı: “Konuşmama LGBTİ+ların haklarını hatırlatarak ve İstanbul Sözleşmesi’nin kapsayıcılığından bahsederek başlamak istiyorum.”

Çildoğan, fesihten önce ve sonraki süreçte, “Sözleşme eşcinselliği meşrulaştırıyor” denilerek LGBTİ+ların nasıl hedef gösterildiğini, can güvenliklerinin ne derece tehlikeye atıldığını anlatırken bir yandan da salonda büyük alkışlar kopuyordu. İşte o sırada heyet başkanı salona dönüp, "Konuşmalarınıza ve alkışlarınıza bir şey demiyorum ama tekrara düşmeyin zaman kaybı oluyor” diyerek avukatın sözünü kesti.

Çildoğan’ın ise başkana cevabı hazırdı: "Hiç tekrar yapmıyorum, LGBTİ+ların var oluşları ile ilgili konuşuyorum.”

Duruşma başladığından beri söz alan avukatların beyanları salonda teker teker alkışlanıyordu. Ancak heyet başkanı, bir saatten fazladır süren duruşmada ilk kez bir avukatın; yani LGBTİ+ haklarından bahseden avukatın konuşmasını "alkışlanıyor" diye kesiyor ve buna gerekçe olarak “zaman kaybını” ileri sürüyordu.

Danıştay salonunda dalgalanan gökkuşağı

Salondakiler bu “zaman kaybı” müdahalesini de alkışla protesto ederken, konuşmasına devam Çildoğan, İstanbul Sözleşmesi feshedildiği tarihten beri öldürülen LGBTİ+’lardan bahsediyor, medyanın ve sözleşmeye karşı çıkan kesimlerin nasıl hedef gösterdiğini anlatıyor, LGBTİ+’ların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği haklarını güvence altına alan sözleşmenin öznesi olduklarını söylüyordu:

“İstanbul Sözleşmesi, nefret suçundan korumak adına devlete yükümlülükler yükler. Sözleşmenin feshedildiği süreçte gökkuşağı bayrağı düşmanlaştırılarak yasaklandı. LGBTİ+ varoluşları kriminalize edildi ve şiddet tehdidine maruz bırakıldılar. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasıyla LGBTİ+’ların hakları, can güvenlikleri yok sayılmıştır. Anayasadaki 'eşitlik' sebepleri tahdidi olarak sayılmıştır. Buradaki kararın iptal edilmesi gerekiyor, çünkü nefret söylemleri artacak ve insanlar yok sayılmaya devam edecek.”

Çildoğan’ın konuşması da hem tek başına hem de bütünen Danıştay duruşmasında tarihe geçmişti. Yerine otururken salonda onur dolu alkışlar kopuyordu. Arka sıralardaki lubunyalar LGBTİ+ bayrağı açmıştı bile. Bu konuşmayı, onlarca kadın avukatın konuşması takip etti.

“Bütün toplumun el birliğiyle hazırlandı sözleşme”

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden avukat Hatice Demir, "Mahkemeniz bugün ya kadınlar öldürülmesin diyen bir karar verecek ya da failleri koruyacak bir karar verecek. Ya erkek egemen düzene ‘dur’ diyecek ya da bu düzeni destekleyecek" diyor, Demir’in bıraktığı yerden bu kez avukat Hülya Gülbahar devam ediyordu:

“Bütün toplumun elbirliğiyle hazırlandı o sözleşme. 6284 sayılı Kanunu biz yazdık. Bugün heyetin elinde nur gibi hukuki sorun var. Türkiye Cumhuriyeti devleti, İstanbul Sözleşmesi için uzmanlar konseyine Feride Acar'ı seçti. Bu kadar emeğimiz olan yerli ve milli bir sözleşmeden bahsediyoruz. Bir senedir bekliyoruz. Bu dava uzadıkça kadınlar, LGBTİ+’lar hayatlarından oluyor, çocuklar istismara uğruyor. Tek bir gün bile bizim için çok önemli. Kararınızı verin.”

Burada kadınları, LGBTİ+’ları, Hande Kader’i, Ahmet Yıldız’ı temsil ediyoruz”

Gülbahar’ın sözleri ayakta alkışlandıktan sonra mikrofon bu kez avukat Candan Dumrul’daydı. Sözleşmeden çekilmenin, hayatta kalmak için öldürmek zorunda kalan Çilem Doğan, Yasemin Çakal ve Nevin Yıldırım gibi kadınların lehine değil, faillerin ve Şule Çet gibi kadınların katillerinin lehine olduğunu söylüyordu.

Ve Dumrul, Danıştay salonunda ilk kez bir trans cinayetinin anılmasını sağlıyordu:

“Biz burada 800'den fazla kadın avukat, öldürülen, hayatta olan binlerce kadını, cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayan LGBTİ+'ları, yakılarak öldürülen Hande Kader'i, eşcinsel olduğu için öldürülen Ahmet Yıldız'ı, Ezidî kadınları, engelli kadınları, mülteci kadınları vekaleten temsil ediyoruz.”

Dumrul, Hande Kader’i andığı sırada salonda sessizce başlayıp yükselen vakur bir alkış koptu. Tarif etmesi güç olan bu ses, Hande Kader’in adına hem onur hem sevinç hem yas hem de öfke taşıyordu.

“Dilekçelerimize vasat demek kimsenin haddine değil”

Davacı tarafların beyanlarının ardından Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü temsilcisinin, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin kadınların hayatını tehlikeye atmadığını, davacı taraf avukatlarının beyan ve dilekçelerini eksik ve vasat bulduklarını iddia etmesi ise, kadınları ve avukatları çoğu zaman güldürüyor, bir yandan da salondakilerin baygınlık geçirmesine neden oluyordu.

Nihayetinde söz alan Dumrul’un, Cumhurbaşkanlığı avukatına cevabı hazırdı: “Biz buradaki avukatlar, atanarak değil, mücadeleyle burada olan avukatlarız. Bizim dilekçelerimize vasat demek ne kimsenin hakkı ne de haddidir.”

Bu dava, güvenliğimizin olup olmamasına karar verecek”

Bitirirken TBB Başkan Yardımcısı avukat Sibel Suiçmez’in şu sözlerini aktarmak istiyorum: "Bugün bizler cübbelerimizin altında binlerce kadının çığlığını, kanını ve bir o kadar da umudunu getirdik. İstanbul Sözleşmesi bizim kırmızı çizgimizdir. Sizden tarafsız, bağımsız ve hiçbir güçten korkmadan karar vermenizi bekliyoruz. Bugün bu dava, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bir vatandaşın güvenliğinin olup olmamasına dair karar verilecek bir davadır."

Nihayetinde, içeride ve dışarıda yüzlerce, binlerce kadın/LGBTİ+’nın mücadelesi ve iradesiyle örülen Danıştay binası, savcının “Sözleşmeden çekilme kararı hukuksuz” mütalaasının ardından bu kez sloganlara tanıklık ediyordu:

“İstanbul Sözleşmesi bizim, geri alacağız!”


Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları
İstihdam