10/01/2013 | Yazar: Kaos GL

Aşağıdan Kognitif’ten Sizo Krat’ın Diyarbakır’dan Hebûn LGBT ile yaptığı röportajı yayınlıyoruz.

Hebûn LGBT: Örgütlenmek Yaşamakla Eşanlamlı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Aşağıdan Kognitif’ten Sizo Krat’ın Diyarbakır’dan Hebûn LGBT ile yaptığı röportajı yayınlıyoruz:
 
İnsan doğasında var olan bir gerçekliğin devlet politikalarıyla ezilmeye çalışılmış, toplum ve aile baskısıyla kendini ifade etme hakkı elinden alınmış, homofobi tutkunlarının nefretiyle bedenlerinden ihraç edilmiş, öteki kavramının bir canlıda vücut bulmuş şekliyle konuştum. Yani Diyarbakır Hebûn LGBT ile. Hani sadece nefret cinayetleri haberlerinin etkisiyle hatırladığımız insanlarla.
 
Belki bazılarının aklına acaba yeni bir cinayet haberi olduğu için mi bu röportaj gerçekleşti diye bir soru gelebilir. Zira gündem diye algılanan şey, yöneten erkin manipülasyonu yahut kitleleri etkileyen bir olayın yaşanmasıdır çoğu insana göre. İnsan değerinin ölümle birlikte yitirilmesiyle arttığı bir ülkede haksız da sayılmazlar. Ancak yine de sormak gerek; bir gerçeğe dokunmanın sırası yahut zamanı var mıdır? Hali hazırda bir cinayet haberi yokken, dayak, işkence, sömürü henüz gündeme düşmemişken; hem bazı konularda fikirlerini almak hem de yaşadıkları sorunları dile getirmek için birkaç görüşmeyle birlikte röportaj yaptık. Bellek tazeleme olarak da algılanabilir bu durum.  
 
Röportajın içeriğine geçmeden önce hatırlatılması mühim bazı noktalar var. Bu röportaj LGBT bireylerinin magazin boyutunu teşkil eden genellikle de belden aşağısının sorulduğu soru şekilleriyle yapılmadı. Bilhassa öteki durumuna düşen bireylerin zaten doğal olan doğalarını, yaşam şekillerini bilmeyenler için normalize etme amacını taşıyor. Şimdi röportaja geçelim: 
 
*Kendinizi ifade etmekte zorlandığınızı düşündüğünüz şeyler nelerdir?
Bir LGBT örgütlenmesi olarak sadece LGBT bireyler üzerinden politika yürütmüyoruz. Bizler toplumun tüm ötekilerinin derdini kendi derdimiz olarak görüyoruz. Dolayısıyla birden fazla alanda politik mücadele verdiğimiz için ifade etmekte zorlandığımız herhangi bir şey yok diyebiliriz. Mücadelede edindiğimiz birikim ifade yeteneğimizi güçlendirdi sanırım.
 
*Örgütlülüğe bakış açınız nedir ve sizi dernek çatısı altında toplayan sebepler nelerdir? 
Bu coğrafyada yaşanan katliamları ve darbe süreçlerini göz önüne aldığımızda tek bir sonuç çıkıyor ortaya. O da direnmeyene yaşam hakkının tanınmadığı. Bu coğrafyanın ötekileri olarak direnmeden yaşayamayacağımızı biliyoruz. Direnmenin tek yolu ise örgütlenmekten geçiyor. Kısaca bizim için örgütlenmek yaşamakla eş anlamlıdır.
 
Dernek çatısı altında toplanmamızın ise birçok sebebi var. Bunlardan bazılarını sıralayacak olursak; bu topraklarda yaşayan LGBT bireyler olarak göç vermek istemiyoruz. Asli unsurlarız ve bizim olmadığımız bir demokrasinin işlerliğinin olmayacağına inanıyoruz. Hali hazırda verilen demokrasi mücadelesine etnik kimliklerimizin yanı sıra LGBT kimliklerimizi de ekleyerek yola çıktık. Ayrıca LGBT bireylerin maruz kaldığı şiddeti ortaya çıkartmak, bunların takibini sağlamak ve LGBT bireylerin haklarını arayabileceği, şiddete karşı ses çıkartabileceği örgütsel mekanizmayı kurabilmek. Genel olarak ise her türlü insan haklarını kategori ve ayrım gözetmeksizin çalışma alanlarımıza dahil etmek ve ötekilerin bir arada mücadele yürüttüğü platformlara destek olabilmektir
 
*Tablo ya eksik yahutta bilindik klişelere göre denk getirilip, yutuluyor. ötede lgbtt bireyi olmanın + / – yanında hayata nasıl tutulunuyor.
LGBT bireyler açısından toplumsal yaşamda kimliğinle beraber var olmak gerçekten zor. İş hayatında, aile ve arkadaş çevresinde, okulda vs gizlenerek yaşama tutunmak durumunda kalıyor çoğu şahıs.

*Eşcinselliğin günümüzdeki algısı, eşcinselliğin, kişilerin doğuştan yahut doğasından kaynaklanan özellikleriyle birlikte çevresel faktörlerin birleşimi üzerine kurulu. Sizce çevresel faktörlerin bu denli bir etkisi var mı? Yoksa çevresel faktörler zaman içinde hurafelerden soyutlandığını iddia eden modern görünümlü muhafazakâr bilimin mi uydurmasıdır?
 
Çevresel faktörlerin yönelim ve kimliklerin belirlenmesi noktasında değiştirici bir özelliğe sahip olduğuna inanmıyoruz. Zira tercih mi, yönelim mi tartışmaları bu çerçevede ele alınabilirdi. Çevresel faktörlerin etkilerinin olduğu şeyler muhakkak var. Bu etkileri ise kişinin cinsiyet kimliği ve yönelimini meşru zemine oturtabilmesi ve bunları tartışıp politika üretebilmesi üzerinden değerlendirebiliriz. Kısacası çevresel faktörlerin yönelim ve kimlikleri belirlemede bu denli bir etkisinin olduğuna inanmıyoruz.

*Heteroseksüelliğin ilk olarak 1868’de ‘’karşıt cinsler arasındaki cinsel tutku’’ diye tıbbi bir terim olarak kullanılıp, 1934’de ek olarak ‘’normal cinsellik’’ olarak tanımlandığına bakarsak ; LGBT bireylerinin farklı yahut anormal olarak algılanıyor oluşu Lgbt bireylerinin heteroseksüelliğe olan bakış açısında bir değişime sebebiyet vermiş midir?    
Heteroseksüelliğin tanımlanma şekilleri LGBT bireylerin heteroseksüelliğe bakış açısında bir değişim yaratmamıştır. LGBT bireylerin hali hazırda heteroseksüel yönelimle bir sorunu yoktur. Sorun heteroseksizm algısı ve heteronormatif ilişki biçiminin normal olarak değerlendirilip dayatılması üzerinden şekilleniyor.

*Tarihteki tüm ötekilerin de ötekisi olarak topluma linç  malzemesi olarak sunulan LGBT bireyleri, tarihte kendilerine yönelik bakış açılarının, bilimsel araştırmaların değişimi konusunda ne düşünmektedir?  
Yeterli düzeyde olmasa da önceki süreç göz önüne alındığında iyi bir seviyede. Bundan 15 yıl öncesi LGBT bireylerin esamesi okunmazken bugün bu realite tartışılabiliyor. Uluslararası alanda ve bu coğrafyada verilen LGBT hak mücadelesi en önemli etkenlerden biri. Bunun yanı sıra diğer öteki grupların kendi özgün mücadele alanları üzerinden örgütlenmesi, yükseltilen demokrasi ve eşitlik talepleri de bu değişimin motor gücü olarak nitelenebilir
 
*Amerikan Psikiyatri Birliği 1973 yılında eşcinselliği akıl hastalığı statüsünden çıkarmıştı. Eşcinselliğin yapılan bilimsel ve klinik çalışmalar sonucunda cinselliğin pozitif ve normal bir durumu olduğu saptanmıştı. Türkiye’deki siyasal erkin eşcinselliği ‘’ tedavi edilebilir hastalık’’( kadın ve aileden sorumlu bakan Selma Aliye Kavaf’ın söylemidir) olarak görmesi, siyasal aklın çağı yaklaşık 40 yıl geriden takip ediyor oluşu hakkında ne düşünüyorsunuz?
 Siyasal erkin iktidarda olduğu süre içindeki politikaları ve devlet kurumlarının pratik uygulamaları düşünüldüğünde Aliye Kavaf’ın açıklaması şaşırtıcı değildi. AKP hükümetinin aile politikaları, trans bireylere  yönelen nefret saldırıları ve bu saldırıların hafif cezalarla destekleniyor oluşu, Artan kadın cinayetleri, Tecavüz sanıklarına verilen komik cezalar, Kaos-GL, Lambdaistanbul, Pembe Hayat, Siyah-Pembe-Üçgen gibi LGBT derneklerinin kapatılması için yapılan suç duyuruları, RTÜK’ün sansür uygulamaları sonucu LGBT bireyleri görünür kılan her dizi, program ve reklamın yasaklanması, Arınç’ın vajina kelimesinden duyduğu utanç vs. düşünüldüğünde Aliye Kavaf’ın açıklaması tüm bu hükümet çizgisiyle gayet uyum içindeydi. Tüm bunlar göz önüne alındığında Kavaf’ın açıklaması tam da misyonuna uygun bir açıklamaydı.

*Resmi tarih ve pragmatist tarih anlayışının ataerkil toplumlarda bireylerin homofobik hislerini beslediğini düşünüyor musunuz? Böyle bir toplum yapısında Lgbt kendi konumunu nasıl belirliyor?  
Tarihin erkekler tarafından yazıldığını göz önüne aldığımızda kadın ve lgbt toplumunun neler yaşayabileceğini az çok görebilirsiz. Bu minvalde değerlendirdiğimizde sorunun en temel ayağını erkek erk’i oluşturuyor. Siyasal ve toplumsal yaşamı birinci dereceden şekillendiren bu anlayış beraberinde bir dünya sorunu da beraberinde getiriyor. Baskı, zulüm, zorbalık ve katliamların hepsi bu aklın ortak ürünü. Konum belirleme sorunuza gelirsek bunu birçok farklı noktadan ele alabiliriz. Heteroseksizmin bir bütün olarak tartışılması ve yerle bir edilebilmesi adına bir çok tartışmanın öncülüğünü yaptığını söyleyebiliriz. Yine heteronormativitenin tartışılması ve bu tartışmanın birçok kadın örgütü içersinde yayılmasının sağlanması ilk pratiklerden biri olarak nitelendirilebilir. Bunların dışında toplumsal muhalefetle lgbt hak mücadelesinin aynı haznede buluşturulması adına atılan adımlar, toplumsal yaşamı cehenneme çeviren siyasal erk ile girişilen mücadelede sıralanabilir.

*Resmi algının yetiştirdiği devlet kurumlarında karşılaştığınız sorunlar nelerdir? 
Devlet=Erk Erk=Erkek Erkek=Devlet
Devleti ayakta tutan birçok şey var. Bunların en önemli ve en sağlam olanının aile olduğunu düşünüyoruz. Aile denilen kavram orduya asker, fabrikaya işçi, devlete erk vs. yetiştirir. Bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde ailenin yıkılması bir noktada devletin yıkılması ile eş değer. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri ise bu noktada dinamit görevi görüyor. Aile denilen algıyı yerle bir ediyor. Bu yıkma eylemi ise direk olarak erk’i dürtüyor. Az evvel belirttiğimiz denklemi bir daha düşündüğümüzde karşılaşılabilecek sorunlar az çok kestirilebiliyor. Eğitimde ayrımcılık, sağlık ve hukuka erişimde yaşanan zorluklar, kolluk kuvvetlerinin uyguladığı şiddet, gözaltında taciz ve tecavüz... Bence daha fazla çoğaltmayalım.
 
*Türkiye’ de televizyonlarda eşcinsel sahnelerin yayınlanmasına izin verilmemektedir. RTÜK’ ün bu konuda ‘’genel ahlak’’ safsatasıyla bazı yaptırımlarda bulunmasını, LGBT olarak medyanın eşcinselliğin homofobi karşısında ezdirilmesinde eşcinsellik açısından anti-propaganda aracı olarak kullanıldığını düşünüyor musunuz? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Önceki sorularda RTÜK uygulamasının siyasal erkin uyguladığı politikalardan biri olarak sıralamıştık. Muhafazakar anlayışın beslendiği ideolojiyi baz alırsak uygulanan sansür kendilerine biçtikleri misyonun parçalarından birisi. Başbakan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisi için yaptığı açıklama hepimizin malumu. Açıklamanın peşi sıra dizi kahramanlarının dekoltelerinin kaldırılması, namaz sahnelerinin çekilmesi uygulanmaya çalışılan politikaları çok iyi özetliyor. Bu iki örnek üzerinden değerlendirirsek antipropagandadan ziyade başka bir sonuç ortaya çıkıyor. Kabul etmediğin üzerinden görünürlüğü ortadan kaldır ve yok say, Kabul ettiğini ise makbul olan seviyeye çek.
 
*Cinsel yönelimin ideolojinize, dini inançlarınıza, edebiyat ve sanat anlayışınıza etkileri var mıdır varsa nelerdir? Devlet-toplum nezdinde öteki olmak ideolojik anlamda kendinizi konumlandırdığınız yer linç malzemesi olarak sunulmanızdan mıdır yoksa salt cinsel yönelimin mi etkisidir?
Hebûn’un politik hattını belirleyen teknik grup adına konuşursak LGBT kimliklerimizin önemli oranda etkileri var. Toplumsal yaşam içerisinde vücut bulan nefret kültürü beraberinde sorgulayıcı bir karakter kazandırıyor. Ve olayları, olguları, yaşamı, sanatı, edebiyatı kısacası hayatın tümünü değerlendirirken çok başka ufuklar açıyor insana. Tabi bu politik konumlanışı ne salt cinsel yönelimimize ne de toplum içerisinde karşı karşıya kaldığımız nefret kültürüne indirgeyemeyiz. Bunlar bu bütünün sadece bir parçası. Bu yelpazenin içerisine birçok şey katabiliriz.
 
*Toplumla ve devletle derdi olan diğer gruplara bakış açınız nelerdir?
LGBT örgütleri yıllardır ötekilerin birliği üzerinden bir mücadele tahayyül ediyor. Ve bunun hayata geçebilmesi için sistemle sorunu olan tüm gruplarla ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Hebun olarak inandığımız bir şey var; bu coğrafyaya eşitlik dediğimiz kavram tüm ötekilerle birlikte gelecek. Yani bizler tek bir kimliğe sahip değiliz. Ve LGBT kimliklerimiz  dışında birçok kimliğimiz var. Kürdüz, Lazız, Çerkesiz, Ermeniyiz, Rumuz, Aleviyiz, Ezidiyiz, Süryaniyiz, fabrikada işçi, tarlada köylüyüz. Kısacası tüm ötekileriz. Eşitlik ve özgürlük bu öteki gruplarla birlikte gelecek ve birlikte öreceğiz düşlediğimiz dünyayı.
 
*Kapalı toplumlarda LGBT bireylerine karşılık geliştirilen dışlama karşısında LGBT özgürlükçü anlayışı savunan aklın pratikteki tezahürünün ne olmasını istemektedir? Onun dışında bir anarşistten, komünistten, liberalden yahut bir mütedeyyinden beklentileri nelerdir? 
Herkes için tam hak eşitliği.
 
*Birçok araştırmada hemen akla düşen, yanımızda istemediklerimiz olarak LGBT bireyler gösteriliyor? Bu sığlık bizi nereye götürecektir?
Yaratılan bu nefret kültürünü bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Son dönemlerde yaşanan nefret cinayetlerine göz attığımızda nefret sadece öldürmekle sonuçlanmıyor. Ölü bedene işkence nefret kültürünün nerelere vardığını gösteriyor. Ve bugün ölü bedene uygulanan işkencenin yarın nerelere varacağını kestirmek dahi istemiyoruz. Kendinden olmayana yönelen bu nefrete karşı duramamak yarın gerçekleşebilecek katliamların habercisi olabilir.
 
*Toplumsal özeleştirinin ülkedeki kişilik iyileşmesine katkıda bulunacağı aşikar. LGBT bireylerinin yanında yer alanlara yönelik bir eleştiri geliştirirseniz neler söylemek istersiniz? 
 
Aslında en önemli eleştiri teori ve pratik arasındaki birlikteliğin kurulamaması. Bu gün bir çok alternatif hareket tüzüklerinde LGBT bireylere yönelik ibareler bulunduruyor fakat bunu güncel politik alana yansıtmakta ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Kağıt üzerinde uygulanan eşitliğin pratik hayata yansıtılmaması en temel eleştirilerimizden biri.
 
Tarihin her sahnesinde görebileceğimiz dışlama yahut linç kültürünün kendi sirkülasyonunun devamı için gayret eden bireylerin biraz daha düşünmesi gereken şeyler var. Normal ya da anormal diye ikili bir ayrım yapılırken neden çoğunluğun normal, azınlığın anormal olduğu kanısına varılır ki? O değerli insanlar normal sözcüğünün kullanılmaması taraftarı elbette. Zira ortada normal yahut anormal diye bir durum yok. Bilim geç kalmış bir hamleyle eşcinselliğin ve heteroseksüelliğin normal ve pozitif olduğuna karar vermesiyle durumu normalize etti ancak rakamların insan doğasını açıklamadaki işlevi hala sıkıntı oluşturuyor. Ya bizler( heteroseksüeller) anormal eşcinseller normalse? Bu soru insan doğasının alışılagelmiş şeklinin sonucuyla sorulmuyor, yüzyıllardır normal olarak değerlendirilen insanların(heteroseksüellerin) bu kadar anormal davranması ne kadar normal? Kısacası şunu kendimize sormak gerek: ya onlar biz, bizler ötekiysek?  
 
Yaşamı rakamlarla ifade etmeyen, bütün kimlikleri sahiplenen insanların özgür bir dünya tasavvurunun altında yatan bir gerçek var söylenmesi gereken: özgürlük ötekilerden doğar, adaletse onların yaşayabilir bir yaşam alanı bulmasından.  
 
Not: bu röportaj aşamasında çok yoğun bir süreçte bana vakit ayırdıkları için Hebûn LGBT bireylerine, fikirleriyle destek olan hocalarıma ve röportaj aşamasında desteğini esirgemeyen kadim dostum Benazir Sağır’a teşekkür ederim.  

Etiketler: yaşam
İstihdam