17/09/2010 | Yazar: KAOS GL

Ev İşçileri Dayanışma Derneği Girişimcileri'nin Sabah gazetesindeki köşesinde "Kadın Bulmak Zor İştir" başlıklı bir yazı yazıp ev işçileriyle ilgili değerlendirmeler

Ev İşçileri Dayanışma Derneği Girişimcileri'nin Sabah gazetesindeki köşesinde "Kadın Bulmak Zor İştir" başlıklı bir yazı yazıp ev işçileriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Hasan Bülent Kahraman'a yanıtını yayınlıyoruz.

Ev İşçileri Dayanışma Derneği (EİDDER) Girişimcileri olarak, Hasan Bülent Kahraman'ın 12 Eylül 2010 tarihinde Sabah Gazetesi'nde yayınlamış olduğu "Kadın Bulmak Zor İştir" başlıklı yazıyı büyük bir şaşkınlıkla okuduk. Yazıdaki yöntemsel ve olgusal hataların dışında kullanılan dili de büyük bir üzüntüyle karşılıyor; kadınlarla ilgili yapılan yorumları esefle kınıyoruz.
 
Kahraman, "Gündelikçi kadınların örgütlenmemesi nasıl izah edilebilir?" diye soruyor. Her şeyden önce gündelikçi kadınları, çocuk bakıcılarını, hastabakıcıları, ütüden yemek yapmaya farklı ev işlerinde istihdam edilen kadınları örgütleyen ve bu kadınların "ev işçisi" olarak tanınmasını talep eden Ev İşçileri Derneği Girişimi'nden haberi olmadığı anlaşılıyor.
 
Ev işçileri örgütlenme çalışmalarına Aralık 2009'da Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Genel-İş) Konut Şubesi altında başladı. Daha sonra Türkiye'de sendikaya üye olma koşullarıyla ilgili bürokratik engeller nedeniyle Ev İşçileri Dayanışma Derneği'ni kurmaya karar verdiler.
 
Dernek çalışmaları kapsamında bugüne kadar ev işçisi kadınların gündelik yaşam sorunlarıyla ilgili pek çok çalışma yaptık. Bunlar arasında haksızlığa uğrayan, maaşını alamayan ev işçisi arkadaşımız için Inteks Park villalarının önünde yapılan basın açıklaması, broşür ve takvim çalışması, televizyon programlarına katılım, örgütleyicilerin yaptıkları ev ziyaretleri sayılabilir.
 
Önümüzdeki dönemde hem işyerlerinde hem de kendi evlerinde şiddete uğrayan, sürekli psikolojik sıkıntılar yaşayan arkadaşlarımıza destek olmaktan, İstanbul örgütlenmesini iletişimde olduğumuz diğer illere yaymaya uzanan planlarımız var. Ev işçilerinin iş tanımı, iş saatleri, güvence talepleri ile ilgili çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Faaliyetlerimiz Ev İşçileri başlıklı facebook grubundan da takip edilebilir.
 
Sayın Kahraman, yukarıdaki sorusuna yanıtı, Türkiye'de örgütlenme olanaklarını kısıtlayan yasalarda, var olan sendikaların farklı emek biçimlerini örgütleme konusundaki eksikliklerinde, örgütlenecek kesimlerin güçsüzleştirilmesinde, enformel sektörün dağınık yapısında aramalıdır. Ev İşçileri Dayanışma Derneği bütün bu olumsuzluklara karşı mücadele ediyor.

"Kahraman, İş-Kur'a bağlı istihdam bürolarından habersiz"
Araştırmacı ve gazeteci olarak Kahraman'ın ele aldığı konuyla ilgili olguları daha iyi araştırmasını beklerdik. Örneğin "bir tek telefon edip ihtiyacınızı karşılayacağınız, size temizlikçi bulacak şirket, kurum, kuruluş" olmadığından yakınıyor.
 
Belli ki uzun zamandır Türkiye İş Kurumu'na (İş-Kur) bağlı çalışan, ev işçileri ile işverenler arasında arabuluculuk yapan özel istihdam bürolarından haberdar değil. Özel istihdam büroları Kahraman'ın özlem duyduğu modern işveren-işçi ilişkisini kurumsallaştırmaya çalışan kurumlar.
 
Ne yazık ki bu "modernleşme" çalışanların yararına gerçekleşmiyor; büroların hazırladığı sözleşmelerde ev işçilerinin hiçbir hakkı ve güvencesi yok. O açıdan ayrıca eleştirilmesi gereken, çalışanın haklarını koruyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gereken kurumlar bunlar.
 
Thompson da Kahraman da akademisyen
Her sektörde çalışanlar arasında işini iyi yapmayan kişiler olabilir. Ama nedense daha önce bizi, Ev İşçileri olarak basın açıklaması yapmak zorunda bırakan Sibel Arna'nın yazısında da Hasan Bülent Kahraman'ın bu yazısında da görüldüğü gibi sadece emekçiler (ve özellikle de emekçi kadınlar) söz konusu olduğunda aşağılayıcı terimler kullanılarak genellemeler yapılıyor (lakayıt, laubali, serkeş, sakar, dikkatsiz, özensiz gibi).
 
Biz buna alışkınız gerçi. Yönetici sınıflar tarafından alt sınıfların tehlikeli sınıflar olarak görülmesine, aşağılanmasına alışkınız. Ama bir tarafa E. P. Thompson'un hakim işçi sınıfı algısına karşı işçilerin haysiyetini iade eden titiz tarihçi yazılarını koyun, diğer tarafa Hasan Bülent Kahraman'ın yazısını. İkisi de akademisyen. Kararı siz verin.
 
Ev işçisi kadınların da korktuğu çok şey var
Kahraman, kendi deneyimine göre kadın portreleri çizmeye çalışmış. İşini mesai saatlerinin ötesine taşacak kadar titiz yapan, köyden geleli çok olmamış ama her tür "usul ve erkanı" bilen Karadenizli temizlik işçisi Menekşe'den; baktığı çocukları kendi çocukları gibi seven ve beslenmelerine özen gösteren Gülseren'den; uzun çalışma saatlerine rağmen son kalan enerjisini güvencesiz işçilerin hakları için düzenlenen toplantılara katılarak hem bir şeyler öğrenmeye, hem de kendini geliştirmeye harcayan Songül'den haberi de yok belli ki.
 
Hasan Bülent Kahraman, kadınların uyuşturucu işi yapmasından çekiniyor. Peki ya ev işçisi kadınlar? Onların da korktuğu çok şey var. Geçmiş deneyimleri yüzünden.
 
Taciz, tecavüz, şiddet, aşağılanma ve hakaret hikâyeleriyle; sigortasız ve güvencesiz çalışan, kimi zaman maaşını alamayan, hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atılan, iş kazası sonrası doktora zamanında gönderilmediği için ayağını kaybeden, karnında bebeğiyle işveren yakını tarafından vurulan, bir düşük ücrete üç kişinin işinin yüklendiği kadınların hikâyeleriyle dolu İstanbul villaları ve apartmanları.
 
Bir arkadaşımızın deyimiyle onların elleri ve ayakları güzel kalsın diye kendi el ve ayaklarında derman kalmayan kadınların hikâyeleriyle...
 
Bunlara bir de Kahraman'ın Türkçe bilmiyor ve ev işlerinden anlamıyor diye eleştirdiği, düşük ücretlerle çalışan, kendi çocuklarına gösteremediği ilgiyi ve sevgiyi baktığı çocuklara veren, her tür kötü muameleye maruz kalan göçmen kadınları ekleyin.
 
Kahraman için küçük bir seçki
Yazısında Kahraman işe aldığı kadınlarla ilgili sorunları Türkiye'nin kentsel modernleşmesini tamamlayamamış olmasına bağlıyor. Modernleşme ve eş dost ilişkileri arasında keskin bir ayrım yapan Kahraman, herhalde en modern iş ilişkilerinin bile Batıda dahi yüz yüze ilişkilerle iç içe geliştiğinin farkında değil.
 
Modernleşme sürecinin Türkiye'de yarattığı sınıfsal eşitsizliklere hiç değinmeden sorunu, "salt yeterince modernleşememiş olmak" gibi göstermek de analizinin ne kadar sığ olduğuna başka bir örnek.
 
Kahraman, yazısının bu konuda yazılmış ilk yazı olduğuna emin. Böylesine sorunlu bir bakış açısından yayınlanan ilk yazı olduğuna biz de eminiz. Ancak bu konuda yapılmış çalışmalar ve tartışmalarla ilgili küçük bir seçkiyi yazının sonunda ona hatırlatma ihtiyacı duyduk. Belki bir bakmak ister.
 
Kahraman yazısına "kadın" bulmak zor iştir diye başlık atmış ve kadın aradığını söyleyerek bitirmiş yazısını. Biz de çok dertliyiz: Toplumsal sorunlara angaje olan ve bizim örgütlenme çalışmalarımıza ilham kaynağı olmayı başaracak düzeyde organik entelektüel bulmak cidden çok zor işmiş.
 
- Erdoğan, N. (2000) Gündelikçi Kadınlar, Emirerleri ve Benzerlerine dair Aşağı Sınıflar, Yüksek Tahayyüller, Birikim, 132.
- Bora, A. ve A. Peker (2000)'İşte Cinsiyet Körü Buna Denir: Necmi Erdoğan'a Mektup', Birikim, 132.
- Kalaycıoğlu, S. ve H. Tılıç (2001) Evlerimizdeki Gündelikçi Kadınlar, Su Yayınları.
Bora, A. (2009) Kadınların Sınıfı Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğini İnşası, İletişim Yayınları


Etiketler: yaşam
İstihdam