06/02/2025 | Yazar: Kaos GL

Deprem sonrasında depremden etkilenenler için kurulan yerleşim alanlarına LGBTİ+’lar alınmak istenmedi. Yerleşim alanlarında ayrımcılık, hakaret ve şiddet baş gösterdi.

Depremin ikinci yılı: Afetle LGBTİ+'lara ayrımcılık iç içe geçti Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Maraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden iki yıl geçti. 11 ili etkileyen depremlerde resmi rakamlara göre 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti.

ANKA Haber Ajansı’ndan Mehmet Oflaz’ın deprem davalarındaki gelişmeleri derlediği haberine göre; depremlerin ardından açılan davalarda müteahhitlere, 8 yıl ile 21 yıl 9 ay arasında değişen hapis cezaları verildi. Birçok davada sanıklara “iyi hal indirimi” uygulandı ve bazı sanıklar beraat etti. Depremde yakınlarını kaybedenler, sanıkların “olası kast” suçlamasıyla yargılanmasını talep ederken, şu ana kadar sadece Adana Alpargün Apartmanı’nın müteahhidi Hasan Alpargün’e “olası kastla birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçundan 62 kez müebbet ve 865 yıl hapis cezası verildi.

Depremde yakınlarını kaybedenlerin adalet arayışı sürerken bölgede ilk günden itibaren herkesin yaşadığı barınma, sağlık, gıdaya erişim gibi problemler hala devam ediyor.

LGBTİ+ deprem dayanışmaları

Söz konusu sorunlara ayrımcılık eklendiğinde neler oluyor? 

Depremin hemen ardından Ankara LGBTİ+ Deprem Dayanışması ve Lubunya Deprem Dayanışması kuruldu. Her iki oluşum da, depremin ardından yardımlara erişemeyen LGBTİ+'larla dayanışmak için aylarca çalıştı. Oluşumlar, deprem gibi bir doğal afetin ardından bile hak ihlallerinin LGBTİ+'ları hedef aldığını ortaya koydu. 

bakad'tan ilk rapor

Depremlerin ardından LGBTİ+'ların neler yaşadığına ilişkin ilk rapor, Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği'nden geldi. bakad'ın “Deprem Sonrası LGBTİ+’larla Dayanışma” raporuna göre devletin görevini yerine getirmemesi sonucunda LGBTİ+ örgütleri ve aktivistler, dayanışma ağları kurmak zorunda kaldı. Hak temelli veya insani yardım odaklı sivil toplum örgütleri destek sağlarken bir yandan da devletin ayrımcı uygulamalarıyla mücadele etmek zorunda kaldı.

Raporda öne çıkan bir diğer sonuç, LGBTİ+ örgütlerinin insan kapasitesinin yetersiz olması, depremin ardından oluşan kriz durumuna müdahale etmede zorlanmaları. Raporda bu durum şöyle aktarılıyor:

“LGBTİ+’ların resmi kurumlarca desteklenmemesi, üretilen yapısal ve kültürel şiddetle afet sonrasında da varlığını sürdürüyor. Böylesi bir ortamda kırılgan bir grup olan LGBTİ+’larla dayanışma gösterebilecek sınırlı sayıda sivil toplum örgütü ve bağımsız aktivist yer alıyor.

“İnsan hakları odaklı çalışma yürüten bu örgütlerin afet harici süreçlerde de insan kaynağı açısından sorunlar yaşayabildiği bilgisi ile beraber mevcut sayıların afete müdahale için yeterli olmayacağı kolayca söylenebilir. Ayrıca insan hakları alanında çalışma yürüten profesyonel ve gönüllülerin afete müdahalede yetkin olmayabileceği, insani yardım alanının oldukça profesyonellik gerektiren yapısından kaynaklı mevcut aktivist ve örgütlerdeki bireylerin hazırbulunuşluklarının yeterli olmayabileceği konuşulması gereken konulardandır.”

Devletin LGBTİ+ dışlayıcı afet yönetimi

Raporda devletin LGBTİ+ dışlayıcı afet yönetimi de şu ifadelerle özetleniyor:

“Afet sonrası resmi kurumların LGBTİ+ dışlayıcı ve homofobi/transfobi üreten tutumu nedeniyle beslenme hakkı, temiz suya erişim hakkı, barınma hakkı ve sağlık hakkı gibi yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili pek çok ihtiyacın karşılanmasında sivil toplum örgütleri ve bağımsız aktivistler sorumluluk alıyor. Devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi ne yazık ki Türkiye’de ilk defa karşılaşılan bir durum değil. Dolayısıyla sivil toplum örgütleri ve bağımsız aktivistlerin afetten hemen sonra sahada hazır bulunmalarının, sistematik olarak LGBTİ+ dışlayıcı uygulamalara dair bir hafızadan kaynaklandığı tahmin edilebilir.

“Deprem bölgelerinde faaliyet yürütenlerin kendi yerellerinde dayanışma sergilemesini tek başına öz veri olarak ele almamak gerekiyor. Söz konusu olan, “yaralı şifacı” olarak afetten etkilenenlerin hızla sahada LGBTİ+’lara destek olmak üzere kendilerini organize etmek zorunda bırakılmasıdır.”

Rapora ulaşmak için tıklayın.

LGBTİ+’lar açısından hak ihlalleri birbirini takip etti

Kaos GL ve 17 Mayıs derneklerinin “Bu Konu Her Zaman Kriz” başlıklı araştırması da LGBTİ+’lar penceresinden depremin etkilerini ortaya koydu.

Rapora göre; LGBTİ+’lar depremlerin ardından kötü muameleyle karşı karşıya kaldı. Çeşitli hak ihlalleri ortaya çıkarken dayanışma için örgütlenmek ve insan haklarını teşvik etmek de gitgide zorlaştı. LGBTİ+’lar açısından bir hak ihlali, diğerlerini de peşinden getirdi.

Raporun öne çıkan sonuçlarından bazıları şöyle:

  • LGBTİ+’ların sağlık hizmetlerine, yeterli barınma imkânına, istihdama, eğitime ve sosyal güvenliğe erişmesi için depremden önce de yasal veya idari düzenlemeler bulunmuyordu. Deprem döneminde de LGBTİ+’ların bu haklara erişmesi için bir düzenleme hayata geçirilmedi.
  • Depremden önce de LGBTİ+’ların ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı önünde ciddi tehditler bulunuyordu. Deprem sürecinde bu tehditler artış gösterdi.
  • Kötü muamelenin önlenmesine ilişkin hiçbir tedbir alınmadı. Maruz bırakıldıkları hak ihlalleri karşısında depremden etkilenen LGBTİ+’lar adalete duydukları güvensizlik sebebiyle başvuru mekanizmalarını kullanamadı.
  • Depremin ardından medyada yaygınlaşan destek bilgileri ve ortaya konulan sosyal hizmetler LGBTİ+’ları kapsamadı. Destek hizmetlerine erişmek isteyenler ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kaldı. Bu ayrımcılık kimi zaman doğrudan destek veren tarafından uygulanırken, kimi zaman da onların yararlanıcılarından kaynaklandı.
  • LGBTİ+ hak sahiplerinin büyük bir kısmı, kamunun ya da sivil aktörlerin sağladığı psiko-sosyal destek hizmetlerine erişemedi. Depremden etkilenen az sayıda LGBTİ+ hak sahibi, LGBTİ+ dernekleri aracılığıyla psiko-sosyal destek hizmetlerine erişebildi. LGBTİ+ dernekleri kısıtlı kaynaklarla talepleri karşılamak için yoğun bir çaba gösterdi. Depremden etkilenen LGBTİ+’lar cinsel yönelimlerine, cinsiyet kimliklerine, cinsiyet ifadelerine ve cinsiyet özelliklerine dönük ayrımcılık ve şiddet tutumları ile karşı karşıya kalmamak için kamuyla temas etmekten kaçındı. Başvurularının olumsuz sonuçlanacağına ilişkin ön kabul ve güvensizlik duygusu da bu sürece eşlik etti.
  • Deprem sonrasında depremden etkilenenler için kurulan kamplar ve yerleşim alanlarına LGBTİ+’lar alınmak istenmedi. Kamp ve yerleşim alanlarında ayrımcılık, hakaret ve şiddet baş gösterdi. Çeşitli dini ya da kültürel referanslara dayanan nefret söylemleriyle depremin sebebi olarak LGBTİ+’lar gösterildi. LGBTİ+’lar ayrımcılığa ve şiddete uğrama tehlikesini göz önünde bulundurarak toplu yaşam alanlarından kaçındılar. Toplu yaşam alanlarında ısınmak için yakılan ateşin başına dahi gidemediler. Kimi zaman hasar almış evlerde bu sebeplerle yalnız başına kalmaya zorlandılar. Koruyucu ve önleyici tedbirlere erişemediler ve güvencesiz ortamlarda yaşamaya mecbur bırakıldılar.
  • LGBTİ+’lar 6 Şubat depremlerinde yaşlılık, HIV’le yaşamak, mülteci olmak gibi temellerde de çoklu ayrımcılıklara uğradı.

Raporun Türkçesine ulaşmak için tıklayın.

Raporun İngilizcesine ulaşmak için tıklayın.

Afet İçin Feminist Dayanışma Ağı: “LGBTİ+’lar adalete duyduğu güveni yitirdi”

Depremin birinci yılında sahada olan pek çok dayanışma ağı, hem deprem sonrasında hem de takip eden süreçte LGBTİ+’ların ayrımcılığa ve şiddete maruz kaldığını açıklamıştı. Afet İçin Feminist Dayanışma Ağı, 6 Şubat 2024’te yaptığı açıklamada devletin LGBTİ+’lara yönelik bir politika yürütmek yerine nefreti körüklediğini belirterek şunları söylemişti:

“LGBTİ+’lar bu kötü muamele ve yoksunluk karşısında adalete duyduğu güveni yitirdi ve herhangi bir şikâyette bulunamadı. Kurulan yerleşim alanlarına ya kabul edilmediler ya da burada nefret söylemleri ve şiddete maruz kaldılar. LGBTİ+’lar ve göçmenler deprem sonrasında ulaştırılan yardımlara erişemedi. Dağıtımlar sırasında fiili ayrımcılık yaşadıkları veya ayrımcılığa uğramaktan korktukları için en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadılar.”

Ağ, açıklamasında önerilerini de paylaşmıştı:

“Sorunlar çözülürken cinsel yönelime, kimliklere veya ırka dayalı ayrımcılıklara son verilmeli. İstanbul da dahil olmak üzere deprem riski altındaki şehirler için afet planları hazırlanırken tüm kamu kurumları, uzmanlar, meslek ve emek örgütleri, STK’lar, feministler, kadın ve LGBTİ+ örgütleri hazırlık süreçlerine dahil edilmeli. Devletin eksik kaldığı ve kalacağı aşikarken de depreme karşı mahallelerden başlayarak birlikte örgütlenme yolları geliştirilmeli.”

“Yalnızlığa mahkum edilmiş hissediyorum”

Depremin birinci yılında KaosGL.org’a konuşan, depremden etkilenen LGBTİ+’ların ifadeleri de ayrımcılığı gözler önüne sermişti:

“Depremin hemen ardında Maraş’ta trans arkadaşımız, kimliği gerekçesiyle çadırlara alınmamış, yemek almak için bile başörtüsü takmak zorunda kalmıştı. Geçen bir yılın ardından kentte kalan lubunyalar hâlâ sağlık, eğitim, beslenme, barınma ve hukuki haklarına erişemiyor.  Bunun yanı sıra tanıdığım birçok görünür lubunyalar şu an şehir dışına göç etmiş durumda. Çadırlar ve konteynırlar yaşamaya el verişli değil. Devletin ihmalkâr tutumundan dolayı hala bölge de kadınlar için ciddi hastalıklar devam ediyor. Lubunyalar bu sorunlardan azade olmadığı gibi göçe de mecbur bırakılıyor.”

“6 Şubat depreminden sonra açık hedef haline getirilmemiz açıkçası beni şaşırtan bir şey olmadı. Ancak Hatay gibi bir yerde böylesine büyük fobi beklemiyordum. Görünür olmadığım ve kabul gören erkeklik algısına uyduğum için bu fobiye maruz kalmadım. Geçen bir yılın ardından tanıdığım bir arkadaşlarımın tamamı kenti terk etti ve dönmeyi düşünmüyorlar. Açıkçası dönmek isteseler bile Hatay’ın yeniden ayağa kalması ve insanların ‘normale’ dönmesi için çok uzun bir zamanın geçmesi gerekiyor. İktidar veya belediyenin de bölgede çalıştığını söylemem mümkün olmadığı için uzun yıllar geçmesi gerekiyor.  Geçen bir yıla rağmen hala hastaneye ulaşmakta bile güçlük çekiyoruz. Ulaşımın ücretsiz olması gerekirken ekstra zam yapıldı. LGBTİ+’lar için güvenli diyebileceğimiz alanlar yok oldu ve herhangi bir örgütlenme olmadığı için yalnızlığa mahkum edilmiş hissediyorum.”


Etiketler: insan hakları, mülteci, nefret suçları, çalışma hayatı, kent hakkı, barınma, sosyal hizmet, özel haber
2024