27/09/2024 | Yazar: Aylime Aslı Demir
Queer Akademi Ağı, her ayın son perşembe günü düzenlediği Kuramsal Sohbetler dizisinin dördüncüsünde Ezgi Sarıtaş’ın katılımıyla buluştu.
"Cis-Heteronormatifliği Öz-Anlatılar Üzerinden Ele Almak" başlıklı bu etkinlikte, Sarıtaş, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına odaklanarak cinsel ve toplumsal cinsiyet normlarının bireylerin öz-anlatıları üzerindeki etkisini ve bu normları nasıl müzakere ettiklerini kapsamlı bir şekilde inceledi.
Sarıtaş sunumuna “öz-anlatı” türünün düşünülen kadar şeffaf, nötr ve sabit bir yapıya sahip olmadığına dair bir sorgulama ile başladı. Otobiyografi, ego belgesi ve öz-anlatı gibi terimlerin anlam dünyasını irdeleyen Sarıtaş, bu türlerde kimin hikayesinin anlatılabildiği ve neyin otobiyografik sayıldığı konusundaki egemen normları sorgulamamız gerektiğini dile getirdi. Modern otobiyografinin esas öznesi olarak tanımlanan Batılı, üst-orta sınıf, cis-hetero erkek bireyin bu alanda nasıl bir hegemonya kurduğu, bu anlatının bireysel bir mücadele ve zaferle tamamlanmasının bir tür "muteber" anlatı oluşturduğu tespitini yaptı. Bu tanımlamanın dışında kalanların metinlerinin ise uzun süre otobiyografik kabul edilmediği, özellikle kadınların, LGBTİ+’ların, Batı dışı öznelerin ya da dinî bağlamda şekillenmiş metinlerin bu anlatıdan dışlandığına dikkat çekti.
Öz-anlatıların tarihsel kaynaklar olarak incelenmesine yönelik tarih yazımı yaklaşımlarını ele alan Sarıtaş, bu türlerde öznelik ve kimlik biçimlerinin hem bireysel hem de metinsel olarak nasıl kurulduğuna odaklandı. Öz-anlatıların, sosyal bilimlerdeki 1980 sonrası tartışmalardan hareketle yeniden anlamlandırıldığını; metin, anlatı, yazar, özne ve benlik kavramlarının sorgulandığını ve öz-anlatının bu bağlamda yeni bir bağlam kazandığını vurguladı. Bu yeniden değerlendirme ile, bireylerin benlik algılarının, duygularının ve arzularının farklı anlatılar tarafından nasıl şekillendirildiği ve öz-anlatısal metinlerin toplumsal cinsiyet normlarını nasıl müzakere ettiği üzerinde durdu.
Dört farklı öz-anlatı ve cis-heteronormatif müzakere
Sarıtaş’ın konuşması dört farklı öz-anlatı metni üzerinden şekillendi. Bu metinler, cinsellik, toplumsal cinsiyet ve öznelik meselelerinin tarihi bağlamda ele alınışını ve modern otobiyografinin konvansiyonlarını alt üst eden içerikleriyle, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan geniş bir çerçevede değerlendirildi.
Sarıtaş, söz konusu dört metin üzerinden Sarıtaş, öz-anlatıların toplumsal cinsiyet ve cinsellik normlarını nasıl müzakere ettiğini ve bireylerin kendilerine nasıl bir anlatı alanı yarattığını ele aldı. Ayrıca, cis-heteronormatif söylemlerin kenarında kalan bireylerin, bu anlatı türlerinin konvansiyonlarını nasıl yeniden şekillendirdiklerini ve öz-anlatılar aracılığıyla cinsiyet ve kimlik normlarının işleyişini nasıl ifşa ettiklerini vurguladı.
Ele alınan metinler şöyle:
Aşçı Dede’nin hatıratı, 19. yüzyılda bir mutasavvıfın kendi yaşamına, deneyimlerine ve içsel dünyasına dair kapsamlı bir bakış sunar. Tasavvuf geleneğinde birinci tekil şahıs anlatılarının önemli bir örneği olan bu metin, aynı zamanda mutasavvıfların ruhsal olgunlaşma süreçlerini ve manevi yolculuklarını içerir. Metin, sosyal ve bireysel ilişkiler arasındaki karmaşık etkileşimleri, iş hayatını, aşk deneyimlerini, özellikle mecazi ve hakiki aşk kavramlarını ele alır. Aşçı Dede, hatıratında bu aşk deneyimlerini, homoerotik arzularını ve kendi içsel muhasebesini, tasavvufun alıntısal geleneğine uygun olarak Mesnevi gibi eserlerle bağlantılar kurarak anlatır. Metnin öz-anlatısal yapısı ise, yazarı tarafından sürekli olarak yeniden inşa edilen, açık uçlu bir anlatıya dönüşür; bu nedenle, geleneksel bir otobiyografinin sabit ve kronolojik benlik tahayyülünden farklı olarak, daima tamamlanmayan, akış halinde bir benlik sunar.
Rıza Nur’un hatıratı ise modern cinsellik tertibatının ve homofobik söylemlerin erken bir temsili olarak incelendi. Sarıtaş, bu metinde cinselliğin bir yandan utanç ve tiksintiyle damgalandığını, diğer yandan ise itirafın hakikat değeri üzerinden benliği ve cinselliği kuran bir unsur olarak görüldüğünü dile getirdi. Cinselliğin benliğin en çıplak hakikati olarak ele alınması ve bu hakikatin paranoyak bir homofobiyle birleşerek kendi erkekliği ve Türklüğüyle ilgili çatışmalarını açığa çıkarması açısından oldukça ilginçtir. Sarıtaş’a göre bu hatırat, aynı zamanda modern oto-homofobinin ilk Türkçe temsillerinden biri olarak okunabilir; çünkü Rıza Nur’un erkekler arası arzusunu patolojik ve Türk kimliği için tehdit olarak nitelendirip, kendi cinsiyet kimliğini ve toplumsal konumunu da buna göre tanımladığı bir anlatı sunar.
Bir diğer örnek ise 1935 yılından Kenan Çinili örneğidir. 1935 yılında Kenan Çinili’nin adı gazetelerde sıkça anılmaya başlar; nişanlanmak üzere olduğu Ayşe Remziye, Kenan’ın biyolojik cinsiyetinin “kız” olduğunu öğrenince nişanı bozduğu ve Kenan’ın onu ölümle tehdit ettiği iddiaları basında yer alır. Bu olay 1937'de yeniden gündeme gelir; Kenan bu sefer İzmir’de başka bir kadınla nişanlanmak üzereyken medyanın ilgisiyle karşılaşır. Bu ilgi ilk başta Kenan’ı rahatsız etse de zamanla Kenan basının bu ilgisini bir öz-anlatı alanı yaratmak için kullanır. Sonuç olarak Kenan Çinilinin öz-anlatıları, 1937-1938 yıllarında "Erkek Elbisesi Altında 26 Yıl" başlığıyla, dönemin popüler gazetelerinden "Haber"de yayınlandı. Sarıtaş, bu hatıratın dönemin cis-heteronormatif söylemleriyle olan müzakeresinin yanı sıra, normatif öz-anlatı türlerini nasıl alt üst ettiğini ve farklı biçimlerde ifade imkânları yarattığını inceledi.
Son olarak, Sarıtaş, Reşat Ekrem Koçu’nun "İstanbul Ansiklopedisi"ni bir öz-anlatı olarak inceledi. Sarıtaş’a göre; Reşat Ekrem Koçu’nun "İstanbul Ansiklopedisi", ansiklopedik bir formatta yazılmış olmasına rağmen, aslında öz-anlatı türünün kişisel ve içsel bir biçimde ele alındığı, çok katmanlı bir metindir. Ansiklopedi, Koçu’nun genç oğlanlara yönelik erotik arzularını, İstanbul’un alt kültürüne duyduğu ilgiyi, mahalle dedikodularını, raconlarını ve ünlü simalarına dair bireysel bir bakış açısıyla şekillendirilmiş, oldukça kişisel bir içerik sunar. Bu kişiselleştirilmiş içerik, metnin kronolojik olmayan yapısıyla birleşerek, Koçu’nun kendi yaşamındaki karşılaşmalara, deneyimlere ve arzu nesnelerine dayalı, açık uçlu bir öz-anlatıya dönüşür. Alfabetik dizgiyle düzenlenmiş ansiklopedi maddeleri arasında, kronolojik bir otobiyografiden beklenen mantıkla değil, Koçu’nun kişisel tarihine, duygularına ve ilişkilerine göre bir düzen ve bağlantı kurulur.
Etiketler: kültür sanat, yaşam, eğitim