19/09/2023 | Yazar: Ece Özkaya
Toplumsal cinsiyet karşıtları, kendilerini otantik yerel kültürün taşıyıcıları ve dinin koruyucuları olarak lanse ediyor. Fakat stratejileri dünya genelinde dolaşıma sokulan homofobik, aşırı-sağcı söylemlerin klasik bir versiyonu.
Fotoğraf: Iraklı Youtuber Tiba al-Ali’nin öldürülmesini protesto eden Irak kadın hakları aktivistleri, 5 Şubat 2023.
Bu yazı Zahra Ali tarafından Jadaliyya için yazıldı. Orijinal haline buradan ulaşabilirsiniz.
Geçtiğimiz ay, toplumsal cinsiyet, Irak’ta ana akım medyada ve siyasi söylemde kilit bir kavram haline geldi. Irak’taki bazı siyasi yapılanmaların yönettiği ideolojik amaçları olan bir kampanya, toplumsal cinsiyet ve eşcinsellik gibi terimleri şeytanlaştırıp yasaklayarak, bu terimleri kullananları toplumu baştan çıkarmak, dini baltalamak ve aileyi yok etmek için komplo kurmakla suçluyor.
Bu girişimin ardındaki aktörler oldukça tanıdık: muhafazakâr politik-İslamcı gruplar ve Irak’ın siyasi kuruluşuna bağlı bazı kişiler. Argümanları tarihi geçmiş ve ezbere bildiğimiz, 1990’lar ve 2000’lerde feminizm ve eşitlik kelimeleri hakkında söylemin tekrarı: “Batıya ait, bizim kültürümüze ve dinimize ters” vs. Aslında, toplumsal cinsiyet karşıtı kampanya öyle kötü bir taklit, öyle basit düşünülmüş ve ustalıktan yoksun ki, başlarda ciddiye almak bile zor oluyor.
Ülkede toplu bir taşkınlık iklimine sebep olan bu kampanyayı, il konseyleri, meclis ve Irak Yüksek Öğretim ve Bilimsel Araştırma Bakanlığındaki, toplumsal cinsiyet kavramına karşı yaptırım ve sınırlamalar getiren çeşitli hükümet yetkililerinin aldığı ciddi tedbirler izledi. Irak İletişim ve Medya Komisyonu ayrıyeten medyada, iş dünyasında, sosyal medyada ve iletişim kurumlarında nötr bir terim olan “eşcinsellik” yerine LGBTİ+’lara yönelik aşağılayıcı bir ifade olan “cinsel sapkınlık” kavramının kullanımını tavsiye etti.
Batı karşıtı komplo teorileri ve “cinsel ahlak” korkusu, Irak siyasi kuruluşu tarafından kamuoyunun dikkatini dağıtan, muhalefeti zayıflatan; protestoları ve karşıt düşünceyi şiddetli bir şekilde baskılamayı savunan bir alet olarak kullanılıyor. Bu kampanya, ilerici güçlere ve muhalefete, özellikle toplumsal cinsiyet kavramını kullanan, feminist ve sivil toplum ağlarına, kurumlara, gazetecilere ve akademisyenlere karşı bir karakter suikastı. Iraklı entelektüeller, insan hakları, kadın ve sivil toplumdan kişiler, “Toplumsal cinsiyet, özgürlükler ve sosyal adalet üzerine” adlı dilekçe ile bu kampanyayı kınayarak Iraklı yetkilileri bu şeytanlaştırma kampanyasını durdurmaya çağırdılar. Hükümet yetkililerine, toplumsal cinsiyet terimini kullanmalarının Irak devletinin imzaladığı uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler anlaşmalarından kaynaklandığını ve ülkenin anayasal eşitlik güvencesi ile uyumlu olduğunu hatırlattılar.
Savaş ve askerîleşme ile geçen on yıllar sonrasında şiddet, hem ev içinde hem de sokakta erkekliğin ve gücün dili haline geldi. Bu kampanya sadece, hâlihazırda şiddet mağduru olan ötekileştirilmiş ve şeytanlaştırılmış birey ve gruplara karşı şiddeti daha da arttırıyor. Cinsiyete dayalı şiddet Irak’ta hayatın her alanına nüfuz ediyor ve buna karşı atılabilecek bir adım yok. Feminist gruplar, ev içi şiddete yaptırım sunacak bir kanunun geçmesi için on yıldan uzun süredir çaba gösteriyor ve çalışmalar yapıyor. Her denemelerinde, bugünün toplumsal cinsiyet karşıtı kampanyasını yürüten aynı gruplardan aynı tepkilerle karşı karşıya kalıyorlar.
Bu kampanya kadınlar için ve ayrıca cinsiyet rollerinin ve cinsel yönelimin baskın ve sabit modellerine uymayan herkes için şiddeti teşvik ediyor. LGBTİ+’lar en çok ötekileştirilen ve yargılanan kesimler arasında yer alıyor. On yıl önce “eşcinsel olarak algılanan” kişileri hedef alan vahşi bir öldürme dalgası yaşanmıştı. Günümüzde ise queerlere karşı şiddet oldukça normal kabul ediliyor ve yaygın olarak deneyimleniyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin 2003 yılındaki işgal ve istilasıyla kurulan Irak siyasi kuruluşu, baskıcılığın ve aşırı askerîleşmenin yanında cezasızlıkla işliyor. Aktivistler, entelektüeller ve protestocular tehdit ediliyor ve çoğu kaçırılıp işkence görüyor, öldürülüyor ya da ortadan kayboluyor. Bu bağlamda, birçok kişi hem tehlikenin gerçek olması hem de Iraklı aktivistler, entelektüeller ve protestocularla uluslararası dayanışmanın yetersiz kalmasından dolayı bu kampanya hakkında kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda temkinli davranıyor. Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonunun (UNAMI) bu suistimal karşısındaki sessizliği ve çoğu zaman şok edici kayıtsızlığı yalnızca Iraklı yetkililerin ve onlara bağlı silahlı grupların cezasız kalmasını destekliyor.
Toplumsal cinsiyet karşıtı kampanya, Irak’ta ve günümüz dünyasında gücün nasıl işlediğinin bir göstergesi. Toplumsal cinsiyet, güç sisteminin tam kalbinde yer alır; dolayısıyla toplumsal cinsiyeti gücün ortaya konduğu, uygulandığı ya da zapt edildiği bir bağlantı noktası olarak okumak gerekir. Toplumsal cinsiyet karşıtları, kendilerini otantik yerel kültürün taşıyıcıları ve dinin koruyucuları olarak lanse ediyor. Fakat stratejileri, Lübnan ve Irak’tan Mısır’a, Macaristan ve Japonya’dan ABD ve Fransa’ya kadar dünya genelinde dolaşıma sokulan maskülen, homofobik, neo-faşist, aşırı-sağcı söylemlerin klasik bir versiyonu olarak karşımızda duruyor. ABD’deki Trump destekçilerinden üniversitelerde toplumsal cinsiyet çalışmalarını yasaklayan Macaristan başbakanına, Irak’ın toplumsal cinsiyet karşıtlarına kadar, homofobik maskülenite ile birleşen ve dominant olan dini, ırksal veya mezhepsel kimliklerin ortak bir siyasal paydada buluşması söz konusu. Tabii ki, bu güçlerin ayrı bir ortak noktası da tüm sosyal koruma programlarının ve kamu hizmetlerinin içini boşaltmak ve yoksulları ve işçi sınıfını temel kaynak ve haklara erişimlerinden mahrum etmek.
Bu saldırılar yalnızca kritik seçim zamanlarından önce ortaya çıkan stratejiler olarak yorumlanmamalı; bunlar, günümüzdeki aşırı-sağcı neo-faşistlerin varoluş nedenini oluşturup güçlerini koruyabildiği, sınıfsal ve sosyal ayrıcalıklarını sürdürebildiği bir kaynak sunuyor. Diğer bir deyişle, toplumsal cinsiyet karşıtı kampanyanın gösterdiği üzere, Irak’ta ve dünyanın diğer yerlerinde de sosyal adalet, eşitlik ve özgürlük çabası toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadeleyi dışlayamaz. Toplumsal cinsiyeti savunmak şiddeti reddetmektir.
Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, dünyadan