22/04/2021 | Yazar: Yıldız Tar

Yaşam Bellek Özgürlük Derneği’nin, adil yargılanmada ayrımcılığa ilişkin raporu LGBTİ+’lara kamu görevlilerinin ayrımcı ve önyargılı davrandığını ortaya koyuyor.

“Eşcinsellerin her defasında küçümsendiği çok fazla sorguya şahit oldum” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Eşcinsel arkadaşların her defasında küçümsendiği, kendisini iğrençmiş gibi hissettirildiği çok fazla sorguya şahit oldum. Alevilerle ilgili, savcının tarafgirliğini gördüm. Kavgayı çıkarmışsa Aleviler çıkarmıştır üzerinden bir önyargıya şahit oldum.”

Bu ifadeler Eskişehir’deki Yaşam Bellek Özgürlük Derneği’nin “Ceza Yargılaması Bakımından Adil Yargılanma Hakkının Uygulanmasında Ayrımcılık Yasağı İhlalleri İzleme Raporu”ndan.

Dernek, ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının ihlali ve ayrımcılığın Türkiye’nin tamamında yaşanan bir sorun olması ve hukukun evrenselliği nedeniyle; güvenilir verilere birinci elden ulaşmak için, soruşturma/kovuşturmaya uğramış şüphelilerle ve sanıklarla, ceza davalarına katılan avukatlarla görüşmeler yaptı. Dava dosyalarını ayrıntılı bir şekilde inceledi.

Adil yargılanma hakkıyla ilişkili mevcut durumun daha sistematik ve ayrıntılı bir yaklaşımla incelenmesi amaçlayan çalışmanın raporu, kamu görevlilerinin önyargılı ve ayrımcı davranışlarını ortaya koyuyor:

“Soruşturma ve yargısal süreçlerde bilgi sahibi olunduğunda “etnik kimliği Kürt olanlara; inanç kimliği Alevi olanlara; toplumsal cinsiyet kimliği LGBTİ+ ve kadın olanlara; siyasi görüşü sol, sosyalist, özellikle HDP’li olanlara; şikâyetçinin Cumhurbaşkanı olması durumunda” tüm şüpheli ve sanıklara kamu görevlileri tarafından ön yargılı, ayrımcı davranışlar gösterilmektedir.”

escinsellerin-her-defasinda-kucumsendigi-cok-fazla-sorguya-sahit-oldum-1

“Adil yargılanma hakkının uygulanmasında ayrımcılık yasağı sistematik olarak ihlal ediliyor”

Rapora göre avukatlar, savcı veya hâkim olmak istediğinde “etnik kimliği, inanç kimliği, toplumsal cinsiyet kimliği, siyasi görüşü” sonucu doğrudan belirliyor. Raporda yer alan bir alıntı bu durumu ortaya koyuyor:

“Okulu bitirdikten sonra durum değişiyor. Belirleyici olan şey siyasettir. Bazen siyasi bağlantılar bile yeterli değil. Doğrudan bakan olması gerekebiliyor. Sınavlar çok iyi olsa da mülakattan geçilemiyor. Öncelikle Cumhurbaşkanının uygun görmesiyle ilerliyor. Siyasi bağlantılar olmazsa hâkim, savcı olmak imkânsız. Başörtülü hâkimler de görüyoruz ama her başörtülü de giremiyor. İktidara daha yakın olması gerekiyor. Bir Kürt avukat ya da kadın veya eşcinsel avukata rahat avukatlık yapamıyorlar. Muhalif görüşlü hâkimlerde var ama asla meslekte ilerleyemiyorlar. Çok donanımlı olmalarına rağmen önemli mahkemelere gelmelerine engel olunuyor.”

İzlemenin diğer bir sonucu ise yargılama süreçlerinde sanıkların “etnik, inanç, toplumsal cinsiyet kimliğinin; zengin ya da yoksul oluşunun, siyasi görüşünün, şikâyetçinin bir kamu görevlisi, hükümet veya devlet yetkilisi” olması, hâkimlerin uygulama ve kararlarını etkiliyor. Adil yargılanma hakkının uygulanmasında ayrımcılık yasağı sistematik olarak ihlal ediliyor.

Kaos GL’nin Nefret Suçları Raporu’nda da benzer bir sonuç ortaya çıkmıştı

escinsellerin-her-defasinda-kucumsendigi-cok-fazla-sorguya-sahit-oldum-2

Kaos GL’nin 2019 Yılında Türkiye’de Gerçekleşen Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Raporu’na göre de nefret suçları kamusal alanlarda, görgü tanıklarının gözü önünde işleniyor. Polis ise pek çok vakaya kayıtsız ya da küçümseyici yaklaşıyor. 2019 yılı araştırmasının sonuçlarına göre 150 vakadan sadece 26’sı polise bildirildi. Bildirmeme gerekçesi olarak ise en çok “başvurunun işe yarayacağına inanmama”, “polis tarafından aileye ya da medyaya ifşa edilmekten sakınma” ve “polis tarafından ayrımcılığa uğratılmak istememe” dile getiriliyor:

escinsellerin-her-defasinda-kucumsendigi-cok-fazla-sorguya-sahit-oldum-3

“Bu yanıtlar LGBTİ+ hak sahiplerinin polis özelinde devlet organlarına duydukları güvensizliği resmediyor. Türk Ceza Kanunu’nda geçen fiziksel şiddet, cinsel taciz, tehdit, şantaj, alıkonulma ve hatta tecavüz gibi apaçık suçlara maruz kaldıklarında dahi adalet aramak yerine daha da fazla “hak ihlaline uğramamak” için polise gitmemeyi tercih ediyorlar. Maalesef ihbar edilen vakalarda polisin nasıl bir tepki verdiği sorusuna verilen yanıtlar da bu tercihi kısmen anlaşılır kılar nitelikte. 2019 yılında ihbar edilen 26 vakadan yaklaşık yarısında polis “ilgisiz” ve yaklaşık üçte birinde “aşağılayıcı ya da ters” davranmış. Bu bulgu, homofobi ve transfobi temelli ayrımcılığın toplumsal olduğu kadar kurumsallaşmış nitelikler de gösteren kökenlerine işaret ediyor. Çoğu vakada polis, suçluları mazur, mağdurları suçu hak etmiş kişiler olarak görüyor.”

Rapora ulaşmak için tıklayın.        


Etiketler: insan hakları
nefret