23/06/2021 | Yazar: Kaos GL
17 Mayıs, İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası ve Kaos GL’den HIV ile Yaşayan LGBTİ+ların İnsan Hakları etkinliği: “HIV nasıl oldu da 80’lerden günümüze jenerasyonlar arası iletilmiş bir travmaya dönüştürüldü?”
29. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası kapsamında dün (22 Haziran) HIV ile Yaşayan LGBTİ+ların İnsan Hakları konuşuldu.
17 Mayıs ve Kaos GL derneklerinin ortak örgütlediği etkinlikte Kaos GL İnsan Hakları Programı’ndan Defne Güzel, Tankut Atuk ve Alper Turan konuştu. Etkinliğin moderatörü ise gazeteci Yıldız Tar’dı.
Soru cevap şeklinde ilerleyen etkinlikte Tar ilk olarak 17 Mayıs ve Kaos GL’nin HIV'le Yaşayan LGBTİ+'ların İnsan Hakları Raporu’nu yazan Güzel’e, araştırmada en çok dikkatini çeken sonuçları sordu.
“HIV’le yaşayanlar kimsenin kefareti, cevap makinesi ya da nefretinin sebebi değildir”
Güzel, “Toplum ve devlet özgürleşme kapılarınızı iki taraftan tutuyor” diyerek bu soruyu şöyle cevapladı:
“Görüşmecilerimiz kendi hikayelerini anlatabilecekleri alanın kendilerini güçlendirdiğini söylediler. Ve bir özne olarak ben de katılıyorum buna. Bizlerin HIV’le yaşayanların açılabileceği güvenli zeminlere ihtiyaç var. Maruz bırakıldıkları hak ihlallerini bir hak ihlali olarak görmemek de öne çıkan bir diğer sonuçtu. Mesela, tanışma uygulamalarında HIV’le yaşayanlar tehdit ediliyor. Bu bir hak ihlali ancak bundan daha büyüklerini yaşamaya öyle alışmışız ki kimi zaman böyle durumları hak ihlali olarak tanımlayamıyoruz. HIV’le yaşayan LGBTİ+’lar yargı yoluna gitmeye çekiniyorlar. Daha fazla mağduriyete uğrayacaklarını düşünüyorlar. En önemlisi ise görüşmecilerimiz HIV hakkında ne düşündüklerini, HIV’le yaşadıklarını toplumun kendilerini hatırlattığını söylediler. HIV’le yaşayanlar ne hedef tahtasındalar, ne oyuncaklar, ne stres topular. Herkes gibi hayatın içindeki insanlarız ve kimsenin kefareti, nefretinin sebebi, cevap makinesi değiliz. Şaşırırsınız ama HIV’le yaşayanların da rahat bırakılmaya ihtiyacı var.”
“PReP ve PEP’e erişim insan hakları meselesidir”
Tar ardından Atuk’a dönerek, “Tam Defne'nin bıraktığı yerden küresel duruma geçelim istiyorum. HIV ve insan hakları meselesinde güncel küresel trendler neler” sorusunu yöneltti.
PReP ve PEP’e erişimin sağlığa erişim açısından önemli olduğunu vurgulayan Atuk, “Küresel anlamda HIV aktivizminde B eşittir B ve PReP gündemde. Her ikisinin de stigma ve ayrımcılık karşısında çok güçlü argümanlar ürettiği vurgulanıyor. Bunun arkasındaki mantık, HIV edinimi korkusu ortadan kaldırılabilirse; toplumsal önyargıların da kaldırılacağına inanç. Öte yandan kondom kültürünün yerleşik olmadığı yerlerde PReP önem kazanıyor. PReP’e yönelmek yerine kondom ısrarı HIVfobik bir yere de gidiyor.”
“HIV nasıl oldu da 80’lerden günümüze jenerasyonlar arası iletilmiş bir travmaya dönüştürüldü?”
Pozitif Alan sergisinden
Birinci turun sonunda Tar’ın Alper Turan’a sorusu ise şöyleydi: “Şu ana kadar insan haklarından bahsettik, sanata doğru ilerlersek. Pozitif Alan sergisi HIV'e dair güncel en önemli sergilerden birisiydi. Diğer yandan Almanya'da HIV'in Türkiye'deki tarihi üzerine arşiv üzerinden bir serginin de küratörlerindendin. Bu iki sergi deneyimi sana HIV'e dair ne gibi pencereler açtı?”
“Herkesin kendi çevresinde aktivizm yürütmesi gerektiğine inanan birisi olarak ben de sanat yoluyla aslında derdimi anlatmak istedim. 80’lerin ilk AIDS döneminde Kuzey Amerika’da sanatla aktivizmin nasıl iç içe işlediğini gördükten sonra oradan da ilham alarak Pozitif Alan ortaya çıktı. Kendi HIV deneyimlerimi ne zaman anlatsam büyük bir travma atlatmışım gibi davranıldığını fark ettim. Oysaki hiç de öyle yaşamadım ben. Haliyle benim asıl ilgilendiğim soru şu oldu: HIV nasıl oldu da 80’lerden günümüze jenerasyonlar arası iletilmiş bir travmaya dönüştü? Günümüzde mesela PReP geldi, şanslı kişilerin, zenginlerin erişimi var. Dünya değişti. Ama tüm bunlara rağmen ortada dev bir tabu var. HIV’in hâlâ travmatik bir rezonansı var özellikle queer özneler açısından.”
“HIV’le yaşayanlar örgütleniyor ve haklarını arıyor”
İkinci turda Tar tekrar Güzel’e döndü ve yazarı olduğu AIDS’li İğne kitabını hatırlatarak, “Bu kitap bir yandan da son dönemde arttığını gördüğümüz HIV'e dair önyargılara bir cevap. Sen içinden geçtiğimiz şu son iki yılı nasıl yorumluyorsun” diye sordu.
“AIDS’li İğne hep yapmak istediğim şeydi, bu iki yılda da çok şey oldu. İki yayın çıkarmış oldum. HIV’le yaşayanlar bir şekilde söz üretiyorlardı ancak statümü paylaşmak zorunda değilim noktasında değildi. Bu nokta kişisel olarak beni çok güçlendirdi. Çünkü bunun aksi mahremiyet hakkı ihlalidir.
“Diyanet İşleri Başkanı Cuma hutbesinde HIV’le yaşayanları, LGBTİ+’ları ve nikahsız yaşayanları hedef gösterdi. Bu durum önyargıların aynı zihniyet üzerinden şekillendiğini gösteriyor. Temiz-kirli, sağlıklı-sağlıksız gibi ikilikler bir yandan da toplumu kadın-erkek diye ikiye bölen ikili cinsiyet rejimiyle de çok ilişkili.
“Sağlık yalnızca medikal bir konu değil. Aynı zamanda sosyal bir konu. Son yıllarda aktivizm açısından doktor temelli yaklaşımdan özne temelli yaklaşıma geçtik. Bu iki yılda HIV’le yaşayanlar daha fazla açılmaya, örgütlenmeye ve haklarını aramaya başladı. Hem de akademinin de tıbbın da kibrinden uzak bir şekilde…”
“PReP patenti kaldırılmalıdır”
Güzel’in cevabının ardından Tar bu sefer de Atuk’a PReP ile ilgili dünya ve Türkiye’de güncel durum, sivil toplum ve hükümetin yaklaşımını sordu.
PReP’e ilk olarak “muhafazakar geyler” ve heterolardan eleştiri geldiğini hatırlatan Atuk şöyle devam etti:
“PReP kullananlara ‘PReP orospuları adı takıldı. Bunun bir parti uyuşturucusu olduğu söylendi. Sabaha kadar rahat rahat sevişmek için alıyorlar denildi. Tarihsel olarak queer’lere iliştirilen ‘hafif-meşreplik’ önyargılarından beslenen bir eleştiriydi bu. Ancak ‘PReP orospuları’ ifadesi daha sonra benimsendi. Bir diğer eleştiri noktası ise neoliberalizm ve homonormativite üzerinden getiriliyor. Örneğin öncü firmalardan GİLEAD, “sağlıklı-seksüel” diye kampanya yürüterek bir tür sağlık yüceltmesine gidiyor ve buradan çokça para kazanıyor. Arzunun objesi sağlık ve sağlıklı olana dönüşüyor. PReP’in biyomedikal bir çözüm olması dolayısıyla ve yine ilaç şirketlerinin tekelinde olmasından dolayı tüketim kültürü ile iç içe geçmesi de eleştiri noktası. PReP’in kullanılması için HIV korkusunun da devam etmesi gerekiyor. PReP özellikle savunmasız ve kırılgan gruplar için bir insan hakkı meselesidir. Burada da en önemli konu PReP patentinin kaldırılması.”
Atuk, araştırması kapsamında Türkiye’deki HIV alanında çalışan sivil toplum örgütleriyle de görüştüğünü hatırlatarak onların PReP’e cevaplarını şöyle özetledi:
“İlk cevap büyük bir panikti. ‘Senelerdir kondoma dair yaptığımız tüm çalışmaları boşa düşürecek’ dediler. Bir diğer argüman diğer cinsel yolla aktarılan enfeksiyonların artacağıydı. Tabi queer hafifmeşrepliğine dair önyargılardan korkma gibi bir durum da vardı. Şu anda sivil toplum örgütleri, alandaki hekimler ve firmalar Türkiye’de PReP’e erişim konusunda topu birbirlerine atıyor. Kimse Sağlık Bakanlığı ile bu konuda zıtlaşmaya yanaşmıyor. Sağlık Bakanlığı’nın yaklaşımı belli tabii ki ama bu konuda çalışmamak politik tembelliğe yol açıyor. Bakanlık ideolojik zeminlerde yürütülen bir kurum. Muhafazakar ideolojinin kurumsallaştığı bir yer. Bu konuda da ‘seksi özendirmek’ korkusundan kondom reklamlarının yasaklanmasına benzer bir duruş var. Oysaki sağlık hakkı sadece tedaviye erişim değildir. Aynı zamanda bilgiye erişimi de koruma altına almalıdır.”
Metaforlar?
Tar, son olarak Alper Turan’a sorusunu iletti: “Seninle daha önceki bir röportajımızda Pozitif Alan üzerine konuşurken Susan Sontag'ın HIV ve AIDS'i metaforlardan arındırmak tezine karşılık, hem alternatif metaforlar hem de çevresinden dolanmaktan bahsetmiştin. Şimdiye kadarki sohbetimizi de düşünerek; gerçekten yeni metaforlara ihtiyacımız var mı sence?”
“Çok sevdiğim insanların da paylaştığı stigma ile çalışan bir örgütün yaptığı bir şey var: Ben suçlu değilim, kurban değilim kirli değilim, ben HIV pozitifim. Susan Sontag’ın o günlerdeki kitabında bu metaforlardan arındırmak ve sadece HIV pozitif demek gibi bir yöntem var. Ama diğer yandan ‘sağlık durumunun çevresinde sosyal mitler olmamalıdır’ yargısı hâlâ daha bu mitlerle ne kadar iç içe olduğunu gösteriyor. Oysaki queer bir temellük projesi, bir küfrü sahiplenme projesi. Bütün bu negatif duygulanımları diğer negatif şeyleri de kabullenerek ilerletebiliriz. Pis olmayı, bulaşan bir beden olmayı kabullenmek bana kişisel olarak iyi geliyor. Travmalar ve interjenerasyonel bakış açısından da PReP’i çok ilginç buluyorum. PReP ve PEP benim HIV’le yaşayan birisi olarak aldığım ilaç. HIV ne kadar korkutucu ki sen PReP almaya devam ediyorsun. E ben de aynı ilacı alıyorum…”
Etkinlik, katılımcılardan gelen soruların da cevaplanmasıyla sonlandı.
29. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası tam programı için tıklayın.
Etiketler: insan hakları, yaşam, sağlık, dünyadan