17/01/2024 | Yazar: Gözde Demirbilek
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi ve SPoD’un “Filistin Direnişi ve Pinkwashing” başlıklı Kuir Konuşmalar etkinliği bu akşam gerçekleşti.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi ve SPoD’un “Filistin Direnişi ve Pinkwashing” başlıklı Kuir Konuşmalar etkinliği bu akşam gerçekleşti.
Filistinli gazeteci Hasan Tahravi, sosyalist feminist aktivist Zarife Akbulut ve sosyal antropolog Mert Koçak’ın konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğin moderatörlüğünü SPoD’dan Halim Kır üstlendi. Filistin direnişinin 100 yıllık tarihi, “pinkwashing” kavramının yönleri ve İsrail’in insanlık suçlarını gerekçelendirirken kadın ve LGBTİ+ mücadelesini nasıl araçsallaştırdığı konuşuldu.
Halim Kır sözü konuşmacılara vermeden önce etkinliği düzenlemedeki motivasyonlarını şöyle anlattı:
“Uluslararası toplumun 7 Ekim’den bu yana yeterli tepkiyi gösteremediği ortada. Bu etkinlik geçen 100 günü konuşmaya tabii ki yetmeyecektir. SPoD olarak çeşitli imza kampanyalarına katkıda bulunduk, 20’ye yakın basın açıklamasına katıldık ve bu açıklamaların ardından İsrail’in ‘demokratik, laik bir hukuk devleti olduğu’, ‘aslında cihatçı gruplara karşı kendi ülkesini koruduğu’ ve ‘kadınlar ve LGBTİ+’lar için özgürlük alanı kazandırabileceği’ gibi yorumlar aldık. Bu anlatılar elbette yeni değildi ancak bir yanda insanlar öldürülürken diğer yanda bu kadar fütursuzca yorumlar dile getiriliyor olması ‘pinkwashing’ kavramını ele almak açısından bize sorumluluk yükledi.”
“Haklı olduğumuz için direniyoruz, direnmeye de devam edeceğiz”
Etkinliğin ilk konuşmacısı Hasan Tahravi, Filistin direnişinin 100 yıldan fazla süredir devam ettiğini dile getirerek “Direnmekten başka çare yok. Filistin halkı direndi, direnecek. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün haklı olan kazanacak. Biz haklı olduğumuz için direniyoruz, direnmeye de devam edeceğiz” dedi:
“Bu direniş, 1917’de o zamanki adıyla Britanya Dış İşleri Bakanının verdiği vaat ile başlayan bir süreç. Yahudilere bir toprak vermek istediler, o topraklar da Filistin topraklarıydı. O zamanlar Filistin’de 50.000 Yahudi yaşıyordu, İngilizlerin silah desteği ile 1936’da Filistin’in içerisinde büyük bir ayaklanma oldu. O ayaklanma 3 yıl sürdü, yüzlerce insan öldürüldü. İngilizler güç ve baskıyla Filistinlileri sündürdü ve 1960’larda Filistin’in tamamı İsrail’in eline geçti. Bu süreçten sadece Filistin etkilenmedi, Mısır ve Suriye’de de işgal edilen yerler oldu. 1965’te Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ‘Güçle alınan şey güçle geri alınır’ diyerek kuruldu. 1982’de İsrail – Lübnan savaşı başladı ancak bu savaşta da mesele Filistin’di. 1987’de büyük ayaklanma oldu Filistin’de ve bu ayaklanma 5 yıl sürdü. Bir abluka içinde 17 yıl her şey İsrail’in elinde olduğu için tutsak olan bir Filistin halkı var ortada.
İsrail, 7 Ekim’i bir bahane olarak kullandı ve şu an Gazze’yi yerle bir ediyor. Bu geçen zamanda 20.500 kişi öldü, 60.000’in üzerinde fazla yaralı var. Ölenlerin %65’i çocuk, kadın ve yaşlılar, yani Gazze’nin yaşam şartlarını bitirmek istiyor. Orada yaşayan 2 milyondan fazla insanı yerinden etmek istiyor. Üç aydan fazla süredir Filistin direniş toplulukları elinden gelenin fazlasını yapıyor. ‘Hepimiz ölsek bile İsrail’e teslim olmak istemiyoruz’ diyor arkadaşlarım ama gerçeği sorarsanız ekmek yok su yok, dışarıdan gelen yardıma da izin verilmiyor. Filistin içinde sadece Hamas yok, belki en güçlü örgüt doğrudur, ama en az 15 örgüt daha var direnen. Solcular var, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi var. Çünkü herkes biliyor ki hedefte Hamas’ı öne sürerlerse o bilinen laflar edilebilecek. Biz gerçek hedefin Filistin halkı olduğunu görüyoruz.
Filistin halkı teslim olmayacak. İsrail ne kadar güçlü olursa olsun, bazı hedefleri var mesela Hamas’ı bitireceğim dedi Yahudi esirlerini geri alabilmek için ama yapamadı. Bunu ancak tutsakları takas ederek, anlaşmayla yapabilir. Direnmekten başka çare yok. Filistin halkı direndi, direnecek. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün haklı olan kazanacak. Biz haklı olduğumuz için direniyoruz, direnmeye de devam edeceğiz.”
“Homoulusalcılığa vurgu yapmak lazım”
Etkinliğin ikinci konuşmacısı Mert Koçak, “pinkwashing” kavramını işaret ettiği eylem açısından “pembe boyama” yerine “pembe cila” olarak gördüğünü söyleyerek başladı ve İsrail’in “LGBT’lerin Ortadoğudaki savunucusu” olduğu iddiasının nereden geldiğini anlattı:
“7 Ekim’den sonra İsrailli bir asker Gazze’de yerle bir olmuş bir yerin önünde ‘Sevgi için’ diyerek gökkuşağı bayrağı açtığı bir fotoğrafı ‘Yakında onları (LGBTİ+’ları) Hamas’tan, kurtaracağız ve hep birlikte mutlu olacağız’ açıklamasıyla sosyal medyada paylaştı. Halim’in söylediği nokta önemliydi, insanlar öldürülürken bir grup insanı öldürmenin özgürlük getireceği iddiasının tarihine bakmak lazım.
Sarah Schulman İsrail’in nasıl 2005 yılından itibaren LGBT’lerin Ortadoğudaki savunucusu olduğunu iddia ettiğini araştırıyor. Biz bu araştırmada ekonomi ve turizmle kesişen bir durumu olduğunu, ekonomi politik ve kültürel olarak bir savaş çıktığını görüyoruz. ‘Brand İsrael’ diye bir hareket başlatıp, kendilerini askeri ve din odaklı bir devlet olmaktan çıkararak ‘Ortadoğuya getirdiğimiz özgürlükle tanınalım’ imajı yaratıyorlar. Ve bu yarattıkları imajda LGBTİ+’lar en başından beri var. ‘Gey İsrail’ imajı yaratmak istiyorlar, bu doğrudan söyledikleri bir şey. Mesela ‘Uluslararası Onur Yürüyüşü’nü gelsinler İsrail’de yapalım’ diyorlar, 2007 yılında Turizm Bakanlığı 4.000.000 dolarlık bir bütçeyle ‘Burası geyler için turizm cennetidir, gelsinler paralarını burada harcasınlar’ diyorlar. Maxim dergisinde İsrailli asker kadınların bikinili fotoğrafları ‘Gelin burada kadınlar da var’ diye basılıyor. İmaj değişikliğini turizm mantığına oturtuyorlar. 2009 yılında bu görev Eğitim Bakanlığı’na geçiyor bu sefer ‘17 Mayıs Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün’ü tatil ilan edeceğiz, okullarda anılması zorunlu olacak’ diyerek içinde LGBTİ+ haklarıyla ilgili bir müfredat oluşturmaya çalışıyorlar. Filistinli bir yazar bu eğitimde böyle bir açılım yapılırken Filistinlilerin olduğu okullara özellikle yapılmadığını anlatıyor bir yazısında. Yani İsrail devleti bu açılımları yaparken Filistinlileri süreçten dışlıyor. Yaptığı şey tam olarak bu: Filistinlilerin bilgiye erişmesini engellemek için ellerindeki her şeyi aldıktan sonra ‘Geri olan halk sizsiniz’ diyor. Bu arada, olur da imajlarında iddia ettikleri Tel Aviv’e kontrol noktalarından geçerek varabilirseniz bir barda otururken Arapça konuştuğunuz için şiddet görebilirsiniz. Arapça konuşanlar saldırıya uğradığında bar sahibi ve güvenlikler müdahil olmuyor hatta ‘Sen de Arapça konuşmasaydın o zaman’ diyor.”
“‘Pinkwashing’, ‘homoulusacılık’ ve ‘homonormatiflik’ kavramlarına baktığımızda ‘homonormatiflik’ bunların en üstüdür. LGBTİ+ olmanın bir özü olduğunu söyler, siz bu normun dışına çıktığınızda sizin LGBTİ+ olmanız sosyal, ekonomik ve politik açılardan sorgulanır. ‘Homoulusalcılık’ ise LGBTİ+’lar üzerinden kendi ulusunu konsolide etme hali. Bana kalırsa İsrail’in yaptığı budur, homoulusalcılığa vurgu yapmak lazım. ‘Pinkwashing’ de insan hakları söylemini çarpık bir yerden bağlayarak uluslararası alanda konuşması olabilir.”
“Hamas’ın direnişin temel bilineni hale gelmesi Filistinli kadınların geriye düşmesine sebep oldu”
Son konuşmacı Zarife Akbulut, Filistinli bir lubunyadan ‘Beni ezen postalın gökkuşağı renginde olması umrumda değil’ alıntısıyla başladı ve sömürgeciliğin kadın düşmanlığıyla yapıldığını kadın – erkek ikiliğinin dışındaki ezilmişliği görerek kesişimsel feminist bir yerden konuşmak gerektiğine değindi:
“Feminizm sadece kadınlar için değil toplumsal cinsiyet hiyerarşilerinin ötesine geçmeyi amaçlayan bir kurtuluş hareketi. Dolayısıyla kurulan bağın kesişimsel olduğunu, feminizmin de kesişimsel olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu, kadın – erkek ikiliğinin dışındaki ezilmişliği görerek tartışmalar yapabilmek açısından önemli. Filistin’e baktığımızda topyekün halkın imhasına yönelik projenin hem sömürgecilik hem kadın düşmanlığıyla yapıldığını görebiliriz. Barınma, temiz su, yemek, sağlık hakları çok uzun süredir ihlal ediliyor, bir ambargodan bahsediyoruz. İsrail’in Filistin’i kara parçası üzerinde sıkıştırdığı bir şeye şahit oluyoruz. Ve kadınlar sağlık hakkına erişimde daha büyük sorunlar yaşıyor, ev içi emek ve ev güvenliği konusunda büyük sorumluluk alıyor.
İsrail toplumsal cinsiyetçi şiddeti kullanarak cinsel taciz, tecavüz ya da tutuklu direnişçi kadınlara hapishanelerde kötü muamele uyguluyor. Bu toplumsal hayatta ‘namus’ olarak görülen Filistinli kadınların aynı zamanda Filistinli erkekler tarafından da şiddet görmesine sebep oluyor. Daha çok İsrail’in işgaliyle birlikte kadınların hayatlarına yansıyanları konuşuyoruz bugün ama Hamas gibi İslamcı bir örgütün direnişin temel bilineni hale gelmesi, Filistinli kadınların geriye düşmesine sebep oldu. Bunları belki başka bir etkinlikte konuşabiliriz, söylemeden geçmek istemedim. Kadın bedeninin nesneleştirilip savaş aracı haline getirildiğini görebiliyoruz.
Bugün Filistin direnişine sahip çıkmanın LGBTİ+’lar için önemli olduğunu konuşurken, Filistinli lubunyaların söylediklerine kulak vermeliyiz, ‘Biz ne geri kalmış bir ülkenin lubunyalarıyız ne de inançsız lubunyalarız’ diyorlar.”
Etkinlik soru-cevap ve yorum bölümünün ardından sona erdi.
Etiketler: insan hakları, kadın, dünyadan