13/01/2009 | Yazar: Çağlar A.

Düşlediğin gibi yaşayabilmek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

‘Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı…’ der; yüreği büyük, kalemi büyük, kendi büyük, lakabı ‘Küçük İskender’… Hepimizin yaşadığı hüzünlerde başvurduğumuz ortak isimdir, bam telidir acılarımızın. Belki de acılarımızı, hüzünlerimizi, ayrılıklarımızı, sevdamızı salya sümük eşliğinde dostlarımızla paylaştığımız anlarda gelişigüzel kullandığımız kelimelerle kurduğu için cümlelerini bizden biridir o, dost sıcağındadır.

Keşke onun düşlediği, istediği gibi yaşayabilseydik hayatımızı. Maskelerimizden arınmış olarak, huzurlu, mutlu, kolaya indirgemiş bir hayat yaşayabilseydik. Hiç düşündünüz mü bütün gün kaynak başında olan işçilerin kullandıkları maskelere benzer maskelerden kullandığımızı hepimizin tüm yaş ve zamanlarımızda? Aslında farkında olmadan buna zorlandığımızı, takmak zorunda olduğumuzu? Kendimizi nasıl hissettiğimizin önemi var mıydı bu durumlarda? Okulda, işte, aile ortamında, bazı arkadaş gruplarında bir maskemizi çıkartır diğerini takmaz mıyız? Kaçımız düşlediğimiz kadar rahatız? Hissettiğimiz kadar özgür? İlk aşkınızı hatırlayın… Kaçınız anlattı ailesine heyecanla ilk aşkını? Hanginizin annesi üst komşusuna gururlanarak ‘bizim kız sınıf arkadaşı eceye aşık olmuş görsen heyecanını, peşinde koşturmasını’ diye çaylarını yudumladı, kahkahalar eşliğinde? İlk aşk acınızda hanginizin babası sırtınızı sıvazladı ‘sana erkek mi yok oğlum’ diye gözünden düşen iki damla yaşla? Evet, belli ki zor bir yol bu seçme şansımızın olmadığı, var mısın yok musun diye sorulmayan. Düşünsenize herhangi bir kafede değse sevdiğinizin gözleri gözlerinize eğilip ufak bir öpücük konduramazsınız dudaklarına, sahilde elele yürüyemezsiniz yağmurlu bir havada, soğuk bir günde sarılıp bekleyemezsiniz otobüsü durakta, ailenize karşı hep ‘en yakın arkadaşınızdır ‘O’, kankanızdır hatta. Hele yaş kemale erdiğinde ‘niye hayatında biri yok, evlen artık’ baskılarını beraber aşmaya çalışırsınız ‘kankanızla’. Göğsünüzü gere gere ve gururla ‘işte benim hayatımın anlamı, eşim, diğer yarım’ diyemezsiniz. Bütün arkadaşlarınızın ve ailenizin bildiği ve kabullendiği bir evlilik yaşanmayacaktır aranızda. Düğün adı altında düzenlenen gövde gösterilerinden haz duyamayacaktır aileniz. Şanslıysanız ve tüm bu olumsuzlukları zekânızla aşmış, ayaklarınızın üstünde duran bir birey olmuşsanız, tüm bu zorluklar hayata karşı dik duruşunuza kamçı olmuşsa ayrı eve çıkmışsınızdır. Sevdiğiniz bir adım daha terfi olmuştur ailenizin gözünde o artık ‘ev arkadaşınız’dır. Bu gelişme sevdanızı artık özgürce ama yine de dört duvar arasında yaşamaktan öteye gitmeyecektir. Dört duvar arasında yaşamak aşkı… Hepimizin en iyi bildiği şeydir bu öyle değil mi? Çok mu olumsuz düşünüyorum sizce? Düşünün… Dedim ya tutsanız kafede ve/veya sokakta sevdiğinizin elini, en iyi ihtimalle o gece fantezilerde yaşayacaksınızdır… Hiç utanmadan gözünüzün içine bakıp pis pis sırıtan ve birbirini dürterek sizi gösteren seviyesiz arkadaş grupları sıkacaktır canınızı… Ya tacizler… Kendilerinde her hakkı bulan o cahil o hadsiz kişilerin sözlü veya söylemeye dilimin ve kalemimin varmadığı tacizleri… Değer mi tüm bu yaşanacaklara siz karar verin…

Düşündüm de şimdi, tüm bunların ne önemi var ki !!!

Ben sana böyle sevdalanmışken, sen bana tüm varlığınla teslim olmuşken, dünya üzerinde ilişki yaşayan hiçbir çiftin, hissettiklerimiz kadar yoğun bir aşk yaşamadığını ve yaşayamayacağını düşünürken, her izlediğimiz filmde ve dinlediğimiz şarkıda birbirimizi bulurken, gözlerim gözlerine esir olmuşken, kaybolmuşken maviliklerinde, teninde ölürken, tekrar hayat bulurken dudaklarında, şefkatinde sakinleşip, sevişinle coşarken varsın dört duvar arasında olsun! Ben seni sevdiğimi nefes aldığım her dakika haykırıyorsam tüm evrene sessiz çığlıklarımla, elbet yüreği, kalbi, kaderi bir olan yol arkadaşlarımız duyuyordur sesimizi.

Biliyor musunuz? Seçme şansım olsaydı yolun başında, tüm bu zorlukların bilincinde bile olsaydım, kolaya indirgenmiş bir hayat sunulmuş olsaydı da, yine de şuan yürüdüğüm yolu seçerdim, yine ‘VAR’ım derdim bir an bile düşünmeden. Çünkü ben ölçüsüz bir heyecanla yaşıyorum hayatımı, çünkü ben ölçüsüz bir aşkla seviyorum seni… Çünkü ben sahip olduğum her şeyin, değerini anlayabilmek için kaybetmeye mahkumiyeti değil, çabamla emeğimle hak ettiğimden dolayı hakkını vererek, tadına vara vara kazanmayı seçtim. Bundandır belki hayata karşı dik duruşum, bundandır belki karakterli oluşum…

Her şeye rağmen, sana değer sevgilim…

Beni ve tüm hissettiklerimi özel kıldığı için, yüreğimi özel kıldığı için, bu zorlu yolda benimle yürüyerek 1-0 yenik başladığımız hayatımızı avantaja dönüştürmemizi sağladığı için ve seni benim için yarattığı için Tanrı’ya teşekkür ediyorum.

Son söz büyük üstat’tan ‘Onlar biliyordu biz bir bütündük. Kırılmış bir bardaktan etrafa saçılmış cam parçalarıydık. Üstümüze basmaya çalışanın ayağını kanatmak ödevimizdi’’ Küçük İskender

Etiketler: yaşam
nefret