05/06/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Pop&house türünde rap yapan drag artist DUL’un ilk şarkısı FİFİ geçtiğimiz günlerde yayınlandı. DUL; drag performansa başlama hikayesini, ilham kaynaklarını ve ilk şarkısı FİFİ’yi KaosGL.org’a anlattı.
İstanbul’da yaşayan alternatif drag artist ve SFX kostüm tasarımcısı DUL’un ilk şarkısı FİFİ, geçtiğimiz günlerde yayınlandı. DUL ile drag performansa başlama hikayesini, ilham kaynaklarını ve ilk şarkısı FİFİ’yi konuştuk. Vücuduyla ve estetiğiyle saf bir sanat formuna dönüşmek istediğini belirten DUL, “Tiyatronun seksist doğasını hissettim ve erkek atanmış bir birey olarak istediğim rolleri oynama hakkının bana kolayca tanınmayacağının ve tiyatroda olanaklarımın toplumsal normlarla sıkıştırılacağının farkındaydım. Ben hep başrol olmalıydım ve kendi karakterimin prodüktörü ve yönetmeni gene ben olmam gerekiyordu, başkalarına ait senaryolar değil. Kaderimi kendi ellerime alarak oyunculukta olan başarımı görsel sanatlar yeteneğimle birleştirdim ve dragın beni çağırdığını hissettim” dedi.
DUL kimdir? Neden DUL?
İsmimi; çiftleşmeden sonra çoğu zaman erkeğini yediğinden dolayı karadul olarak bilinen dişi örümcekten alıyorum. Bu karanlıkta yaşayan, siyah ve parlak örümcek kimseye ihtiyaç duymadan doğada tek başına hayatta kalma yetilerine sahip. Ben de tıpkı onun gibi kendimi özerklikle nitelendiriyorum ve kimseye ihtiyacım olmadığını ismimle kendi kendime hatırlatıyorum. dulfiona’yı soracak olursanız da fiona, Shrek’ten geliyor. Shrek, benim çocukken izlemiş olduğum ilk anti kapitalist ve kendi bakış açımdan trans deneyimini metaforlar üzerinden yansıtan film serisi. Shrek’teki Fiona karakteri gündüzleri güzeller güzeli bir prenses iken, her gece yarısında ise herkesin ondan korkacağını varsaydığı yeşil bir deve dönüşüyor. Ben de kendimi non-binary olarak nitelendiren biriyim ve drag’e ilk başlama girişimlerim odamda, kapım kilitli, geceleri gerçekleşiyordu. Fiona’nın saçı gibi turuncu bir peruğum vardı ve onun kuleye hapis hayatıyla kendimi ilişkilendirirken bulurdum. Toplumsal “erkeklik” teriminin bana dayatılması bana günlük hayatımda utanç verirdi, tıpkı Fiona’nın yeşil deve dönüştüğünde yaşadığı utanç gibi. Gece yarısında kapalı kapılar ardında makyajla beraber ulaşabileceğim dorukları gördüm. Edebiyat ve tarih ile donanımlı şekilde yeni bilgiler edindikçe içimdeki euphoria’yı (coşku) keşfettim. Shrek’teki Fiona da ben de fiziksel bir “transformation” yaşamaktayız neticede. Ve ikimiz de toplumun bizi mahkum ettiği o kuleden kendi kendimizi kurtardık, bu sayede kendi gerçekliğimizi yaşadığımız bir noktaya erdik. Bunu okuyan kim varsa onları; kendilerini hapsettikleri, ya da onları hapseden her kimse/neyse o kuleyi terk etmelerine teşvik etmek istiyorum. Saplandığınız konfor alanından uzaklaşmak, zincirlerinizi kırmak içinizde yatan kişiyi tanımanıza olanak sağlayacaktır. Velhasıl bağımsızlığın simgesi DUL ile fiona kombine oldu ve dulfiona mothafuckin’ monsta doğdu.
“Dragın beni çağırdığını hissettim”
Draga ilk başlama girişimlerinizden söz ettiniz. Nasıl başladınız drag performansa?
2002 doğumluyum, İstanbul’da doğdum ve yetiştim. Hayatım boyunca kendimi hep sahneye ait hissettim. Çocukken gittiğim okullarda vs. sürekli tiyatrolarda başrol/yönetmen olarak yer alıyordum ve kısa filmler çekiyordum. Lisedeyken tiyatro kursuna gidiyordum ve devlet tiyatrolarında sahne alıyordum. O zamanlar queer sanatın zenginliğine ve tarihine dair kültürel boyutta pek bilgi sahibi değildim ve sahnede olmak benim için daima içgüdüsel bir aidiyet/refleksti. Operalarda gördüğüm villain (kötü) karakterler hep ilgimi çekmiştir. Ben de o rollerde oynamak istiyordum ama ta o yaşlarda tiyatronun seksist doğasını hissettim ve erkek atanmış bir birey olarak istediğim rolleri oynama hakkının bana kolayca tanınmayacağının ve tiyatroda olanaklarımın toplumsal normlarla sıkıştırılacağının farkındaydım. Ben hep başrol olmalıydım ve kendi karakterimin prodüktörü ve yönetmeni gene ben olmam gerekiyordu, başkalarına ait senaryolar değil. Kaderimi kendi ellerime alarak oyunculukta olan başarımı görsel sanatlar yeteneğimle birleştirdim ve dragın beni çağırdığını hissettim.
2020’de, korona karantinasında birinci sezondan başlayarak Rupaul’s Drag Race izlemeye başladım ve ilk izleme motivasyonum aslında cinsiyetim üzerine olan sorgulamalardı. Annemin mesleği makyözlüktü. Ben de onun üzerine sahneye ve seyirciye olan saygımdan ötürü makyaj yapmayı kendi başıma ancak profesyonel bir seviyeye ulaştırdıktan sonra, estetiğim oturmuş biçimde sahne almaya başlama kararı aldım ve öyle de oldu. Drag personam zamanla kendi kendini şekillendirdi. Dragda ilerledikçe sanatçı kimliğimde cinsiyet terimiyle ve seksüaliteyle ilişkilendirilmekten oldukça uzaklaşmak istediğimi fark ettim. Vücudumla ve estetiğimle saf bir sanat formuna dönüşmek isteyerek ve alternatif sanata tutunarak bugün var olduğum drag artiste ve kostüm tasarımcısına dönüştüm.
“Teoride ilham aldığım noktalar 1980’ler korku filmleri”
Drag performansınızda ilham kaynaklarınız kimler, neler?
Teoride ilham aldığım noktalar 1980’ler korku filmleri diyebilirim. A Nightmare on Elm Street, Chucky, Annabelle, Tim Burton ve Alfred Hitchcock’un yönetmenliğini üstlendiği filmler bunlardan başlıcaları. Çocukken her büyükannemin evine gittiğimde onun raflarında dizili antika oyuncak bebekler benim hep ilgimi çekmiştir. O nedenle estetiğimin belli noktalarını antika porselen/et oyuncak bebeklerden de alıyorum. Onun dışında estetiğimi şekillendiren başka unsurlar ise mutasyon elementleri. İnsan formunun alışagelmiş boyutları aşarak başka fiziksel varoluş biçimlerine evrimleşmesi benim drag üzerine yazmakta olduğum tez. Eski bilim kurgu filmleri, oradaki uzaylıların yapışkan et dokuları, benim SFX kostüm dizaynlarıma ilham oluyor. Pratik boyutta günümüzden ilham noktalarıma örnek verecek olursam Boulet Brothers’ Dragula’ya değinmem gerekiyor. Dracmorda & Swanthula Boulet’in yarışma formatında yazmakta olduğu canavar manifestosu beni bir sanatçı olarak canavarlık terimini sorgulamaya ve kendimi avangart boyutlarda daha da ileriye gitmeye sebep olan ilham kaynaklarından diyebilirim.
Kendinizi “Türkiye’de pop & house türünde rap yapan ilk drag artist” olarak tanımlıyorsunuz. FİFİ isimli şarkınız da yakınlarda çıktı. Müzik sizin için ne anlam ifade ediyor? Müziğinizdeki ilham kaynaklarınız neler?
Müziğimin yapım aşamasını dünyanın neresinden olursa olsun herkesin dans edip eğlenerek dinlemesini amaçlayarak tamamladım. Bunu yaparken kimliğimden de ödün vermedim. Single’ım “FiFi”, “DUL kimdir?” sorusunun cevabı adeta. Şarkının “camp” değeri ve lirikalite özgünlüğü onu parçanın başarısında öne çıkaran unsur oldu diyebilirim.
En başta Nicki Minaj ve onun kelime oyunlarındaki kabiliyeti bana ilham oldu. Onun yanı sıra house müzikte rap öncülerinden Azealia Banks; Miss Bashful, MCR-T, Shygirl, Liam Kyle Sullivan aka “Kelly” Shoes (Album) - 2006 diğer ilham kaynaklarımdan.
Şarkımda “A Nightmare On Elm Street: One, Two, Freddy's Coming For You: Freddy's Theme” parçasından esintiler de mevcut iken bunların yanı sıra kendi hikayeme, kimliğime ve dragımın geçmiş dönüm noktalarına değindiğim birçok dize de yer alıyor.
“Özgüvenli, tarz ve zevk sahibi herkes kendini ‘FİFİ’ olarak tanımlayabilir”
Neden FİFİ?
FİFİ, benim en başta fanlarıma hitap ettiğim isim olarak spontane şekilde doğdu. FİFİ kelimesi benim hayal gücümde fino/ sosyete köpeği olarak canlanıyor. Yıllardır kariyerim boyunca sürekli “FİFİ” kelimesini evrene atıyordum. Zaman içerisinde bu ikonik kelime adeta benim markamı şekillendiren en büyük unsurlardan biri haline geldi. Kendi “contemporary performance arts event” serimi oluşturdum ve ismini FiFi koydum. Etkinlik serim olan “FiFi” ile birden çok başka dallardan sanatçıların iş birliği ile temelinde performans sanatlarını ön plana çıkarmayı ve müziği kutlamayı amaçlıyorum. Alışagelmiş performans kalıplarından sıyrılarak konseptüel boyutlarda ve bir yandan da sanatçıları spesifik performans boyutlarıyla kalıplandırmayan bir yaklaşımla onların performansları üzerine anlatacakları hikayeyi seyirciyle bir araya getirmelerine vesile olmak bana mutluluk veriyor. Ve ben de bu tiyatral geceye ev sahipliği yaparken kendi konseptüel performanslarımı ve kostüm dizaynlarımı da FİFİ’lere sunmaktan kendimi esirgemiyorum. Şovlarımda genellikle açık mikrofon barındıran performanslar sergiliyorum ve bunu teşvik ediyorum.
Variety Talent Show, Dragula, Freakshow, Lansman partim; organizatörlüğünü üstlenerek İstanbul - Avrupa & Asya yakalarında gerçekleştirmiş olduğum etkinliklerimden başlıcaları. Kast oluşum sürecinde, her etkinliğimde kolaboratif bilinçle daima A’dan Z’ye yeni isimlerle çalışma arzusundayım, sanatçıları yüceltme ve başka yeteneklere alan açma tutkusuna sahibim. Etkinlik serim ile FİFİ’lerin gözleri önünde kültürel sanat boyutunda bir devrim gerçekleştiriyorum. Hazır bu kadar FİFİ demişken ilk şarkımın adı da başka ne olabilirdi ki. Günün sonunda; özgüvenli, tarz ve zevk sahibi herkes kendini “FİFİ” olarak tanımlayabilir. Şarkım FiFi de tam olarak bunu yansıtıyor.
“Rap müziğin benim için ne kadar tutku ifade ettiğini müziğe atıldıktan sonra daha net fark eder oldum”
Parçanı hazırlarken ne tür zorluklarla karşılaştın? Hazırlama süreci nasıldı?
Moustapha S. ile prodüksiyon sürecimiz oldukça heyecanlıydı. Yakın dost oluşumuzdan kaynaklı sahip olduğumuz kimya beraber ürettiğimiz sanata da yansıdı. Nurhan Güney’in arka plan grafik dizaynını üstlendiği lyrics videomun edit kısmını kendim yaptım, o kısım biraz sabır sınayıcıydı diyebilirim. Klipte yer alan oyuncak bebek ve stylinginde yer alan SFX dizaynlar da bana ait. Maddi-manevi emek barındıran bir süreçti. Prodüksiyon sevgili Moustapha S. tarafından gerçekleştirildi. Türkiye’de draga dair üretilmiş olan ilk “mainstream” altyapısındaki parçayı oluşturmayı beraber başardık. Moustapha’nın house müziğe olan tutkusu ve yeteneği FiFi’de kulaklara yansıyor. Mastering için Salih Topuz’a, kapak görselinin artworkü için Kirbe’ye buradan sevgiler.
Gelecek projelerin neler? Türkiye’de drag müzik yapan bir sanatçı olarak gelecek dönemlerde neler yapmayı planlıyorsun?
Stüdyoda çalışmalar yürütmeye devam ediyorum. Geleceğe dair müzik alanında başka yetenekli insanlarla da işbirlikleri yapmak istiyorum. Müziğe dönüşüm bir EP ile gerçekleşecek. Rap müziğin benim için ne kadar tutku ifade ettiğini müziğe atıldıktan sonra daha net fark eder oldum. Yazmaya dair olan heyecanımı ileri taşıdığını görebiliyorum. Yanı sıra başka türlerde de müzik üretme isteğim var. Ufkum geniş ve hayallerim sonsuz.
Etiketler: kültür sanat, yaşam