17/06/2013 | Yazar: Erkan Altay

AKP’li vekilin eşcinsellere yönelik ’anormal’ tanımlaması da eşcinsellerin toplumsal belleğinde yer buldu ve iktidara yönelik öfke birikimini tetikledi.

#direneşcinsel! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen ve toplumsal bir patlamaya dönüşen Gezi eylemleri eşcinseller için de görünürlük ve mücadele alanı olarak bir potansiyel oluşturdu. AKP iktidarının hoyrat ve dikta yönetimine karşı eşcinseller de LGBT Blok adı altında Gezi Parkı’nda ilk günden itibaren stand açtı ve polis şiddetine karşı verilen mücadelelerde ön saflarda yer aldı. Öyle ki CNN International dahi İstanbul Taksim’den yaptıkları canlı yayında, muhabirleri tarafından polis şiddetine direnen gruplar arasında LGBT’lerin de vurgulanmasını sağladı.
 
Türkiye’deki medyanın iktidarın hakimiyeti altına girdiği de ilk kez bu kadar net olarak görüldü. Öyle ki direnişin en can alıcı saatlerinde penguen belgeseli gösteren CNN TÜRK direnişin istemeden de olsa itici kuvveti olurken, HaberTürk, NTV gibi iktidara desteği abartan diğer ’eski’ merkez haber kanalları da halkı sokağa dökmek için onların kapılarını çalan 3 maymunlar oldular adeta... Özellikle Halk TV, Cem TV, Ulusal Kanal, Artı 1 gibi küçük muhalif kanallar ise yayınları ile halkın adeta aç kaldığı enformasyon ihtiyacını karşılayarak ülkenin isyanına tercüman olan yeni yan medya alanları oldu.
 
Özellikle polisin inkâr edilmesi ’günah’ sayılabilecek kadar şiddet uygulaması ile doruğa çıkan, yüzüne doğrudan gaz püskürtülmesi karşısında dik duran kırmızılı kentli kadın figürü ile simgeleşen direniş eylemlerinde eşcinsellerin terazinin denge unsurlarına dinamik kattığı açıkça görüldü. Özgürlük mücadelelerinin turnusol kâğıdı kabul edilen eşcinseller eylemlere katılırken şu başlıkları sıraladı:
 
- Erkek şiddeti,
- Devlet ve polis şiddeti,
- Sistematik olarak devam eden homofobi ve transfobi,
- Nefret cinayetleri
 
Bu hayatî başlıklardan da anlaşılabileceği gibi, eşcinseller gökkuşağı bayrağı altında, Gezi Parkı’nın korunması ile birlikte kendi yaşam özgürlüklerini haykırmak için de oldukça fazla sebep buldu. Özellikle son dönemde Başbakan’ın artan otoriter dili de eşcinselleri oldukça tedirgin etti. Yine son çeyrekte Türkiye’deki eşcinsel toplumu rahatsız eden iktidarın eylemlerine bakarsak, ana muhalefet partisi CHP’nin meclise sunduğu eşcinsellere yönelik hak ihlallerinin araştırılmasını yönelik BDP’nin de desteklediği önerge reddedildi. Reddedilirken de AKP’li Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun eşcinsellere yönelik  ’anormal’ tanımlaması da ’travmatik’ bir etki olarak eşcinsellerin toplumsal belleğinde yer buldu ve iktidara yönelik öfke birikimini de yakın dönemde tetikleyen unsurlar arasında yer aldı.
 
Yukarıda belirttiğim notlar arasında LGBT BLOK, ’2002’den bu yana sadece bizim bildiğimiz rakamlara göre 70 trans birey öldürüldü, geçtiğimiz yıl 18 trans kadın nefret cinayetine kurban gitti. Eşcinsel çocuklar aileleri tarafından kaçırıldı, öldürüldü. Evlerimiz mühürlendi, yaşam alanlarımıza kurşun sıkıldı,’ diyerek mücadelelerinin temelinin sağlamlığına vurgu yapmaktan çekinmedi.
 
Sosyal medyada da kısa sürede örgütlenen LGBT BLOK özellike feminist gruplarla birlikte diğer direnişçilere özellikle homofobik ve transfobik dil konusunda uyarılarda bulundu, farkındalık yarattı.
 
Gezi Direnişi’nden kadınlar, İstiklal Caddesi’nde duvarlardaki cinsiyetçi ve homofobik dille oluşturulmuş yazılamaları sildiler. “AMK” yazılarını “AŞK”a çevirdiler, küfürlerin üzerini boyayıp, feminalar çizdiler.
 
Direnişe katılanlar arasında yer alan eşcinsellerden aynı zamanda bu yıl üniversiteyi bitiren Yusuf Aslan Kalem (24), ’Önceden sadece Başbakan’ın da dediği gibi pek gitmediğim Gezi Parkı’ndaki ağaçları korumak için yola çıkmıştım. Pek politik birisi de değilim. Fakat sonra Türkiye’deki iktidar dilinin aslında ağaçları aşan bir çemberde beni sokağa çektiğini fark ettim. Eğer bugün de sokaktaki halk ile yürümezsem bir daha hiçbir zaman kendimi özgür hissedemeyeceğimi fark ettim. Biber gazlarına ben de diğerleri gibi maruz kaldım. Benim için gözlerimden gelen yaş, özgürlük için atılan alın teri olmuştu sanki. Kimliğimden dolayı beni ezmeye çalışan iktidara karşı ilk kez sesimi yükseltebiliyordum,’ diyerek eşcinseller için direniş ruhunun kendi içindeki yansımalarını anlattı.
 
Yusuf Aslan Kalem
 
Taksim’de eşcinsel kafe işleten Ulaş Pekin (35) ise, ’LGBT’ler bu direnişte çok önemli görev aldı. Dolayısıyla stand açmanın amacı bu rolü vurgulamak ve direnişe destek olduğumuzu herkese göstermek. Bugün ben de burada olmazsam bir daha hiçbir zaman konuşma hakkımın olmayacağını düşündüm,’ diyerek eylemler hakkında görüşlerini paylaştı.
 
Eylemde yaralanan eşcinsellerden Cihan Arslan (27) ise, ’İlk günden beri polisle karşı karşıya kalan gruptaydım. Polis beni hedef alarak gaz bombası ile bana ateş etti. Bacağımdan yaralandım. Rapor aldım. Şimdi hukukî süreci takip ediyorum. Başbakan’ın bizi ötekileştirmesinden bıktım. Kendinden başkasına nefes alma alanı bırakmayan bir iktidar tarafından yönetilmek istemiyorum,’ sözleri ile yaşadıklarını anlattı.
 
2007 yılında AKP’ye oy verdiğini söyleyen eşcinsellerden Murat Aktaş (29), ’o zamanlar mağdur bir kitleyi temsil ettiklerini düşünüyordum. Fakat çok yanılmışım. Artık eylemlere ben de katılmaya başladım. Yediğim biber gazı zamanında yaptığım hatanın yanında hafif kalıyor,’ diyerek pişmanlığını dile getirdi.
 
Peki, özellikle son polis baskınından sonra halk ve polisi karşı karşıya getiren Başbakan bu dilinden neden vazgeçmedi? Cevap aslında eşcinsellerin kültürümüze ters olduğunu söyleyen, sosyal medyaya savaş açan, camide can pazarı yaşayanları içki içtiler şeklinde yaftalayan, 3. köprüye Alevi katliamcısının adını veren dudak arasında gizli: Tek adam egosu!

Buna karşılık görünen o ki ya iktidar terbiye olacak, ya da Türkiye iç savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Belki de CNN’in ünlü sunucusu Christian Amanpour’un Başbakan’ın danışmanına dediği gibi gösteri bitti! Eşcinseller de diğer ezilenler gibi faşizme karşı omuz omuza diyerek terazide kendilerine yer açacak. 


Etiketler: yaşam
nefret