16/09/2024 | Yazar: Yıldız Tar
Kaos GL, BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Komitesi’ne LGBTİ+’ları hedef alan hak ihlallerini raporladı. Raporda; nefret cinayetleri, haksız tahrik indirimleri, yasaklar ve devlet görevlilerinin düşmanca tutumları yer aldı.
Kaos GL, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women - CEDAW) periyodik incelemesine katkı sundu.
Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşme gereği, her ülke dört yılda bir ülke raporlarını sunuyor. Türkiye, 8. Dönemsel Ülke Raporu’nu 2020 yılında Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne sundu. Komite de 2022 yılında Nihai Gözlem Raporunu paylaştı. Türkiye, nihai gözlem raporuna ilişkin takip raporunu ise Temmuz 2024’te Komite’ye sundu. Takip Raporu, Komite'nin 7-25 Ekim’deki 89. oturumunda değerlendirilecek.
“Haksız tahrik” indirimleri
Kaos GL Derneği, takip raporuna ilişkin CEDAW Komitesi’ne rapor sundu. Av. Yasemin Öz’ün hazırladığı raporda, yargının LGBTİ+’ları hedef alan cinayet ve suçlarda “haksız tahrik indirimini” sistematik olarak kullandığı vurgulandı. Kaos GL, raporunda bu durumu şöyle açıkladı:
“2014 yılında, trans bir kadını öldüren bir erkeğe verilen “haksız tahrik” cezası müebbetten 18 yıla indirilmiştir. Karara göre, “haksız fiil” mağdurun “travesti olması” idi. LBT+kadınlara yönelik sadece lezbofobik ve/veya transfobik saikler yargı organları tarafından görmezden gelinmekle kalmıyor, mahkemeler failleri “haksız tahrik” veya “iyi hal” temelinde ceza indirimleriyle ödüllendirebiliyor.”
Nefret cinayetleri
Raporda başta seks işçiliği yapan trans kadınlar olmak üzere LGBTİ+’lara yönelik nefret suçları, şüpheli ölümler ve şüpheli intiharların devam ettiği vurgulanarak, şöyle denildi:
“LGBTİ+ kişilere yönelik nefret suçlarını ele alan yasal bir çerçeve bulunmamaktadır; ilgili yasal hükümler LGBTİ+’lara koruma sağlamamakta ve cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsiyet özellikleri kanunda ağırlaştırıcı faktörler olarak yer almamaktadır. Nefret suçları ve nefret saldırılarına ilişkin resmi istatistikler tutulmamaktadır. Nefret suçu davalarındaki soruşturmalar ve yargı süreçleri etkili bir şekilde ilerlemiyor. Örneğin, 2008 yılında öldürülen Ahmet Yıldız'ın 2009 yılında açılan davası halen devam etmekte, davayı takip edenlerin olayın aydınlatılması ve failin yakalanması yönündeki talepleri mahkeme tarafından kabul edilmemektedir. Bu davalarda LGBTİ+ dernekleri, baroların LGBTİ+ hakları merkezleri ve insan hakları örgütlerinin davaya katılma talepleri reddedilmektedir . Türkiye, Avrupa ve dünya genelinde LGBTİ+'lara yönelik nefret cinayetlerinde en yüksek sayıya sahiptir.”
Devlet görevlilerinin düşmanca yaklaşımları
Raporda ayrıca devlet görevlilerinin LGBTİ+’lara “düşmanca yaklaşımları” da yer aldı:
“Türkiye'de devlet eliyle üretilen LGBTİ+fobi ve insan hakları karşıtı söylemler yükseliş eğilimini sürdürmektedir. Son yıllara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra diğer üst düzey kamu yetkililerinden gelen güçlü ayrımcı söylem damgasını vurmaktadır. Bu durum, aile içi şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık da dâhil olmak üzere nefret suçları ve diğer önyargı saikli olaylarda kaydedilen artışa zemin hazırlamaktadır.”
Yasaklar ve sansür
Kaos GL, CEDAW Komitesi’ne sunduğu raporunda LGBTİ+’ların ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin sistematik olarak engellendiğini Onur Yürüyüşü yasakları, RTÜK sansür ve para cezaları, kitapların yasaklanması, konser ve performanların engellenmesi ve Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması örnekleri üzerinden açıkladı.
Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, siyaset, onur yürüyüşü, dava, özel haber