28/06/2012 | Yazar: Kaos GL

İşte yeniden gey pride ayı ve hetero medyanın yıllık ‘geylerin hali’ raporunu teslim etme zamanı geldi çattı.

Herkes Gibi Normal Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İşte yeniden gey pride ayı ve hetero medyanın yıllık “geylerin hali” raporunu teslim etme zamanı geldi çattı. 
 
David M. Halperin yazdı
 
Geçmiş tecrübelere dayanarak konuşacak olursak bu raporda eşcinsel hareketinin ne kadar da ilerlediği hakkında pek çok hamasi laf edilecek, ilerleme de genç lezbiyen ve geylerin Amerikan toplumuna artan kültürel asimilasyonuyla ölçülecek.
 
Özellikle eşcinsel erkekler, cinsel kural tanımazlık, cinsiyet hıyaneti ve şahaneliğin şaşaalı teşhirleriyle eskiden süvarilerin atlarını korkuturken, söylendiğine göre kabile nişanelerinden vazgeçip ana akıma katıldılar. Eşcinsel erkekler, görünen o ki, normal halktan ayırt edilemez hale geldi. İşte, bu sizin için bir ilerleme!
 
Eski Kötü Günlerde, ya da hikâyeye göre işte, endişeli ve yıkıcı bir şey olarak erkek eşcinsel kültürü vardı. Fakat bu homofobinin bir eseriydi. Daha yaşlı erkek eşcinseller duygusal aşk şarkıları, gösteri müziği, klasik Hollywood melodramları ve Lalique ile hâlâ heyecanlanabilirler; mobilyaları dikkatle düzenlerken hâlâ saatler harcayabilirler. 
 
Ne var ki tüm bu yumoş meseleler bırakın nonoş kültürüne, kendini herhangi ayrı bir kültüre ait hissetmeyen modern eşcinsel erkekleri ilgilendirmiyor. Günümüzün eşcinsel erkekleri için hayat okul-aile birliği toplantıları, kilise buluşmaları ve Nascar yarışlarından müteşekkil.
 
Böylesi bir iddiadaki sorun şu ki – Lady Gaga fenomenini inkârı bir yana – bunu o kadar zamandır duyduk ki doğru olması imkânsız. En azından 1970’lerden beri, eşcinsel erkekler kuşaklar arası haksız mukayeselere kalkışıyor. Yeniyetme ve 20’lerindeki genç eşcinsel erkekler – modern, özgür, aydın, gey kültürüyle kirlenmemiş, “hetero çocuklardan hiçbir şekilde ayırt edilemeyen” ve “gey olmayı mesele edinmeyen” (Andrew Holleran’ın 1978 yılında yayınlanan “Dancer From the Dance” romanında dediği gibi) – ile köhne bir gey kültürüne fanatikçe bağlı ve var olan tek gey kültürünün bu olduğuna inanan daha yaşlı eşcinsel erkekler.
 
(Tabii ki, 30’larında ve 40’larında bu örümceklenmiş, demode gey kültürüne bağlanan üzgün eşcinsel erkekler daha birkaç yıl önce o öncü gey gençlerden olmalı; homofobisiz yeni cesur dünyaya ilk adımlarını atıyorlar, gey kültüründen bihaberler ve ona kayıtsızlar…)
 
Fakat gey kültürünün ölümü söylentilerinin gerçekten doğru mu yoksa acayip abartılmış mı olduğunu bir kenara bırakalım. Neden özellikle de şu sıralar gey kültürünün mevta olmasa da ölüm döşeğinde olduğunu söylemek bu kadar önemli? Ayrı bir gey kültürünün olabileceği, artık söylemesi çok ayıp olan, gey erkeklerin diğer insanlardan farklı olabileceği fikrini mi uyandırıyor? Gey asimilasyonu ve gey sıradanlığı mitlerine meydan mı okuyor?
 
Evet, yukarıdakilerin hepsi. Hetero toplumun ve geleneksel erkekliğin kurallarına göre oynayan ve başka bir hayata ait olma arzusu bulunmayan gey erkekler kendileri ve başkaları için çok daha makbul. Toplumsal entegrasyonu tamamlamanın önündeki son engel artık gey seks ya da gey kimliği değil, gey kültürü. 
 
Ve fakat gey kültürü yüzeysel bir eda değil. O, tarz aracılığıyla farkını ifade etme – alternatif bir hayat için kendine yer açma biçimi. Ve bu da hetero toplumun karşısında bir yer açmak demek oluyor.
 
Susan Sontag 1965’te “Her ne zaman konuşma ya da hareket ya da davranış ya da nesneler en doğrudan, yararlı, bilinçsiz ifade biçiminden ya da dünyada oluştan belli bir sapma gösterirse, biz onlara bir ‘tarz’ sahibi olarak bakabiliriz,” yazdı. Tarz kendi başına olağandan bir sapmayı temsil eder. Tarz olarak nitelenmesi için dünyanın olan halinden ayrılması ya da göze çarpması zorunludur.
 
Erkek eşcinsel kültürünü tarzla tanımlanmış olarak anlamak kelimenin anlamını alımlayışımızı değiştirmektir. Bu özellikle kadınsılıkla bir bağ gösteren tüm o gey tarzlarına gelince faydalıdır. Böyle cinsiyet-sapkını tarzlar bazı eşcinsel erkeklerin sinirlerini bozar, yalnızca kendi erkekliklerine dil uzattıkları için değil, ayrıca eşcinselliğin cinsiyet rollerini patolojik bir tersine çevirmeyi içeren doğuştan gelen bir anormallik – bir zihinsel hastalık olduğu yönündeki eski Viktoryen tanımları hatırlattığı için.
Diva tapıcılığı, iç mekân tasarımı ya da performans sanatlarının kadınsı çağrışımları eşcinsel erkek psikolojisini hastalıklı gösteriyor diye endişelenmek yerine gey tarzıyla ilgili sormamız gereken esas soru meşru erkekliği reddiyle neyi başardığı ve gey ya da hetero, onu uygulayanlara ne imkânlar sunduğu olmalı.
 
Melodram, camp, ironi, drag, vücut geliştirme ya da Art Deco’yu “gey” tarzları olarak incelemek gey kültürünün içeriğini uygulamalarında aramaktır – gey kültürünün dünyanın var olan haline yaptığı müdahaleleri tanımlamak için. Her şey tarzın çok önemli ve anlaşılmaz anlamına dayanır. 
Tam da bu kavram paradoksal gelebilir. Sonunda “tarz” alışkanlık olarak “içeriğin” karşısındadır. Ve aslında tarz bir işaret ya da başka bir şeyin temsili değildir. Bunun yerine, o yalnızca kendinde bir şeydir, anlamı tam da yüzeyinde fakat belirlemesi güç olandır.
O anlamı nasıl belirleyeceğimizi bulmadan erkek eşcinsel kültürünü asla anlamayacağız. Nasıl hâlâ ayakta kaldığını ya da hetero ve gey neden bu kadar kişinin onun ölümünü ilan etmekte bu kadar istekli olduğunu asla anlamayacağız. Ve onunla ilgili en temel meseleyi asla anlamayacağız: Nasıl oluyor da gey kültürü neyin normal olarak kabul gördüğüne dair cingöz ve bilge bir eleştiri vermeye devam edebiliyor?
 
Çeviren: Ömer Akpınar / Kaos GL
 
David M. Halperin, Michigan Üniversitesi’nde cinsellik tarihi ve kuramı profesörü, yakında çıkacak “Nasıl Gey Olunur” kitabının yazarı.

Etiketler: yaşam
İstihdam