23/03/2018 | Yazar: Aslı Alpar
Pembe Hayat Derneği’nin raportörlerinden Hüner Zuhal ile sokak hayvanları için verdiği mücadeleyi konuştuk.
Pembe Hayat Derneği’nin raportörlerinden Hüner Zuhal ile sokak hayvanları için verdiği mücadeleyi konuştuk.
Pembe Hayat Derneği’nin raportörlerinden Hüner Zuhal, durup durup tanıdığıma sevindiğim bir aktivist. Kendisi ile Kaos GL Dergi’nin “Türcülük” dosyası için, Hayvan Kurtarma Derneği’nin barınağına gerçekleştirdiğimiz ziyarette tanıştım.
Hüner’in arabası ile gittiğimiz barınakta, Paki, Pekmez, Kurt, Güçlü ve diğer çocuklarla tanıştık. Kurtarılmış ve burada buluşan çocuklarla kısa süre de olsa vakit geçirebildik. Barınak ziyareti sırasında Hüner’in telefonuna bir arama düştü. Telefondaki kişi, Mamak’ta bir anne köpeğin başına bidon geçtiğini, hayvanın günlerdir aç olduğunu ve köpeğin başındaki bidon nedeniyle yavrularını sakladığı kuytuya inemediğini, yavruların da günlerdir aç olduğunu söyledi. Hüner bölgeye gitmek istiyordu. Biz de peşinden…
Mamak’a gittiğimizde mahalleli bize köpeğin başındaki bidonu çıkardığını söyledi ancak ertesi gün bir karışıklık olduğunu, o köpeğe benzer bir başka köpek nedeniyle olayın karıştığını, anne köpeğin hâlâ bidonla çevrede dolaştığı bilgisini aldık. Birkaç gün içinde de olayı takip eden birkaç kişi sayesinde anne köpek ve yavruları kurtuldu.
Bir hafta sonra da Hüner’i evinde ziyaret ettim. Kör kedi Lokum, felcin üstesinden gelmiş Keşkül, kardeşi Boncuk ve kanserle mücadele eden Tekir’le tanıştım. Biz konuşurken çoğunlukla dinlediler, bazen lafa karıştılar.
Türcülüğe karşı mücadele için elbette yeter koşul hayvanseverlik değil. Yine de hayvanları sevmek, bir ideoloji olarak insan üstünlüğünün egemenliğinde kentleri, köyleri insan dışı hayvanlar için cehenneme çevirirken türcülük karşıtı mücadelede küçümsenmeyecek bir adım. Hüner’le de bunu konuştuk.
Neler yapıyorsun?
Sen de şahit oldun neler yaptığıma az çok. Koşuşturuyoruz… İhtiyacı olan her hayvana yetişmeye çalışıyorum...
Hayvanlarla aran her zaman iyi miydi?
Kendimi bildim bileli hayvanlarla aram iyi. Ailemde gördüm ben hayvan sevgisini. Ama ailem benim gibi eve alıp da hayvanları beslemezdi. Zannetmiyorum… Annem, rahmetli namaz kılıyordu, yanlış bir inanış var ‘kedinin olduğu evde namaz kılınmaz’ diye. O yüzden dışarıda bakılıyordu kedilere. Ama annem bana geldiğinde çocuklarımın hiçbirine de kötü davranmadı. Oturacağı yere gazete sererdi sadece.
“Gücümüz yetse de doğalarına uygun yerler inşa edebilsek”
Evde hayvan besleme ile ilgili bir de şöyle bir suçlama var; ‘Eve alıp hapsediyorsunuz hayvanları’. Ben çok sık maruz kalıyorum bu suçlamaya. Sen ne düşünüyorsun bu konuda, neden evini birden fazla hayvanla paylaşıyorsun?
Bu çocuk (Lokum’u işaret ediyor) gözleri yok, dışarıda yaşayabilir mi sence? Keza felçli olan Keşkül, sokakta olsa daha ilk adımı atar atmaz ya arabanın altına girer ya köpek parçalar. Mümkün değil sokakta yaşamaları. Zaten bu suçlamayı anlamak mümkün değil. Sanki biz bütün hayvanları sokaktan eve almışız da, onların doğasını bozmuşuz da... Laf ola! Keşke gücümüz yetse de her birinin doğasına uygun daha rahat yaşaması için yerler inşa edebilsek.
Tam tersini yapıyoruz sanırım. Kentleri iyice yaşanmaz hale getiriyoruz…
Aynen öyle. Engeli olmayan hayvanın da sokakta yaşaması çok zor. Bir de kısırlaştırma meselesi var… Kısırlaştırmaya da karşı değilim. Evde yaşayan hayvanın daha sağlıklı yaşaması için kısırlaştırma gerekiyor.
Sokaktakiler için benim de kafam karışık…
Evet, sokaktakiler için de gözümün gördüğüne bakmaya çalışıyorum. Geçen aylarda bir anne yavruladı bahçeme.
Hüner'in kedileri: Lokum ve Boncuk
Kime geleceklerini iyi biliyorlar…
Hakikaten, biliyorlar… O annenin yavrularını yuvalandırdık hep. Kısırlaştırmadığım gebe kedilere de konserve yediriyorum ki yavruları daha sağlıklı doğsun.
(Lokum araya giriyor, apartmanda gezmek istiyormuş. Lokum’u kararından vazgeçiriyoruz, yanımıza oturuyor.)
Yani kısacası evde beslemeye, kısırlaştırmaya doğayı bozmak diyorlar. Tamam, o zaman ‘doğasını bozmayalım’ diyenler gelip baksınlar bu çocuklara. Bir kör kedi, bir engelli kedi alıp baksınlar. Bence bu suçlama hiçbir şey yapmak istemeyenlerin sözleri, sosyal medyada yazmak, suçlamak kolay. Gelip ellerini taşın altına koysunlar.
“Ortaköy Mezarlığı’na köpekleri terk etmişler; ne yemekleri var ne sığınacak bir yerleri…”
Peki, hayvan kurtarmaya ne zaman başladın?
Samsun doğumluyum, 27 yaşında geldim Ankara’ya şu an 50 yaşındayım. 4-5 sene önce bir orman beslemesine katıldım, orada birçok kişi ve grupla tanıştım. Zamanla gördüm ki güzel işler olduğu gibi bu camiada çok kötü şeyler de var… Gördüklerim, duyduklarım nedeniyle besleme işini bireysel sürdürmeye karar verdim. Arabaya atıyorum kedi-köpek mamamı nereden geçersem besliyorum karşıma çıkan çocukları. Besleme bölgelerine ve barınaklara da gidiyorum. Acil ilan görürsem oraya da koşuyorum.
Her gün besleme yapıyor musun?
Evet, her gün yapıyorum, arabanın arkasını da gördün zaten.
Zorlanıyor musun?
Emekli maaşı ile geçiniyorum. Elbette zorlanıyorum ama destek olan arkadaşlarım da oluyor. Benden heveslenen arkadaşlarım var onlarda gelip benden alıyorlar, dengeliyoruz bir şekilde.
Mesela geçen gün biliyorsun bir arkadaşımızın mezarına gittik, ziyaret için. Ankara Ortaköy Mezarlığına. Oraya terk etmişler köpekleri. Hayvanların yatacak, sığınacak yerleri, yemekleri yok. Şimdi ben birkaç arkadaşıma söyledim, oralara gidip besleme yapacağız. Hatta Karşıyaka Mezarlığı da aynı durumdaymış. Oradan kurtardığımız hayvanlara da yuva ilanı açıyoruz ama kim alır sokak köpeğini…
Aslında yaptığımız iş çok zor. İnanılmaz masraflı ve yorucu. Belediyenin üstlenmesi gereken bir işi yapıyoruz. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Benim bir arkadaşım söylemişti belediye besleme yapanlara yemek veriyormuş ama ilk defa ondan duydum, gerçek mi bilmiyorum.
Ben de daha önce duymadım. Bir de tek mesele mama vermek değil ki o mamanın da sağlıklı olması lazım…
Evet, bazı mamaları vereceklerine hiç vermemeleri daha iyi. Öyle mamalar var ki aç hayvan bile yemiyor. Yani onu verip hayvanı hasta edeceklerine hiç vermesinler.
“Hayvan kurtarmaya başladıktan sonra hiçbir hayvan kesilsin istemiyorum”
Sen hem besliyor, hem kurtarıyor, hem yuvalandırıyorsun, tam bir aktivistsin. Vegan-vejetaryen beslenme hakkında ne düşünüyorsun?
Aslında hayvansal besinleri çok nadir tüketiyorum…
Kolay olur senin vejetaryen olman. Ben epey zorlanmıştım, ne yazık ki…
Bilmiyorum ki… Eskiden adaklarım vardı. Ama hayvan kurtarma işine girdikten sonra artık hayatta ne kurban keserim, ne kestiririm. İstemiyorum hiçbir hayvanın kesilmesini. Diyeceksin ki ‘ama yiyorsun’. Görmediğim için yiyorum. Görsem hayatta yiyemem.
Bence çok iyi bir yerdesin. Bunun devamı gelir gibi. Şunu da sorayım, LGBTİ’ler, seks işçileri, hayvanlar için mücadele veriyorsun…
‘Normal’ insanlar için de veriyorum.
İnsan haklarını savunmak ile hayvan haklarını savunmak birbirine benziyor mu? Şiddet hep aynı yerden mi geliyor?
Aynı, hep aynı şiddet… Ahh… İnsanları nasıl durdurabileceğiz ki… O kadar kötü haberler var ki. Sosyal medyada görüyorum. Ama ne yazısını okuyabiliyorum ne videosunu izleyebiliyorum sadece paylaşıyorum. Okursam, izlesem hasta olurum.
Sosyal medyayı da baya aktivizm için kullanıyorsun…
Evet, sanırım tamamen aktivizm için kullanıyorum.
“Kedilerin uğuruna inanıyorum”
Kaç çocuğun var?
İkisi engelli, dört çocuğum var. Lokum, Keşkül, Boncuk, Tekir. Tekir ile tanışmamız ilginç. Mahallenin kedisiydi, 11 senedir bahçede besliyordum. Bir sene, kış ayıydı, Tekir geldi. Ama dermanı yok, sırtında büyük bir delik açılmış. Enfeksiyon kapmış. Sonra tedavisini yaptırdım, kısırlaştırdım. Dört senedir de evde, bir daha sokağa bırakmadım. Şimdi de kanser tedavisi görüyor işte.
Hüner'in kedileri: Tekir ile Keşkül
Kediler bana çok şey öğretti. Sana neler öğretti?
Aşkı, sevgiyi, yaşamayı, nefes almayı öğretti.
Çok şey borçluyuz…
Çok. Ben herkese söylüyorum kediyi tanımayan insan hayatı tanımamıştır. Kedinin şansına, uğuruna inanır mısın?
İnanırım…
Ben yaşadım. Daha öncesinde hep köpeklerim vardı. Daha sonra bir arkadaşımın bakmak istemediği kedisini sahiplendim. Karnesini çıkardık, iki hafta birlikte yaşadık. 2 hafta sonra da arkadaşım ben onu sattım diyerek benden geri aldı kediyi. Hatta ne yazık ki kedi kaçmış gitmiş o gün… Ona yakın bir tarihte trafik kazası geçirdim, kolumun hareketini bu kazadan sonra büyük ölçüde kaybettim. O dönemde erkek arkadaşım çok üzgün olduğum için önceki kediye benzeyen bir kedi getirdi bana. O kedinin ardından da ben bu evi aldım. İlk getirdiği uğur buydu. Bu eve taşındığım gün de Lokum’u buldum. Evde tadilat var, daha taşınmamışım. Bahçede gördüm gözleri dışarı çıkmıştı. Cebimde beş kuruş para yok ama dayanışma ile hallettik ameliyat oldu, tedavi oldu. Bu çocuk da 11 yıldır bende.
Hayvanla yaşamak isteyenlerde çoğunlukla engelli olmayanları tercih ediyorlar. Sence engeli hayvan bakmak çok zor mu?
Keşkül’ü biliyorsun. Felçliydi, çişini kakasını yapamıyordu. Ben de kazanın ardından ameliyatlı kolumla ona masajlar yaptım. Biraz biraz yürüttüm bak şimdi kendini taşıyor. Sağlam kediye herkes bakar. Elbette özel bir ilgi istiyorlar ama dünyanın en zor işi değil. İşin sırrı sevgide, engelli hayvan sevildiğini anlayınca yaşamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Ve son olarak şunu da söylemek istiyorum, hayvanları sevmek, onlara dokunmak zorunda değil hiç kimse. Ama en azından sevenlere, bakımını üstlenenlere zorluk çıkarmasınlar. Hayvanlara yönelik şiddetin onaylanmayacağını çocuklarına öğretseler… Biz gerisini hallediyoruz zaten.
*Bu yazısı ilk olarak Kaos GL Dergi’nin 158. Sayısı “Türcülük” dosyasında yayınlandı.
Kaos GL Dergi'yi online okuyabilirsiniz
Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz.
Etiketler: yaşam, ekoloji