27/09/2019 | Yazar: Aslı Alpar
Uluslararası Bellek ve Tarih Konferansı kapsamındaki Çalıştay’ın ilk oturumu “Türkiye’de bellek çalışmalarında ne durumdayız” sorusuna yanıt aradı.
Kaos GL Derneği’nin düzenlediği Uluslararası Bellek ve Tarih Konferansı bugün (27 Eylül) İzmir’de gerçekleşen Çalıştay ile başladı.
Çalıştay’ın ilk oturumunda “Türkiye’de bellek, hafıza ve tarih çalışmalarında ne durumdayız” sorusu tartışıldı.
Aktivizm ve akademi bir arada
Çalıştayda ilk sözü Göze Orhon aldı. Orhon, bellek çalışmalarının yakın tarihli olduğunu belirtirken, travmalar, kayıplarla çevrili bir alan olduğunu belirterek konuşmasına başladı. “Bellek çalışmaları biraz feminist harekete benziyor akademi ve aktivizmin birlikte yürümesi açısından. Çok canlı aktivist bir ayağı da var” diyen Orhon bellek çalışmalarının aktivizmle güçlendiğini ifade etti.Kalanlar, yeni gelenler…
Orhan’dan sözü alan Ayşin Zoe Güneş, UrbanObscura ekibinin mekân ve bellek üzerine yaptığı çalışmalarda “arkada kalanlar” ve “yeni gelenler” üzerine düşündüklerini söyledi. Teknolojik altyapıyı da kullanarak Ankara ve İzmir’deki Yahudi yerleşkeleri ve sürdürülebilir kent üzerine çalıştıklarını son çalışmalarının da Lambdaİstanbul’la LGBTİ+’ların tarihinin izini sürdüklerini belirtti.“Türkiye arşiv konusunda sınıfta kaldı”
Hrant Dink’in de Yahudi yerleşimlerinin izini sürdüğünü hatırlatarak konuşmasına başlayan Gülay Kayacan daha çok toplumsal cinsiyet ve bellek üzerine çalıştığını söyledi. “Herkes kendi kimliği üzerinden tarih yazmaya çalışıyor. Hafıza mekânları üzerine yeni tartışmaların olması iyi ancak Türkiye arşiv konusunda sınıfta kaldı” diyen Kayacan, arşivlerdeki sorunlardan bahsetti.“Ne kadar çok insan varsa o kadar çok hikâye var”
Yıldız Tar, LGBTİ+ bellek çalışmalarında haritalamanın sorunlu taraflarından bahsetti. Göze Orhon ise arşivlemenin denetim mekanizması doğurabileceğinin altını çizdi. Orhon, “Sadece sembolik mekânlara değil her insanın hikâyesini bir mekânsal düzleme yerleştirmek gerekiyor. Bırakalım arşivler dağınık kalsın, böylece hem çoğulluğu yansıtırız hem de denetim mekanizmasını kırabiliriz. Ne kadar çok insan varsa o kadar çok hikâye var, bunu unutmamak lazım” dedi.Bellek ve veri tabanı
Işıl Demirakın “Bellek ile veri tabanını ayırmakta yarar var diye düşünüyorum” diyerek kişisel bilgilerin nasıl korunacağına dair örnekler verdi. Demirakın, “Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili bir mekanizma kuruldu, Suriye içinde ve dışında yaşanan insan hakları ihlallerine dair veriler toplanıyor. Birincil ve ikincil kaynaklardan alınan bilgiler yer alıyor. Burada önemli olan veri tabanındaki kategorilerin nasıl oluşturulduğu. Güvenlik meselesini buradan tartılmak daha iyi olabilir” dedi.
“İz bırakmak istemiyorsun”
Kişisel güvenlik ve bellek çalışmaları üzerinden sözü Onur Çimen aldı. Çimen LGBTİ+ bellek çalışmalarının “uçucu” olmasını önerdi: “Bellek çalışmalarını sürdüren öznelerin aslında var oluşları kriminalize edilen ve kaçak olan kişiler olduğunu unutmamak lazım. İz bırakmak çok tehlikeli ve zaten iz bırakmak istemiyorsun. Bu arşiv oluşturma meselesi de kaçak, daha iz bırakan ve bir süre sonra kendisini imha edecek bir bellek çalışması mı olması gerekiyor acaba? 5 sene sonrasını göremediğin bir ülkede bu çalışmalar kişilerin hayatını tehdit ediyor olabilir mi sorusuna yanıt aramak ve ona göre daha uçucu bir arşiv mi olmalı?
Teknolojinin dönüştürücü etkisi
Yasin Erkaymaz bellek çalışmalaırnda mekanın deşifre olmasına değindi. Mekanın deşifre olmasını, mekanın misyonu ile ilişkilendirdi. Erkaymaz, “Deşifre olan mekanlarda olumsuzluk yaşama ihtimali bizi korkutuyor bence bizi. Bir diğer konu da, teknolojinin getirdiği bir yok ediş var mekanlarla ilgili. Bara çıkmak gibi bir eylemim kalmadı, bunun yerine internette dolaşmaktan keyif alıyorum. Evden çıkmadan, her şeye sahip olma ve deneyimleme yaklaşımımız var artık” dedi.
Hareketin kırılma noktaları
Yeşim Başaran, LGBTİ+ tarihinde kadınların varlığını şöyle aktardı: “LGBTİ+ hareketinin içinde sadece kadınların girebileceği bir alan yaratmak istedik. Kadınlar bir araya gelince konuşacak çok şeyimiz olduğunu fark ettik. Ne olduysa tarihin bir kısmında alandaki çoğu kişinin kadın olduğunu fark ettik.”
Başaran’ın bıraktığı yerden Okay Lambdaİstanbul’un danışma hattının kurulması ile Türkiye’nin farklı illerinden hikâye aldıklarını aktardı. Ardından söz alan Öner Ceylan ise etik ihlallere yol açmadan arşivlerin bellek çalışmalarında kullanılmasına dair konuştu.
Anlatılan sizin de hikâyenizdir…
“Belki burada anlatılan sizin de hikâyenizdir. Belki bir izin peşine düşmüşüzdür beraber, belki de iz bırakmak için şarkılar söylemiş, hikâyeler anlatmışızdır. Çeyrek asrımızda bazen birlikte yürüdüklerimize, ayrılan yollarımıza, mektuplardan taşan hayatlara hürmetle…” diyerek yola çıkan Konferans 29 Eylül’e dek sürecek.*Fotoğraflar: Semih Varol / Kaos GL
Etiketler: insan hakları, kültür sanat, yaşam