30/06/2012 | Yazar: Aykut Atasay

İthal iki kelime gey ve vegan. Şu an komik gelse de sekiz yıl önce geyim dediğimde, gey olmanın dışında her şey akla geliyordu ya da hiçbir şey çevremde

Hem geyim hem vegan, var mı bana yan bakan? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Hem geyim hem vegan, var mı bana yan bakan?
Sekiz yıldır hemcinsimden insanlarla duygusal ve cinsel birliktelikleri gönül rahatlığıyla yaşıyorum. Bir yıldan beridir de vegan yaşam sürdürüyorum, yani diğer hayvanların kullanıldığı, sömürüldüğü, öldürüldüğü alanları tüketici olarak desteklemiyorum. Kağıt üstünde elmayla armut gibi duran bu iki olguyu hayata geçirme dönemlerinde çevremden aldığım tepkilerin, sorulan soruların ne kadar da benzer olduğunu kısa sürede fark ettim.
Deneyimlemediğimiz, tanışık olmadığımız, bastırdığımız, korktuğumuz, önyargılı  olduğumuz ya da alışkanlıklarımızla bizi yüzleştirip konforumuzu tehdit ettiğini düşündüğümüz bir çok konuda aslında aynı reaksiyonları veriyoruz. Reddediyoruz, dalga geçiyoruz, aramıza mesafe koyuyoruz, şiddet uyguluyoruz. Ama bu iki ayrı süreç, göreceğiniz gibi, biraz fazla pişti olmuş…
 
Heteroseksizm / Karnizm
Hem LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) hem de vegan bireylerin duygularına, hareketlerine çelme takan, onları belli kalıplara göre davranmaya zorlayan, görünüşte ayrı ama birbirinden güç alan iki egemen ideoloji; heteroseksizm ve karnizm*. İkisinin temelinde de eril zihniyet ve dayatmaları mevcut.
 
Atasay ailesinin biricik oğulları olarak, sadece sünnet kısmında başarılı olabildim (onda da rızamı istemediler zaten), askerlik, evlilik, torun verme kısımlarında ise tam bir hayal kırıklığıyım. Bir de üstüne –yok yere?!- eti, sütü, yumurtayı, balı çıkardım hayatımdan, tam sağlıksız, eksik, kafasının dikine giden, asi bir evlat oluverdim gözlerinde. “Çevre ne der?” kısmında ise hep haklı çıktı annem; “Aykut ne zaman eve gelin getirecek?”, “Aykut et yememeye devam ederse kan kanseri olacak, yatacak hastaneye”… Herkes, kendi yaşamında yansıması olmayan bir deneyimle karşılaştığında burnunu sokmak için fırsat kolluyor köşe başında. Halbuki çekirdek aile içinde gün geçtikçe baskıdan, iletişimsizlikten ve sıkıntıdan ‘ölen’ insanlara ya da mezbahalarda milyarlarcası katledilen bizim gibi memeli hayvanlarla ilgilenmez heteroseksizm ve karnizm. Eşcinsel oğlunu öldüren baba, transseksüel kardeşini evden kovan abi, bazı hayvanların sevilecek, bazılarının ise yenecek olduğunu söyleyenler, “Tofu makes you gay”** diye manşet atanlar, sebzenin, meyvenin beslenmek için yeterli ve gerektirdiği kadar erkeksi olmadığını, illa ki ölümden gelen bir ziyafetin bizi tamamlayacağını düşünen avcı, yok edici zihniyet hep aynı yerden besleniyor. Bir taraftan da bunların getirisi olarak, maskülen ve sağlıklı olduklarını vurgulamak isteyen geylerin ve veganların fitness salonlarına gidip nasıl da kaslarını şişirdiklerini görmemek imkansız.
 
Kavrama yabancılık
İthal iki kelime gey ve vegan. Şu an komik gelse de sekiz yıl önce geyim dediğimde, gey olmanın dışında her şey akla geliyordu ya da hiçbir şey çevremde. Ayrıca, LGBT hareket ‘gay’ kelimesini ‘gey’ olarak literatüre soksa da, bundan bihaber ya da bunu görmek, içselleştirmek istemeyen gazeteler halen “gay’ler” diye yazar – ki bu da yabancılaşma yaratır okuyanda. Taksi şoförü ise, vegan kelimesini duyduğunda “megan mı?” der. Her iki kelime de içtenlikle telaffuz edilemez, edilse de ses tonu düşer, kaşların arası çatılır.
Neden?
Hep bir gerekçe ya da sıradışı bir öykü ararız yabancı olduğumuz, merak ettiğimiz, özendiğimiz bir şeyle karşılaştığımızda, ama biz neden heteroseksüel olduğumuzu, eşcinsel birinden korktuğumuzu, iğrendiğimizi, neden et yiyip süt içtiğimizi, keyif için kuş avladığımızı, hayvanat bahçelerine, sirklere gittiğimizi sorgulamayız, çünkü sorgulatmaz yaşadığımız toplum bize bunları normalleştirerek.
 
Anormal, tabiata aykırı, deli, aşırı, sapkın…
 “Ya herkes gey olursa, o zaman üreyemeyiz”, “ama doğanın dengesi var, et yemeseydik denge bozulurdu, herkes birbirini yer doğada” derler genelde. Bunlar gibi özcü zihniyetler yüzünden ve konuyu hemen kutuplaştırma sevdamızdan dolayı (ya hep ya hiç), öyle yaşamayan biri bir diğerini anlamaya çalışmıyor, onun varlığıyla kendisini tehlikede hissediyor ve herkesin (kendisinin ya da çocuklarının da) bir gün ‘öyle’ olacağını zannediyor ve sonrasında da içinde kabaran korku alevi yüzünden karşısındakiyle dalga geçiyor, öteliyor, onun yok olmasını istiyor.
 
Tarihe baktığımızda böyle değil ama…
Tarihe hep işimize gelen şeyler olduğunda referans veririz ama “tarihi kimler yazdı?”, “neler özellikle görünür kılınıyor?” bunun üzerine düşünmeyiz. Hemcinsimi sevebilmek ya da dişi inekle annemin benzerliğini düşünmek için tarih kitaplarını okumama gerek yok, iki bilgi de zaten içimde.
 
Dinimiz öyle demiyor ama…
Tarih gibi işe gelince başvurulan başka bir dayanak ve aktivizmde en zor durumda kalınılan ya da hemen ortamın gerilmesine sebebiyet veren olay ise size Kuran-ı Kerim’in kaynak olarak gösterilmesi. Lut Kavmi’nin başına gelenler ve Kurban Bayramı, eşcinsel düşmanlığını veya hayvan öldürmeyi meşru kıldıran durumlar olarak öne sürülüyor mevzuyu derinlemesine bilmeyenler ya da konuyu canı istediği gibi yorumlayanlar tarafından.
 
Açılma
‘Anne ben eşcinselim...’,  ‘anne ben veganım…’. Kadın 10 yıl daha çabuk yaşlandı bu cümlelerden sonra, zaman zaman kendini iyi hissetsin diye konuşma seanslarımız oluyor saatleri bulan…  
-          (Halam) Senin gibi yakışıklı çocuğun nasıl sevgilisi olmaz bunca yıldır?
-          Var ki hala!
-          Aaa peki evlenecek misiniz?
-          Hayır, izin yok bu ülkede bizim gibilere…
 
-          İçinde et, süt, yumurta, bal olmayan bir yiyecek mevcut mu pastanenizde?
-          Onlarsız yemek mi olur?!
-          Valla ben buluyorum sora sora, veganım da.
-          Pardon, nerelisiniz?
 
Bir şeyleri anlatma zorunluluğu, çabası içinde bırakılma
Kirletilmiş kavramlarla kendimizi ifade etmek hep bir çaba gerektiyor, karşıdakinin aklında bir çırpıda beliriveren imajı temizlemek için. Aslında…, ama bildiğin gibi değil…, of hala anlamıyorsun…, evet evet şaşırdın değil mi…, …halimden mutluyum anlayacağın.
 
Ne kadar süredir böylesin?
Her zaman dramatik bir kırılma anı bekleniyor; bir tecavüz, bir film, bir tokat… O andan sonra başına taş düşüyor ve birden o üst kimliğe sahip kişi oluveriyorsun. Halbuki ben hep hemcinsime sarılarak uyuyabilecek, bir tavuk öldürülürken onun acısıyla empati kurabilecek birisiydim ama içine doğduğum kültür ne sevgimi özgürce ifade edebilmem ne de bir diğer hayvanın da yaşama sevinci olduğunu keşfetmem konusunda bana izin verdi.
 
Hiç denemeyecek misin? Canın çekmiyor mu?
Çok önemli şeylerden mahrum kaldığımı, çoğunluk gibi davranmadığım için yaşamın anlamını kaçırdığımı filan zannediyorlar. Kabullenmediği ve ne yapmak istediğimi anlamadığı için, kendince doğru yola sokmak adına sarf edilen, ‘hala bir umut ışığı var mı’ vurgusu taşıyan sorular.
 
Çok zor olmalı, nasıl yaşıyorsun?
Her şey alışkanlıklar. Bir konfordan başka bir konfora geçiyorsunuz. Evet belki yeni bir düzen, yeni özenler ama bir süre sonra her şey oturuyor. En azından içimden gelen şeyleri yaparken daha bilinçli, farkında ve huzurluyum.
 
Saygı duyuyorum…
Genelde yalancıktan kabul ettiğinden, bir yandan da güngörmüş olduğunu belirtmek için böyle bir kelime sarf eder ya da muhabbet baydığı, ilgisini çekmediği için birisi. İki şekilde de “teşekkürler” deyip, başı öne eğmek en iyisidir.
 
Ben yapamam…
Denir ya, denemeden nereden bileceksin ki?
 
Travmatik bir kabullenme süreci
Hisleriyle ezelden beridir barışık ve kendini bir başkasının gözünden yargılamamış bir eşcinsel tanımadım henüz. Sorunun kendinde değil de, başkasının zihninde olduğunu anladığınızda rahatlıyorsunuz, sonrasında meşakkatli açılma ve eşcinsel deneyimleri yaşama geçirme süreci başlıyor. Keza vegan biri de vegan farkındalığa bir şokla giriyor çoğunlukla, ya Kurban Bayramı’nda bir sahne ya bir film, makale, video. İkisinde de dünyayı avuç içinize alıp, sıkıştırıp, ısırıp, parçalamak istiyorsunuz. Hep homofobik bir toplumda yaşayacağınızı ve yılda yüz milyarlarca canlının insanların keyfi için öldürüldüğünü olduğu gibi kabullenmek hiç kolay değil (ama imkansız da değil).
 
Sosyalleşme, yalnızlık
Artık büyükşehirler kısmen sosyalleşebilecek fırsatlar sunuyor gey ya da vegan bireylere. Yine de genellenebilecek bir ferahlık, sosyallikten bahsetmek zor. Sadece fotoğraflarda ya da dört duvar arasında el ele tutuşabilen gey çiftler, torun sahibi, zorunlu heteroseksüel evlilik yapmak durumunda kalan geyler, iğnelemeli, gürültülü geçen yemek masası muhabbeti yaşayan veganlar…
 
Eşcinsel dostu / vegan dostu mekanlar, insanlar
Sizi anlayan birilerine ihtiyaç duyarsınız. ‘Yanlış yapmıyorsun’ diye bakan gözler, sorunlarınızı dinleyecek, keyifsizliğinizi giderecek insanlar/mekanlar oldu mu çevrenizde yaşama daha kolay tutunur, tercihinizde güvenli ve istikrarlı olursunuz.
 
100 ünlü eşcinsel / 100 ünlü vegan, vejetaryen
Bir neviispat çabasıdır; bakın geçmişe, bu durum düşündüğünüz gibi ne moda ne de modern dünya icadı, insanlık varolduğundan beri varız ve bizler de aslında sizlerin sevdiği, beğendiği insanlardan biri gibiyiz demek. Ayrıca grupların kendi tarihlerini yazmak ya da rol modelleri öne sürmek için de bir fırsat.
 
Daha önemli sorunlar var, sıra size gelmez…
Böyle diyenler genelde eli suya sabuna dokunmayan insanlardır, kendileri bir şey yapmaz, yapana da niyeyse engel olmak isterler. Biliyoruz ki şifanın, iyiliğin, yardımın hiyerarşisi olmaz; birini görmeyi reddiyorsan ya da dayanışmayı erteliyorsan bilesin ki sen de iyileşmeni ertelersin.
 
Test yaptırıyor musun?
Eşcinselsen bulaşıcı hastalıkları taşıyor, vegansan da bir ton önemli gıdasal içerikten mahrum kalıyor olman çok olasıdır ve acil olarak doktora gözükmen gerekir.
 
Eşcinsellik / Hayvansevicilik
Eşcinsellik çok uzun süre ‘sapkın cinsel davranışlar’ bölümünde yer aldı psikoloji kitaplarında hayvansevicilikle birlikte. Veganların da çoğunlukla lüzumsuz ve aşırı bir hayvan sevgisi duydukları düşünüldüğü için, hayvanseviciler olarak dalga geçilir onlarla.
 
PETA ve Eşcinsellik
Dünya genelinde forsu en fazla olan hayvan hakları örgütü ve aynı zamanda vegan farkındalık konusunda da duyarlı PETA, muhalefetini yaparken en büyük desteği eşcinsel ünlülerden ve gruplardan alıyor. Vegan yaşamı tanıtma, hayvan refahı konusunda bürokratik alanlarda gelişme gösterme konusunda eşcinsel lobisi çok faal. Eşcinsel ünlüler, gruplar ve PETA birbirlerinin etkinliklerinde her daim boy gösteriyor; misal PETA’nın aktivist videolarındaki eşcinsel görünürlüğü ve LGBT onur yürüyüşlerindeki varlığı.
 
İçine alma sorunsalı
Eşcinselsen anüsünden, vegansan ağzından vücudunun içine alacağın şeyler konusunda hep laf yiyorsun. Sözde biri seni erkeklikten ediyor ki ben tüm erkeklerin hayatlarında en az bir kere anal penetrasyon deneyimi yaşamaları gerektiğini düşünüyorum, prostat orgazmı konusunu bir araştırsınlar. Öte yanda, ağızdan vücuduma aldıklarım ise ayrı bir sorun teşkil ediyor bazılar için. Onlara da “Çin Mucizesi” kitabını öneriyor, yedikleri onca hayvansal gıdadan dolayı her gün hissedilen ama görmezden gelinilen ağırlık hissini, halsizliği, agresifliği gözden geçirip, ileride yaşayacakları olası hastalıklar (birçok kanser çeşidi, kalp-damar hastalıkları, diyabet, obezite) konusunda bilgi alsınlar diyorum.
 
Kimlik-içi hiyerarşi
İki erkek arkadaşımın da farklı zamanlarda başı ağrıdı bu durumdan. Eski erkek arkadaşım trans kimliğiyle sokakta ilk kez var olurken (üstünde bir bluz, kulağında da küpe vardı yanlış hatırlamıyorsam), yıllardır politik trans kimliğiyle mücadele vermiş arkadaşımız ona “böyle kolay travesti olunmaz, olacaksan önce bizim gibi polisten copu yiyeceksin, tecavüze uğrayacaksın, seks işçiliği yapacaksın ki travesti olmayı hak edeceksin” demişti. Şu anki hayat arkadaşım ise sigara içmeye devam ettiği ve eskiden edindiği deri çantasını kullanmayı tercih ettiği için yine bazı vegan arkadaşlarımızdan tepki görmüştü, ‘öyle vegan’ olunmaz diye. Yani, sadece çevre değil, aynı kimliğe sahip insanlar da burnunu sokuyor sizin nasıl yaşayacağınıza ve kendinizi nasıl tanımlayacağınıza. Anlamak, destek vermek, takdir etmek, onu kendisiyle kıyaslamamak, zamana ve kişiye saygı duymak pek kolay gerçekleştirilemiyor.
 
 
Yedi yıl önce LGBT hareketine dahil olmam, bana “özel” bir mevzuyla içsel barış sağlamanın ötesinde toplumsal cinsiyet normlarını sorgulamayı, tahakküm alanlarının birbiriyle nasıl iç içe geçmiş olduğunu, heteroseksizmi ve homofobiyi cinsiyetçilikle, militarizmle, ırkçılık/etnik ayrımcılıkla, kapitalizmle birlikte okumadan eksik anlayacağımı gösterdi. Ama zaman da şunu gösterdi ki ben hep ‘insanlararası’ ve ‘insanlar için’ iyiliğe kafa yormuşum; ve artık başka bir ayrımcılık çeşidiyle karşılaşmayacağım rahatlığına ermişken birden en içselleştirilmiş, köklü ve yaygın olanı türcülük ile en geç tanıştım ve bu da veganlık sayesinde oldu. Ve veganlık sayesinde de yazımın ilk paragrafında değindiğim, veganlığın sözlük tanımı olan bilinçli, etik tüketici olmanın çok ötesinde şeylerin farkına vardım.
 
Bu yılki Onur Haftası’nda, yaklaşık 9 ay önce biraraya gelip kurduğumuz Vegan Kolektif’ten arkadaşlarımla daha geniş bir farkındalık yaratmak amacıyla yürüyeceğiz.
Biri size yan baksa da boşverin, siz olduğunuz halinizle zaten çok güzel ve özelsiniz. Çünkü yaşam çok değerli ve her an bize armağan. Eşcinsel ya da vegan olduğunuz için gurur duyun ama en çok insan olduğunuz için gurur duyun. Kendinizi başkalarının gözünden yargılamayın, cezalandırmayın veya ayıplamayın. Rahatladığınızda, en ufak eylemlerinizden keyif aldığınızda, kendinize nazik davrandığınızda ve kendinizi takdir ettiğinizde içinizdeki iyilik de ortaya çıkacak zaten. Gandhi’nin dediği gibi, “dünyada görmek istediğin değişim ol”. İnsanların bireysel değişime ve birbirlerini sevmeye ihtiyacı var. İstediğimiz değişim, doğayı, diğer hayvanları, bitkileri sevmekten önce kendimizi, sonra da birbirimizi sevmekten geçiyor; insan olmaktan utanç duymayı, insanlardan nefret etmeyi değil, birbirimizi kucaklamayı, birbirimize şefkat duymayı gerektiriyor.
 
* Karnizm: Diğer hayvanların insanlar için yaratıldığı görüşü ve/ya bu görüşü destekleyen yaşam biçimi.
** “Tofu makes you gay”: “Tofu seni gey yapar”. Tofu, soyadan yapılan bir çeşit peynirdir. Bu tabiri kullananlar, peynirin hayvansal sütten değil de, bitkiden yapıldığı için yiyeni feminenleştirdiğini düşünürler.
 


 
 

Etiketler: yaşam, ekoloji
nefret