21/09/2021 | Yazar: Kaos GL
Hayli farklı dönemlerde İsveç’i deneyimlemiş olacak kadar yaşlıyım. Büyüdüğüm zamanlar; 50’lerin sonu 60’ların başlarında, annelerin evde kalması, babalarınsa işe gitmesi gerekiyordu. O zamanlar kadınların yalnızca %30’u iş piyasasına girebiliyordu.
İsveç Büyükelçisi Staffan Herrström’ün Kaos GL Dergisi’nin “Toplumsal Cinsiyet“ dosya konulu 178. sayısı için kaleme aldığı yazı:
Hayli farklı dönemlerde İsveç’i deneyimlemiş olacak kadar yaşlıyım. Büyüdüğüm zamanlar; 50’lerin sonu 60’ların başlarında, annelerin evde kalması, babalarınsa işe gitmesi gerekiyordu. O zamanlar kadınların yalnızca %30’u iş piyasasına girebiliyordu. Bir öğretmen olan annemin bu konuda bir istisna olduğunu hatırlıyorum.
Bugün ise bu rakam kabaca %81. Türkiye'de benzer rakamın %39 civarında olduğuna inanıyorum.
Ben büyürken LGBTQİ’ler toplumda neredeyse hiç görünür değildi ve 1994’te sivil partnerlik yasası kabul edilirken yaşanan yoğun siyasi tartışmaları hatırlıyorum. Bugün ise aynı cinsiyetten kişilerin evlenmesi yasal ve İsveç’te parti liderleri ve hatta Başbakan bile çoğu zaman yıllık Pride festivallerine katılıyor.
Aynı zamanda bugün, 2014’te başlayan ve başka birçok ülkenin de bu yönde adım attığı feminist dış politikası olan bir hükümetimiz var. 50 yıl önce bunun olmasını bekleyemezdiniz.
Bu politika şu anlama geliyor:
- Çalışmalarımızı, kalkınma iş birliği alanında ve haklar gündemi için yaptıklarımızla dış politika gündeminin tüm diğer parçalarını dahil edecek şekilde genişletmek
- Tüm Dış İşleri çalışmalarını bu konuda harekete geçirmek
- Herhangi bir yeni sorunun; haklar, kaynaklar ve temsil odaklı olarak analiz edilerek çalışmaların sistematikleştirilmesi ve dördüncü olarak gerçekliğin çıkış noktası olarak ele alınması.
Geçenlerde Dünya Ekonomik Forumu'ndan bir rapor bize, toplumsal cinsiyet eşitliği için 135 yılımız kaldığını bildirdi. Küresel gerçekler rahatsız edici, hatta genellikle dehşet verici:
- Kadınların %35’i toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz kalıyor.
- Bazı ülkelerde, kız çocuklarının %40’ı 18 yaşına gelmeden evleniyor. Başka bir ülkede 18 yaşından önce evlenmek zorunda kalan kız çocuklarıyla konuşmuştum, ki en önemli meseleleri tam da buydu, bu deneyimi ve onları hiç unutmayacağım.
- Küresel olarak kadınlar, erkeklerin kazandığının yalnızca %77’sini kazanıyor.
- Dünyada yalnızca dört parlamenterden biri kadın.
- Barış süreçleri sırasında, görüşme masalarında neredeyse hiç kadın yok.
- Kadınlar, dünya genelinde ücretsiz bakım ve ev işleri yükünün dörtte üçünü taşıyor ve salgın bu durumu daha da kötüleştiriyor.
Dolayısıyla, cinsiyet eşitliği için hak temelli argümanlarımız var. Bunlar aynı zamanda dünyanın her yerinde taciz ve ayrımcılığa maruz bırakılan LGBTQİ’ler için de kabul edilmelidir.
Dünya Bankası'nın formüle ettiği şekliyle toplumsal cinsiyet eşitliğinin aynı zamanda akıllı ekonomi demek olduğu şeklinde basit bir gerçeğe sahibiz. Kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi ve özellikle işgücü piyasasına girmeleri yoluyla gerçekleşecek ekonomik büyüme potansiyeli muazzamdır.
Tüm bunlar, İsveç'in 1995'ten beri kendini adamış ve kararlı bir üyesi olduğu Avrupa Birliği'nce de kabul edilmektedir.
Öyleyse değişimi nasıl yaratabiliriz?
İsveç’te de muhakkak ki halen bazı problemler var ama hayatım boyunca görmüş olduğum ilerlemeyi sağlayan su üç önemli faktörün gerekliliğine inanıyorum:
- Uygun fiyatlı, yüksek kaliteli çocuk bakımının sağlanması ve babalar için ücretli ebeveyn izninin yaygınlaştırılması.
- Artan işgücü talebi ve doğru teşvikleri sağlamak için vergilerde reform yapmak.
- Farkındalık yaratan, kamuoyu oluşturan, böylelikle hükümetlerle adil ve toplumsal cinsiyet eşitliği adına bir kamuoyu oluşturmak için sürekli diyalog içinde siyasi iradeye ilham veren güçlü ve özgürlük odaklı bir kadın hareketi. Siyasi liderliği harekete geçirmek.
Evet, siyasi irade önemlidir. Ulusal reformlar, evrensel normlar ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerle güçlendirildi. İsveç, insan haklarının BM ve Avrupa Konseyi gibi kurumlar yoluyla korunması için uluslararası sistemin güçlü bir destekçisidir. Kadın hakları ve LGBTQİ’lerin hakları kesinlikle insan haklarıdır. İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet temelli şiddetle savaşmak için uluslararası bir altın standarttır ve son dönemde verilen ayrılma kararına rağmen Türkiye’nin sözleşmede kalacağını içtenlikle umuyorum.
Peki daha ne yapılmalı? Her alanda yapılacak çok şey var. İşte üç örnek:
- Toplumsal cinsiyet eşitliği, siyasi karar almanın merkezine taşınmalıdır. Bu hali hazırda, bu tarz önemli kararlar alındıktan sonra çözülebilecek bir "kadın sorunu" değildir. Aksine en üst düzeyde verilecek kararların odağı olmalıdır. Bir örnek olarak, kadınlar, barış ve güvenlik, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nda (AGİT) süregelen İsveç Başkanlığı için temel bir önceliktir.
- Kadınlar ekonomik bağımsızlıklarını güvence altına almalı ve yaratacakları ekonomik büyüme için tüm ülkelerde erkeklerle aynı koşullarda işgücü piyasasında bulunmalıdır.
- Biz, her yaştan erkekler olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine dair bir tavır almalı, konuşmalı, dahil olmalı ve harekete geçmeliyiz. Çocuk bakımı için, babalık izni için, ücretsiz ev işini paylaşmak için, LGBTQİ toplumunun hakları için; şiddete ve ayrımcılığa karşı olarak.
Basitçe, rol model olmaya çalışmalı ve hem erkek hem de kadınların özgürlüğünü sınırlayan toplumsal cinsiyet klişeleriyle savaşmalıyız.
Kaos GL dergisine ulaşın
Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin Toplumsal Cinsiyet dosya konulu 178. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
Etiketler: yaşam, dünyadan