27/08/2024 | Yazar: Yıldız Tar
Antalya Onur Yürüyüşünde gözaltına alınan üçü avukat dört kişiye dava açıldı. Hakkında dava açılan Av. Ahmet Çevik KaosGL.org’a konuştu: “Kolluk kuvvetlerinin biz avukatlara şiddet uygulaması aslında hukuka göstermedikleri saygının da bir ifadesidir.”
LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri bitti, yargı tacizi başladı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da farklı şehirlerdeki onur yürüyüşlerinde polis şiddetiyle gözaltına alınanlara davalar açılmaya başladı.
Bu sene 14 Temmuz’da yapılmak istenen Antalya Onur Yürüyüşü, Valilik yasağı ve polis saldırısıyla engellendi. Yürüyüş günü bir araya gelen ve basın açıklaması yapmak isteyenlere saldıran polis üçü avukat dört kişiyi gözaltına aldı.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu, gözaltına alınanlar hakkında iddianame düzenledi. Savcılık, gözaltına alınan dört kişinin “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma” suçundan yargılanmasını talep etti.
Antalya 23. Asliye Ceza Mahkemesi, 16 Ağustos’ta iddianameyi kabul ederek dava açılmasına karar verdi. Davanın ilk duruşması 10 Nisan 2025 saat 9.45’te görülecek.
“LGBTİ+ hakları insan hakları meselesi olup siyaset üstü bir konudur”
Hakkında dava açılanlardan Avukat Ahmet Çevik, yürüyüş günü yaşananları ve iddianameyi KaosGL.org’a değerlendirdi.
LGBTİ+’ların her yıl haziran ayında Onur Ayı’nı kutlamak ve nefret, ayrımcılık ve yaşanan hak ihlallerine karşı bir araya gelmek istediğini hatırlatan Av. Çevik, Antalya 10. Onur Haftası Komitesi ve bileşenleri olarak 1-15 Temmuz tarihleri arasında Onur Haftası düzenlemek istediklerini ancak valiliğin yasakladığını belirtti:
“Antalya ilimizde 10 yıldır kutlanan, Valiliğin web sitesi duyurular kısmından kaldırılmış bulunan 15 günlük yasağı gerekçe gösterilerek Onur Haftası hukuka uyarlılığı bulunmayan yasaklarla, hukuka aykırı şekilde engellenmeye çalışılmıştır. Onur Yürüyüşleri’ni yasaklama geleneğinin başladığı 2015’ten beri senede bir gün sokağa çıkmak, varoluşunu kutlamak, haklarını talep etmek isteyen LGBTİ+’lara uygulanan yasakların, geçmişte olduğu gibi bugün de LGBTİ+’ların insan hakları mücadelesindeki hak arayışını güçlendirdiğini bir kez daha hukukçu olarak belirtmek istiyorum. LGBTİ+ hakları insan hakları meselesi olup siyaset üstü bir konudur. İfade özgürlükleri ise anayasal güvence altındadır.”
“Herhangi bir anons yapılmadan, tahliye koridoru bile oluşturulmadan gözaltına alındık”
Av. Çevik, yürüyüş günü olan 14 Temmuz’da neler yaşadıklarını ise şöyle aktardı:
“Antalya Valiliğinin resmi sayfası duyurular kısmında herhangi bir yasaklama kararı bulunmuyorken, 14 Temmuz 2024 tarihinde saat 14:30 sıralarında Antalya 10. Onur Haftası basın açıklaması ve yürüyüş yapmak için toplanmışken anayasal hakkımızı kullanmamız , duyurusu bile yapılmayan yasak bahane edilerek Emniyet güçlerinin müdahalesiyle engellenmiştir. Yasak kararı Anayasada ve kanunlarda belirtilen şartlarda usülüne uygun tebliğ edilmeden herhangi bir uyarı veya anons yapılmadan alandan ayrılmamızı sağlayacak şekilde bir tahliye koridoru bile oluşturulmadan 3'ü avukat 4 arkadaşımız darp ve kötü muameleye maruz bırakılarak gözaltına alındık.”
“Polis şiddet uyguladı, çekim yapılmasını engelledi”
Soruşturma dosyasında ifadeleri bile alınmadan haklarında dava açıldığını hatırlatan Av. Çevik’e göre gözaltına alınan herkes serbest bırakılmış olsa da “LGBTİ+’ların anayasal hakkı olan basın açıklaması ve gösteri yürüyüşleri yapma hakkı, Anayasaya aykırı şekilde engellendi”. Av. Çevik basın açıklaması bile okunmadan, barışçıl bir protesto sırasında insan hakları savunucuları olarak kötü muameleye maruz bırakılarak göz altına alındıklarını söyleyerek şöyle devam etti:
“Hukuksuz gözaltı sırasında arkadaşlarımızdan birinin kafasına dizi ile yerde bastıran, ezen polis, avukat arkadaşlarımızdan birini de tekmelemiştir. Tüm bu yaşananlar gözaltına alınan arkadaşlarımızın ifadelerinde ve basında yer alan kamera kayıtlarında mevcuttur. Hukuksuz gözaltına alınan arkadaşlarımız ifade sonrası sağlık kontrolü için farklı hastanelere götürülmüş bulunmaktadır. Dört kişi tek bir hastaneye götürülebilecek ve sağlık kontrolleri yapılabilecekken, kollukça salıverilme sonrası bir araya gelme korkusu o kadar baskındı ki, arkadaşlarımızı farklı sağlık birimlerine götürülmüşlerdir. Söz konusu gündemde yer alan tasarruf tedbirleri bile kolluk tarafından hiçe sayıldığı gibi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu düşündüğümüzde, arkadaşlarımızı alabilmek için aynı şehir içinde farklı sağlık birimleri dolaşmak zorunda bırakılmamız bir yanda bizlere yönelik ekonomik bir baskı diğer yanda kamu kaynaklarının israfıdır. Benzer şekilde 4 kişilik bir gözaltı durumunda aynı şehirde her kişinin ayrı bir sağlık birimine götürülmesi de kamu kaynaklarının israfı, boşa harcanması; LGBTİ+'lara yönelik dağıtma ve baskı politikasının kamu kaynakları üzerinden de hukuk dışı uygulanmasıdır. Ayrıca basın açıklamasına katılan ve çekim yapan arkadaşımızın telefonu haber yapma ve yayma hakkı gözardı edilerek alınmak istenmiş ve çekim yapması polis tarafından şiddetle engellenmiştir.”
“Kolluk kuvvetlerinin biz avukatlara şiddet uygulaması aslında hukuka göstermedikleri saygının da bir ifadesidir”
Av. Çevik, avukat olduklarını belirtmelerinin bile “yaşanan zulmün önüne geçemediğini” söyleyerek bu durumu şöyle eleştirdi:
“Yargının üç saç ayağından birisi olarak kolluk kuvvetlerinin biz avukatlara şiddet uygulaması aslında hukuka göstermedikleri saygının da bir ifadesidir. Bizler hukuk fakültelerinde hukukun üstünlüğü konusunda eğitim almış bunu içselleştirmiş kişileriz. Hukuk fakültelerinin eğitimlerindeki hedeflerden biri de mezunlarının hukukun üstünlüğü ve temel insan haklarını içselleştirmiş bireyler yetiştirmektir. Biz hak savunucusu avukatlar olarak hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusundaki duyarlılığımızdan kaynaklanan ötekileştirilmiş bütün grupların insan haklarını savunmaya devam edeceğiz. Yargılama makamlarından da beklentimiz hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda azami duyarlılığı göstermeleridir.”
“Polis, onur haftasına gelenleri korumak yerine şiddet içeren müdahaleyi seçti”
Savcılık iddianamede IŞİD’in büyük kentler ve turizm şehirlerinde “terör eylemi gerçekleştirmesinin planlandığı, hedef kitle arasında LGBTİ kuruluşlarının da yer aldığının bildirildiğini” iddia etti. polisin şiddet uyguladığı polisler hakkında “polis memurlarının darp ve hakaret içerikli beyanlarda bulunduğuna yönelik iddialarını destekleyici somut bir tespitin dosyaya yansımadığı” gerekçesiyle iddianame hazırlanmasına gerek olmadığına da karar verildi.
Av. Çevik, bu durumu şöyle eleştirdi:
“Polis onur haftasına gelmiş olanları korumak ve olası saldırıları önlemek yerine hukuka aykırı olan şiddet içeren müdahale şeklini seçmiştir. Kolluğun yapmış olduğu tüm hukuksuz eylemler, göz göre göre yaşanan kötü muamele şikayetimize rağmen onur haftası mevzu olunca göze görünmemiştir. Ne yazık ki anayasal alanların daralması sonucu insanların temel anayasal haklarını kullanmasına ilişkin yapmış olduğu eyleme suç şüphesi ile bakılmaktadır. Kanunsuz emri verenler, yine işledikleri suçları bertaraf etme adına suç isnadında bulunarak Anayasal hakların önüne geçmek ve bu şekilde anayasal hakları baskılamak istemektedirler.”
Megafon suç aleti mi?
Polis tutanağı ve iddianamede gözaltı sırasında el konulan megafon “suç aleti”, üzerindeki yapıştırmalar ise suç delili sayıldı. Av. Çevik megafonun suç aleti olmadığını belirterek, “Basın açıklaması bile yapılamadan megafona el koyma işlemi gerçekleşmiştir. Bir şeyin suç aleti olması için bir suçun işlenmesine elverişli olması gerekir. Ortada bir suç yoktur. Muhtemelen üzerinde bulunan stikerların renkli olması dikkat çekici oldu” dedi ve ekledi:
“Onur Yürüyüşlerinin her sene engellenmesi, temel haklar ve özgürlükler açısından ülkede her anlamda daralan bir anayasal alanın olduğunu gösteriyor. Devamında yaşanan hak ihlallerini kanıksamak, başlı başına hukuksuzluk ve cezasızlık ortamının oluşmasına ve LGBTİ+lar ve dezavantajlı bulunan gruplar için güvensiz bir duruma sebep oluyor.”
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, siyaset, onur yürüyüşü, dava, özel haber