02/10/2023 | Yazar: Aslı Alpar

Yaşam İçin Yasa KaosGL.org’a konuştu: Tüm hak savunucularını nefrete karşı, bir Hayırsız Ada vakası daha yaşamamak için 15 Ekim’de Kadıköy’e bekliyoruz.

Hakları korumayan yasalar ve nefret söylemi ortasında hayvan haklarını savunmak… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sokakta yaşayan hayvanlara karşı “Avrupa’da bu sorun nasıl çözüme kavuşturulduysa biz de aynı uygulamaları hayata geçireceğiz” dedi ardından Türkiye gazetesinde çıkan bir haber Tarım ve Orman Bakanlığının bünyesinde “Başıboş Köpek” isimli bir komisyonun kurulduğunu ileri sürdü.

Komisyon var mı yok mu belirsizliğini korurken sokakta yaşayan hayvanları hedef gösteren haberler ve siyasetçilerin hayvanlara karşı nefret söylemi içeren konuşmaları 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun altıncı maddesine aykırı uygulamaların artmasına sebep oldu. Bilmeyenler için kanunun altıncı maddesi, belediyeleri sokakta yaşayan hayvanları tedavi, kısırlaştırma ve rehabilitasyon için görevlendiriyor ve bu işlemlerden sonra hayvanların alındığı yere bırakılmasını hükmediyor.

Kanunu tanımayan son açıklama Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’den geldi. Kirişci “Kısırlaştırılmış hayvanların alındığı yere geri bırakılmaması” yönünde mevzuat değişikliği yapılabileceğini söyledi. Bu açıklamanın ardından hayvan hakları savunucuları 8 Ekim Pazar günü İstanbul’da kitlesel bir eylem gerçekleştireceğini duyurdu.

Hayvanların yaşam haklarının yasalarla düzenlemesi için Ocak 2021’de kurulan Yaşam İçin Yasa ekibinden Eray Özgüner, Cansu Özge Özmen ve Özge Özgüner 8 Ekim’deki protesto öncesi KaosGL.org’a konuştu.

Yaşam İçin Yasa’dan Eray Özgüner “Birinin hakkını savunurken diğerini yok saymanın mantıklı bir tarafı yok” diyor ve tüm hak savunucularını 15 Ekim’de İstanbul, Kadıköy İskele Meydanı’na hayvanların hakları için bir araya gelmeye çağırıyor. 

“Farklı gruplara yapılan ayrımcılık, aynı pratiklerle uygulanıyor

Hak savunuculuğu neden bir bütün?

Özge: Hayvan hakları ve insan hakları yıllarca iki ayrı mücadele gibi ele alındı ancak bu iki mücadele keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılmıyor. Hayvanlar insanların şiddetine maruz kalıyor, şiddet ve ayrımcılık insan türü arasında da yaygınlaşıyor. Şiddet, ayrımcılık ve nefret politikalarına sırtını yaslıyor. Bu mücadelelerin ayrı ayrı düşünülmesi hem hayvan hakları savunucularını yalnızlaştırıyor hem de meselenin politik biçimde örgütlenmesini engelliyor.

Cansu: Diğer yandan farklı gruplara yapılan ayrımcılık biçimleri aynı pratiklerle uygulanıyor ve aynı meşrulaştırma biçimleri kullanılıyor. Ayrımcılık biçimlerini bir arada ele alarak şiddet ve ayrımcılığın söylemsel kökenini ortadan kaldırmamız gerekiyor. 

Eray: Hak ihlallerini insan-hayvan olarak ayırmak insan merkezci bakış açısının bir sonucu. Bu bakışa göre insan türünün menfaatine uygun olmayan insan dışı hayvanlar tecrit edilebilir kabul ediliyor. Bugün LGBTİ+’lara, çocuklara, kadınlara, göçmenlere iktidarın yaptığı da bu. Bunları da düşündüğümüzde birinin hakkını savunurken diğerini yok saymanın mantıklı bir tarafı yok.

“Nefret söylemine rağmen, birlikte yaşama kültürünü savunuyoruz”

Yasadan sonra neler değişti?

Özge: Yasa tam bir hayal kırıklığı oldu Türkiye Büyük Millet Meclisi Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun önerilerini dahi dikkate almadı. Oysa bu komisyon aylarca çalıştı ama sonuç olarak beş partinin üyelerinin de üzerinde uzlaştığı raporu, o emeği bile görmezden gelen bir yasa çıktı. Çıkan yasa hiçbir hayvanın hakkını korumadığı gibi sadece altıncı maddeyi korudu ancak yasadan altı ay geçmeden altıncı maddeye saldırılar başladı. Kanunda altıncı maddenin yer almasına rağmen Cumhurbaşkanının bir talimatıyla sokakta yaşayan köpekler toplanmaya başladı. Bu hukuksuz bir uygulama. 

Kanunun altıncı maddesinin bilinmemesi, toplumun barınakları iyi yerler zannetmesi bu hukuksuz uygulamaların elini güçlendiriyor. Oysa barınaklar ölüm kampı, hiçbir iyi örnek yok. Beykoz ve Konya barınakları iktidar tarafından örnek gösteriliyordu ancak buralarda bile neler olduğunu, hayvanların kürekle öldürüldüğünü, işkenceye maruz kaldığını gördük. 

Medya bu gerçekleri gösteriyor mu?

Özge: Aksine çoğu medya organı ve siyasetçi barınakları iyi yerler gibi göstermeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı’nın talimatın ardından medya hem kuduz hem ısırma vakalarının arttığına yönelik haberleri parlatmaya başladı. Medya bu haberlerle halkta köpeklere karşı nefret geliştirdi. Oysa yaşananların sebebi 2004 yılından beri belediyelerin sorumluluklarını yerine getirmemesiydi. Bu nefret söylemine rağmen biz birlikte yaşama kültürünü savunuyoruz, bu kültür yüz yıldır var…

haklarin-korunmadigi-yasalar-ve-nefret-soylemi-ortasinda-hayvan-haklarini-savunmak-1

Bu görsel, yapay zeka kullanılarak Murat Can Kurşun tarafından yapıldı.

“Yasadan sonra hiçbir hak kazanımı olmadı önceki kazanımlara saldırılar var”

Yasayla edinilen herhangi bir kazanım var mı?

Eray: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun güncellenmiş halini AKP Milletvekili Rumeysa Kadak “Hayvanları artık mal değil can olarak kabul eden Hayvanları Koruma Kanunu” diyerek büyük alkış toplayarak duyurmuştu. Ancak kanun çıktıktan sonra ne hayvanlara yönelik suçlar cezalandırıldı ne de hayvanlar hukuken canlı statüsüne kavuştu. Cezasızlık devam ediyor, şimdi altıncı maddeye de saldırı var… Hiçbir hak kazanımı olmadığı gibi önceki kazanımlara saldırılar var.

Cansu: Bir de işin şu boyutu var; diyelim ki araştırma komisyonunun raporuna bağlı kalınsaydı, kazanım elde edilseydi yasadan… Bizim sorunumuz aslında kanunun uygulanmamasıydı. Yani 2004 tarihli kanundaki maddeler tam anlamıyla uygulanıyor muydu? İdeal bir kanun olsa bile nasıl uygulanacak ve kanun çıksa dahi bir kişinin sözüyle kanun yok sayılacaksa ne anlamı var yasa için mücadele etmenin?

Yaşam İçin Yasa’nın talebi nedir?

Eray: Şu an ciddi bir belirsizlik var öncelikle onun Cumhurbaşkanlığı tarafından dürüstçe açıklanmasını istiyoruz. Hayvanları sistematik olarak hedef gösteren bazı gazetelerde Tarım Bakanlığı’na bağlı bir “Başıboş köpek komisyonu” kurulduğu haberleri çıktı. Bu doğru mu? Sokakta yaşayan hayvanları hapsedecek barınaklar inşa etmek için büyük arazilerin tahsis edildiği bilgisi var, doğruluğu teyit edilmiyor. Şimdi hayvan haklarını savunan insanlar bu muğlaklık içinde neyin mücadelesini verebilir? Bizim öncelikli ihtiyacımız bir an evvel iktidarın sokakta yaşayan hayvanlarla yönelik planını öğrenmek? 

Duyumlar üzerinden eylemlere geçmek zorunda kalıyoruz. Cumhurbaşkanlığından açık bir şekilde ne yapmak istediklerine dair açıklama bekliyoruz.

Yaşam İçin Yasa bundan sonra neler yapacak?

Eray: Yaşam İçin Yasa’yı geçtiğimiz yasama dönemi olan yirmi yedinci dönemde yani 2021 Ocak ayında kurduk. Sadece hayvan hakları aktivistleriyle değil, kent ve orman savunucuları, insan hakları mücadelesi veren topluluk ve derneklerle birlikte ilerlemek istedik. Yaşam İçin Yasa’da bu dönem de Meclis’i ve siyasetçileri hayvan hakları için harekete geçirmek adına mücadele etmeye devam ediyoruz.

Özge: Bizim bir başka amacımız da toplumun hayvana bakışını değiştirmek çünkü toplumun hayvana bakışını değiştirmeden yasalar değişmiyor. Ayrımcılık karşıtı mücadele veren her kesimin hayvanlara yönelik ayrımcılığın karşısında da söz söylemesini sağlamak.

Bitirmeden Burak Özgüner’in Barınak Hep Beraber projesindeki şu sözlerinin halen geçerliliğini koruduğunu hatırlatmak istiyorum: “ “Vazgeçmeden mücadele etmek lazım. Toplumun desteğini aldığımız zaman, barınak gerçeğini anlattığımız zaman, barınakların hayvanlar için beş yıldızlı otel olmadığını anlattığımızda büyük ölçüde birçok şey değişecek. Toplumu yanımıza aldığımızda,toplumun talepleriyle siyasi partileri, yerel yönetimi ve devleti bir değişime zorlamamız önemli. Umut yok değil ama bizim farklı iletişim kampanyaları düzenleyerek yeni mücadele yöntemleriyle devam etmemiz lazım.”

15 Ekim’de yaşam hakkını savunmak için herkesi Kadıköy’e çağırıyoruz. Toplu katliamın önüne geçmek, bir Hayırsız Ada vakası daha yaşamamak için bekliyoruz.


Video Haber İkon  İlgili Video:


Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, ekoloji
İstihdam