07/06/2016 | Yazar: Gözde Demirbilek

‘1 dönüm tarlam olsa da, bu şehir hayatından kurtulsam; domates ekip biber sulasam’ diyenler, buyrun! Eko-Vegan Bahçe’nin Yasemin’i kurdukları yaşamı ve pratiklerini kaosGL.org’a anlattı:

“1 dönüm tarlam olsa da, bu şehir hayatından kurtulsam; domates ekip biber sulasam” diyenler, buyrun! Eko-Vegan Bahçe’nin Yasemin’i kurdukları yaşamı ve pratiklerini kaosGL.org’a anlattı:

Alternatif ve ekolojik yaşam pratikleriyle birlikte gittikçe betonlaşan ve mekanikleşen hayatın ortasında aklımızın ucunda sürekli bir “doğaya dönme” isteği. Peki bizim dönelim dediğimiz doğada nam-ı değer köylerde insanlar nasıl yaşıyor?

Yasemin ve Talat, birlikte çıktıkları yolda 1 yıl önce Balıkesir-Savaştepe'nin  Yeşilhisar köyünde Eko-Vegan Bahçe kuruyorlar. Bahçe işlerinden başlarını kaldırdıklarında ise, hop ahşap atölyesinde Türkiye’nin dört bir yanına gönderilmek üzere kuksa, tabak ve kaşık gibi el emeği ürünleri yapmaya koyuluyorlar.

Eko-Vegan Bahçe’nin Yasemin’i ile bahçe nasıl kurulur, efendime söyleyim “1 dönümüm olsa çok şey yaparım” demek yetiyor mu, tarlaya domates ekmek balkona ekmekten daha mı kolay, neden ve nasıl vegan bahçe… Hepsini bir bir konuştuk!

Ben sahneyi Yasemin’in anlatısına bırakayım, keyifli okumalar! 

Eko-Vegan Bahçe'nin Yasemin'i, önce seni bir tanıyalım mı... Bir de yol arkadaşın Talat var tabi ki! :)

Merhaba merhabaaa! :) Birçok iş ile hayata bağlanan biri, yeni köylü, eski şehirli, vegan feminist, hayvan özgürlükçüsü, aylaklığı seven bir insanhayvanıyım herhal :) Talat, “devlet onaylı kocişim” benim. Aşkı, hayatı, evi paylaştığım, birlikte yaşadığım insan, hayvan çocuklarımızın diğer “ebeveyni”.

Bahçeye Talat ile birlikte bakıyorsunuz sayfadan anladığım kadarıyla ve sadece bahçe işleri yok gibi...

Toprağa, “bu ne yaaa” kafasında bakan bir insandan; dikmeyi, çiçeklere aşık olan insan yaratan hain insan o. O, tarımla haşır neşir biri, ben ise sonradan köylü. Onla birlikte, böyle bir hayat yaşayalım derken bulduk burada kendimizi. Kafamızı sokacak bir oda, ekebileceğimiz bir alan vardı ve işleyebileceğimiz alet edevat. Haliyle, bizim gibi sıfır maddiyatla hayata köyde de olsa atılacak insana çok yararı oldu bunların. 2015 Mayıs’ında ayak bastım bu toprağa, ilk deneyimim o zamana denk düşer. Geçen sezon ürettiklerimizden, kışlıklar falan yaptık: salça, turşu, sos gibi. Sonrasında ne yapacağız, başka işler yapmalıyız derken (sekiz köpeğe, iki kediye bakıyoruz –iki de minik bebek geldi- kendimizin dışında) ahşap işlere sardık. Ahşap bardaklar, kuksalar, tabaklar, küçük mobilyalar yapmaya başladık. Onları satarak geçiniyoruz, başka bir gelirimiz yok. Ahşap işleri yapmak, farklı şeyler tasarlamak, oymak, biçmek, onarmak çok güzel tabii, (ahşap) atölyemizde beraber çalışıyoruz Talat ile. Biraz çırak konumunda olsam da baya iş yapıyorum. Saksılardan, bardaklara biiiiirçok iş çıktı benim elimden de :) Talat, çoğu işten anlıyor ve açıkçası bu benim gündelik hayatımı çok kolaylaştırıyor. İşten anlayan partner candır diyorum, kahkaha atarak.

Biraz özele dokunalım mı… Senin evlilik kurumuyla ilgili ciddi karşıt paylaşımların olduğunu hatırlıyorum. Evlilik ile ilgili fikirlerin değişti mi? Yoksa aile gönlü hoş tutma yöntemi olarak mı gördün?

Uzun süreli ilişki yaşayıp, evliliğe direnen ve beraber yaşamanın tüm zorlularını çeken biri oldum geçmiş ilişkimde. Sekiz yılın ardından tekrar kendimde o gücü bulamadım. Aileye, topluma, kendime karşı direnirken ve savaşırken buluyordum kendimi. Sahip olduğum bu zihni, ruhu, bedeni yavaşça değil hızlıca kaybetmeye başlamıştım ve korkmaya başladım iyice. Bu savaş yerine kendime belki de kolay yol buldum. Köyde, beraber yaşamanın bana getireceği zorluklara karşı da direnmeyebilirdim. Şehirde başka köyde başka işliyor yine bu işler maalesef. Bir de düğün parası, bir gelir olabilir bazen :) Kim ne derse desin, kendi yolumuzda kendimizi kaybediyorsak kimseye/kendimize bile faydamız yok: ben bundan korktum. Enerjimi, bu savaştan ziyade patili canlarıma veriyorum :)

Kaç yıldır vegansın?

2010’dan itibaren böyle bir uyanış içindeyim. Veganize hayatı kurmam, 3 yıldır ancak. Tanıdığım ilk hayvan yemeyen bendim, aaa bunun adı buymuş diyen de olaya son derece yabancı insan da…

Kimse vegan doğmadığı ya da yetiştirilmediği için genelde ya yaşanan bir olay; mesela en yaygını sanırım "bir kediyle yaşamaya başladım, hayatım değişti" ya da başka tetikleyiciler oluyor. Senin için “en büyük etmen” diyebileceğin bir şey var mı?

Hahaha! :) Benim de böyle ama. Ne Earthlings* izledim ne de bir vegan bir can ile tanışmıştım. Eve annesiyle sığınan bir kedi (Pıtır’ım) hayatımı değiştirdi, ona yemek yaparken “Aaa sana bakıyorum, onu yiyorum. Bu ne yaaa!” cümlesi ile start verdi her şey.

Biraz da geçmişe gidelim :) 2014 yazında Akyaka'da vegan-feminist kamp düzenlenmişti ve sen oraya katılmıştın. Kampın hayatında bir etkisi oldu mu; olumlu ya da olumsuz?

O kampı, Muğla’da hayatımı paylaştığım sevgili dostlarım ile organize etmiştik, fazlasıyla heyecanlı idik. Kucaklaşmaya ve konuşmaya aç, bir şeyler yapıyoruz işte koşturmacası içindeydik. Çok güzel insanlar girdi hayatıma, çok güzel dostlarımla zaman geçirdim. Kötü olan oldu tabii, transfobik etiketi yemiştim orada. Kendi hayatımda kendi erilliğimi tartışırken bir olay üzerine, davranışının erilliğini söylediğim (trans) kadın arkadaş tarafından ona, erkek dediğimi söyleyerek üstüme yürüdü ve sonrasında birçok tartışma yaşandı. Hayatımın en kötü günlerindendi. Neyse sonrasındaki ifşa sürecinden bahsetmeyeyim ve yazdığım “aklaşma” (son derece de akademil bir dil-ooo bu ne) metni var tabii, anca derdimi onla anlatabildim ayol :) Erilleşmeyelim heval, hele bir de eril-karnist tahakküm değil, vegan queer tahayyül pankartıma da yazık oldu böylece :)

Vegan tartışmalar içinde senin için "kesinlikle tartışmaya açık değildir" dediğin bir konu var mı? Fikir teattisi mi yoksa esnetilmiş veganlık mı tartışmaları da gruplarda çok sık olarak karşımıza çıkıyor.

Aslında bu tartışmalardan çok bunalmış haldeyim. Talat, gülerek arada "bakkk bu da varmış" gibi okuyor tartışmaları. Gülüyorum. Karnist dünyanın bize verdiği hayatı veganize etmeye çalışıyoruz maalesef. Attığımız adım, içtiğimiz suyun bardağı, dokunduğumuz mendil, öptüğümüz dudak ya vegan değilse? Hayvan yenmesi, hayvansal ürün tüketilmesine asla evet diyemem. Ancak bunun endüstrileşmiş hali beni korkutuyor. Eser miktar olmasa ne olacak? Alınan soya sütlerinin firmaları,  köle hayvanlardan süt alıyor ya da peynir. O pratikte vegan evet ama ya veganlık bu değil bence. Yediğimiz o masum “vegan sebzeler, meyveler, bakliyatlar”. Hepsi, hayvansal gübreyle donatılmış tarlalardan çıkıyor, o boklar ise köle olarak kullanılan hayvanlardan geliyor. Barış, tabaktan ziyade tohum ve tohumun ekildiği toprakta başlıyor. Maalesef, buna uyanmam geçen sene tarlada çapa yaparken gübre üzerine konuşmamızda oldu. Tavuk çiftliğinden bedava verilen gübreye hayır diyen Yasemin, o beraber gezdiği keçilerden çıkan boka evet diyordu.  O gezen keçiler, orada neden vardı, o sütü sen kullanmasan da kullanan (sömüren) vardı de mi! Merhaba, dünya!

Vegan hareket içerisinde bölünmeleri nasıl okuyorsun? A grubu eser miktar konusunda esnek, B grubu değil diyelim ki; B grubu daha vegandır gibi okumaları nasıl buluyorsun?

Her şey daha ile başlıyor sanki, aaa bu daha feminist bu daha erkek, uleyn bu daha vegan… Neyin dahası? Bu sınır ne? Hayatımı ne kadar veganize ve minimalize edersem o kadar mutlu oluyorum. Ancak ısrarlı olduğum nokta, sömürülme ve tahakkümün bizi sadece bir noktada yakalamadığı. Veganlığı, anti-militarizm, feminizm, ekoloji ve LGBTİQ gibi toplumsal hareketlerden bağımsız tutarak gündelik hayatımızı kuramayacağımıza inanıyorum. Ayrıca yemek konusuna bu kadar odaklanmak, ne derece sağlıklı? O markayı araştırana kadar, yapıver bir sandviç kafasındayım genelde ben :) O yüzden köyde yaşamam da çok işime geliyor hele yazın, kopar sebzeleri yeee! :)

Eko-vegan bahçeye geri dönelim o zaman :) Bahçeyi kurarken, maddi kısmı nasıl karşıladınız? Açık konuşmak gerekirse: şimdilerde herkesler “1 dönüm tarlam olsun, domatesimi soğanımı ekerim maliyeti de olmaz geçinir giderim” diyor. Ama babamın bahçesi olduğu için bir şeylere aşinayım en ufak örnek: hasata yakın vakit don geldi mi tüm planlar alt üst oluyor mesela. Ya da en basitinden tohum için, fide için bir miktar sermaye gerekiyor. Siz bunun altından nasıl kalktınız? Hem bahçe kurmak isteyen arkadaşlar için de bir deneyim paylaşımı olur…

Ah ah bu soru , can alıcı. Blogumda Efsun’a bir mektup yazmıştım. Çok kolay bunu söylemek, ben de böyle düşünüyordum. Tarla olsa ne olacak, suyu nerden çekeceksin? (para) kuyudur, pancar motorudur; suyu çektin, hortumlar (para); tohum, fide, fidan derken, hopp çapası geliyor, ben sevmiyorum çapayı, güneş tepende yamulmuş halde habire vur toprağa vur. Toprakla savaşmamayı öğrendim bu sezon, kendime minik hobi bahçesi yaptım, moda imiş :) Onu bile ot bastı. Çok iş oluveriyor ya da yapamıycam ben ya diyorsun, tarla nerde seni dinleyecek! Çapa yaptın diyelim, yine çapası geliyor büyüyene kadar (alan büyükse destek lazım, işçi ya da gönüllü). Biz Talat ile yaptık geçen yıl, babasının daha büyük alanları ardı ekili, oradan da destek aldık, destek verdik.

“Neden müdahaleci tarım yapıyorsun madem?” denecek. Topraktan gelir sağlıyorsanız, biraz değil bayağı bir müdahale oluyor açıkcası. Köylünün neden bu derece toprağa saldırdığını anladım valla, hayvancılık denen köleci sistemin, toprağa bu derece bağlımlı olması (sadece nerdeyse hayvan yemi üretiyor buradakiler, pazarı bulamıyorlar ürettiklerinin ya da sözleşmeli üretim yapıyorlar) hayvancılığın devam etmesine sebep . Sadece yazın para kazanıyor ve onun da çok olması adına her şeyi yapıyor. O yüzden köylüyü ve hareketlerini çok da yüceltmeyelim yani. Kadim bilgi denen şey üzerinden, kurulan hiyerarşilere bir şey demiyor bile.

Ne çok konuştum, dediğim gibi bizim kafamızı sokacak odamız ve işleyecek toprağımız vardı. Bunlara sahip değilseniz, kiralamak iş görür ama parasız bu hayata adım atmanın çok mümkünatı yok benim için. Ev yapalım deseniz çok az maliyetle yaparsınız evet ama son derece fazla emek gücü lazım, emek gücünün (gönüllü olmasından ötürü) maliyeti pek hesaba katılmıyor maalesef. Biz geçen yıl, gönüllü desteği falan almadık, zorlandık çokça iki kişi. O salçalar, turşuları yaparken, aşçı Talat’ımız çok da yorgun düştü (ben gene biraz kaçaktım).

Şimdilik sadece şehir dışı gönderim yapıyorsunuz. İleride grupların gelip kamp yapabileceği, ufak kaçamaklar ve tatiller için uygun bir alan yaratma gibi bir fikriniz var mı? Alternatif kamp alanları hem dayanışmacı hem keyifli oluyor.

Evet, isteyene istediği şeyleri yapıp gönderiyoruz, bazıları salça bazıları tabak istiyor. Farklı şeyleri isterlerse çok mutlu oluyoruz. Böyle şeyler düşünüyoruz ancak yeni kurduğumuz bu hayatı derlemeye toplamaya zaman bulamadık hala. Buralar çok güzel, bir gün vegan/saykodelik bir festival Yeşilhisar’ın havası bizi sallar belki de :) Ortak yapabileceğimiz birçok fikre hep açığız.

Pekiiii, var mıdır bir çağrın bir duyurun okuyucularımıza?

Öncelikle, bu güzel röportaj için sana çok teşekkür ederim! :) Ne diyim, patili öperim kucaklarım herkesi... Soframız, gönlümüz, kapımız açıktır herkese bilinsin isterim.

İşlediğimiz toprakta çalışmak ya da burada napıyorsunuz ayol siz diyip merakla toprağa dokunmak isteyenler bana, Talat’a ya da sayfalarımıza mesaj atabilir.

Yasemin ve Talat'a, Ekovegan Bahçe ve Kuksacı'ya tıklayarak facebook sayfalarından ulaşabilirsiniz!


Etiketler: yaşam, ekoloji
İstihdam