18/11/2021 | Yazar: Özde Çakmak
Kuir cinselliğin “mahrem” alan şeklindeki basmakalıp temsilleri eski “adı konulmayan aşk” klişesine dayanır. Bu, kuirleri saklanması gereken yüz kızartıcı kişiler olarak konumlandırmakla ilgilidir.
Özde Çakmak, Melanie Judge ile Christi van der Westhuizen’in yazısını KaosGL.org için Türkçeleştirdi.
Melanie Judge ile Christi van der Westhuizen Garden Route’daki bir lüks bir restorantta yaşanan tatsızlığın ardından direkt “burada kuirlere yer yok” demeyen bir yerdeki davranışların bu hissi vermeyeceği anlamına gelmediğini yazdılar.
Garden Route’a yakın zamanda yapılan bir ziyarette yaşanan olay Güney Afrika’daki hayatta, özellikle uluslararası Onur ayı sırasında, dile getirilmeyen önyargının süregelen gücü hakkında durup düşünmemizi gerektiriyor.
Eşitlik Mahkemesi bunun için başvurulacak bir yer sağlıyor ama eylemden ziyade ihmalle gerçekleştirilen günlük yaşamımızdaki dışlanma ve ötekileştirme biçimleriyle nasıl başa çıkabiliriz?
Olanları kısaca anlatmak gerekirse, Garden Route üzerinde bir sahil kentindeki uluslararası ölçekte ödüllü bir restoranda yemek yiyerek özel bir kutlama yaptık. O akşam Güney Afrika’daki pek çok yere – paranın eşit muameleyi satın alamadığı yapraklarla örtülü köyler dahil – sızan kalıcı bağnazlık kültürünü bir kez daha patavatsız bir şekilde hatırlattı.
Yıllardır yapılan aktivizm ve araştırmaların büyük bir bölümü Güney Afrika’da LGBTİ’lere yönelik çeşitli ayrımcılık biçimlerine – şiddet ve nefret söylemi tezahürleri dahil – odaklanıyorlar. Kuirlerin haklarına ve haysiyetine yönelik bu tür saldırılar giderek resmen tanınır olsa da, daha örtük ya da dile getirilmeyen dışlanma biçimleri genellikle gözden kaçıyor.
Bağnazlık
Fakat bu “üstü kapalı” dışlamalar daha zararlı dışlama biçimlerinin aralıksız devam etmesine izin veren önyargı, eşitsizlik ve damgalama kültürlerinin yaratılmasında ve devam ettirilmesinde önemli bir rol oynuyor. Söz konusu restorandaki deneyimimiz bu durumun tipik bir örneğidir, aynı zamanda bu tür kültürlerin Güney Afrika toplumunun tüm köşelerine sızdığını göstermektedir. Bağnazlığın nüfusun daha yoksul ya da sözde “eğitimsiz” kesimleriyle sınırlı olduğu söyleminin yanlış olduğunu doğrulamakta ve bağnazlığın aldığı şekillerin bağlamdan bağlama değiştiğini ve ırksal eşitsizliğin tarihsel örüntüleriyle şekillendiğini de göstermektedir.
Lüks restoranlarda adet olduğu üzere, şef gecenin sonunda tüm masaları dolaşarak yemek hakkında sorular sordu ve yaptıklarını ballandıra ballandıra anlattı. Beş kişilik samimi bir ortamda, şefin (ve bu durumda restoran sahibinin) bizi tamamen görmezden gelmeyi tercih ettikleri oldukça açıktı, bu durum diğer müşterilere gösterilen coşkulu ve uzun uzadıya ilgiyle tam bir tezatlık teşkil ediyordu.
Çelişkili bir biçimde, şefin davranışlarıyla belirgin şekilde görünmez hale getiriliyorduk, “işletmeci” olmasına rağmen bizimle ilgilenmekten kaçınan kocasının davranışları da bu duruma tuz biber ekiyordu.
Bu sessiz karşılama bizi son derece rahatsız etti. Ertesi gün, şefe üzüntümüzü ifade ederek başka bir mantıklı açıklaması yoksa bu davranışın eşcinsel bir çift olarak bize hakaret etmeyi amaçlayıp amaçlamadığını sorduk.
Yanıtı bir kez daha kaçamak ve ilgisizdi, bu defa rahatsız olmamızın suçunu bize atarak sıkıntımızı gidermek için herhangi bir teşebbüste bulunmaktan kaçıyordu. Bizi göz ardı etmesinin “özel hayat”ımıza duyduğu saygıdan kaynaklandığını ima etti.
Yemek öncesi içkiler için sosyal mesafe olmadan küçük bir odadaki diğer maskesiz konuklara katılmayı reddetmemizi “özel hayat” istememiz şeklinde yorumlamıştı. Covid düzenlemelerine uymak başka bir güne kalmıştı, üstelik bu özel bir mesele de değildir.
Mahrem alan
Kuir cinselliğin “mahrem” alan şeklindeki basmakalıp temsilleri eski “adı konulmayan aşk” klişesine dayanır. Bu, kuirleri saklanması gereken yüz kızartıcı kişiler olarak konumlandırmakla ilgilidir ve kesinlikle kamusal alan ya da ifade özgürlüğü talep etmekle ilgisi yoktur.
Bu klişe Viktorya döneminden bu yana devam eden bir inançla cinselliğimiz “imkansız” sayıldığı için büyük ölçüde lezbiyenlere karşı kullanılır. Hayatlarımız boyunca deneyimlediğimiz gibi, lezbiyenler sosyal tanınmanın geri çekilmesi yoluyla heteronormatif düzenin dışına yerleştirildikleri için silinmeye maruz kalırlar. Bunun sebebi lezbiyenin heteroseksüel bütünlük ve delinemezlik fantezisini bozmasıdır (ve belki de bu birkaç yeni fanteziyi de akla getirir).
Fakat açık bir lezbiyen çift olarak, kimliklerimiz özel olduğu kadar kamuyla da ilgilidir. Yasal olarak korunan ayrımcılığa uğramama, eşitlik ve haysiyet ilkeleri için hesap verebilirlik her iki alan için de geçerlidir.
Bir Mom-and-Pop restoranı (ç.n: Amerika’da ve Batı Avrupa’da yaygın olan ve genellikle karı-koca tarafından işletilen küçük aile işletmesi) nasıl onu işleten hetero-çiftleşmeyi ortaya koyabiliyorsa, müşterilerine de aynı ayrıcalık verilmelidir. Irk, cinsellik ve toplumsal cinsiyete dayalı eşit muamele özel bir mesele değildir. Kamusal bir zorunluluktur.
Böyle bir anda, sınıf kalkan olmuyor. Bazıları beyaz olmamızın eşit muameleyi garantilediğini söyleyebilir ama bu her zaman böyle değil. Örtük damga, ötekileştirme ve dışlama biçimleri Güney Afrika’daki kuir yaşamın tüm katmanlarında – köylerde ve şehirlerde, kasabalarda ve banliyölerde – mevcut. Aynı zamanda, ırkçılık siyah kuirlerin karşı karşıya kaldıkları güvencesizliğe de yol açıyor.
Kuir bedenin varlığını inkar etmek
Irka dayalı dışlama ve ötekileştirme de Güney Afrika’daki günlük vakalardan biri ve doğrudan saldırı ve eylemin yanı sıra kaçınma ve ihmalle de gerçekleştirilebiliyor. Irkçılık, mekanları beyaz tutmaya ve dolayısıyla ırksal hiyerarşileri sağlamlaştırmaya çalışır.
Aynı şekilde, kuir bedenin mevcudiyetini (ve dolayısıyla varlığını) inkar ederek heteroseksist mekanlar üretilir. Heteronormatiflik ırkçılığa yaslanır: yalnıca beyazların girebildiği bir mekanı cinsel ötekilere düşman yapmak beyazlığın “doğal olarak” heteroseksüel olduğunu doğrulamaktır.
Eylemden ziyade ihmalle ifade edilen önyargı biçimleri daha resmi bir şekilde “kanıtlamak” zor olduğu için hesap verebilirlik çatlaklarından kolayca kayabilir. Kısacası, birinin doğrudan “burada kuirlere yer yok” dememesi davranışlarının bu fikri yansıtmayacağı anlamına gelmez.
Bu kayma bizi toplumun tüm seviyelerini hala simgeleyen bu daha sinsi kültürlere ve dışlama pratiklerine karşı elimizden geldiğince harekete geçmeye mecbur kılıyor. Bizden ihmalle gerçekleşen önyargının hesabını sormamızı ve böylece utancı ait olduğu yere iade etmemizi istiyor.
- Judge kuir bir aktivist ve 'Blackwashing Homophobia: Violence and the Politics of Sexuality, Gender and Race' adlı kitabın yazarıdır. Van der Westhuizen beyazlık alanında feminist bir akademisyen ve 'Sitting Pretty – White Afrikaans Women in Postapartheid South Africa' adlı kitabın yazarıdır.
Etiketler: kadın, yaşam, dünyadan