03/05/2011 | Yazar: Kaos GL

Devlete zimmetli bedenlerinin ve ruhlarının adına artık söz sahibi olmaya başlayan bir trans hareketinin gürleştiği zamanlarda hazırlandı “Transfobi” sayısı.

Kaos GL Dergisi 118:
Devlete zimmetli bedenlerinin ve ruhlarının adına artık söz sahibi olmaya başlayan bir trans hareketinin gürleştiği zamanlarda hazırlandı “Transfobi” sayısı. Aynı zamanda trans bireylerin haykırışlarının da bir bedene büründüğü zamanlar bunlar. Dergimizin “Transfobi” dosyasını, translar kendilerinden doğru ve yine kendilerine doğru biçimlendirdi. Umut Güner, dosyanın başından sonuna kadar Türkiye’nin her şehrinden trans bireylerle konuştu ve bu sayıyı bizler için derledi.
 
Dergimizin dosya dışı konukları, Grosz’un “Lezbiyen Arzuyu Yeniden Konumlandırmak” eserinin çevirisi ile İmge Oranlı, “Söylenmeyen”in yazarı Murat Renay ile söyleşen Çağlar Yerlikaya, “Bir Su Mimarlığına Doğru Ön Düşünceler” yazısı ile Levent Şentürk oldu. Ezgi Koçak, Ka-Der Ankara’nın çalışmaları kapsamında yapılan parti program ve tüzük incelemelerinin homofobi-genel ahlak-aile açılarından yorumunu bizler için toparladı.
 
Mayıs ayı geliyorken, 56. Eurovision şarkı yarışmasının heyecanını dergiye taşımak elbette gerekliydi. Cenk Erdem, turneleri kapsamında İstanbul’a gelen Yunanistan’ın yakışıklı isimleri Loucas ve Stereo Mike ile harika bir röportaj gerçekleştirdi.
 
Nevin Öztop, 2001 tarihli “Kandahar” filmindeki oyunculuğuyla büyük başarı yakalayan ve geçen yıl yönetmenliğini yaptığı “Namussuz” filmiyle geçtiğimiz Mart ayında Türkiye’ye yolu düşen Afgan-Kanadalı sinema sanatçısı Nelofer Pazira ile sizler için harika bir sohbet derledi. Göç, namus, Batı-Doğu, İslamofobi, feminizm, tabular üzerine yapılan bu sohbetten epey tat alacaksınız.
 
Mayıs ayında çıkan bu sayı elbette 6. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ya rotamızı çevirmemiz için de bir sebep. Bu yıl 19 şehre ulaşan Buluşma’nın ana etkinliklerinden biri olacak olan “Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ”, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya’dan 13 ülkenin LGBT temsilcilerinin Ankara’da bir araya gelmesine vesile olacak. Nevin Öztop, 20 Mayıs’ın uluslararası konukları ile muhteşem bir söyleşi derledi.
 
Orta sayfamız, bu sefer bir film afişi ile karşılıyor bizleri. Filmin kahramanı, dünyanın bilinen ilk trans geçiş ameliyatını gerçekleştiren Christina Jorgensen. 1952 yılında bu operasyon ile bir ilke imza atan Christina Jorgensen’in hikâyesini anlatan film, 1970 yılında çekilmişti.
 
Dergimize görselleriyle hayat veren Hollandalı fotoğraf sanatçısı Erwin Olaf’ı buradan selamlıyoruz. Sanatçının Türkiye’de ağırlanan “Captured Senses” isimli sergisi, 30 Nisan-30 Temmuz tarihleri arasında CerModern’de ziyaret edilebilir.
 
119. sayımızın “Yeni Medya, Aynı Homofobi” dosya konusuyla serüvenimize devam edeceğiz. Orada görüşmek üzere!
 
Eskiden Dönmeye Saygı Vardı!
“Transfobi” dosya konusunu hazırlamaya, gacıların/laçolarının doğrudan kendi yazdıklarını ve söyleşilerini okumakla başladım. Gacı, Gacı/Laço, Dönme ve Lubunya dergileri bu anlamda trans belleğimizde bir yer tutuyor.
 
Dönme dergisinin çıkış manifestosu aslında transfobiyi çok güzel tanımlıyor, neyi reddettiklerini üstüne basa basa söyleyerek:
 
“Dönme”; çünkü öğretilmiş, alışılmış kalıplara yüz döneniz. Dayatılan ve diretilen normlara başkaldıranız, reddedeniz. “Bana kim olduğumu benden başka kimse anlatamaz.” diyeniz, kendimize geleniz. Tabuları ezberleri bir kenara bırakıp, içimize, gerçeğimize döneniz. Kadınlığı erkekliği sorgulayanız, sorgulatanız, hiç sorgulamadan yaşayıp gitmenin kırılma noktasıyız. “Kız başına kalkışma!”lara, “Erkeksin sen!” edebiyatına karnımız tok; doyalı çok oluyor. Cinsellik ve cinsiyetin kontrol aracı olarak kullanıldığı bir hayata doğduk; özgürlük ve özgüvenin kaynağı olacağı bir hayata dönüştürebilmenin hayaline pervaneyiz.
 
Kim olduğumuza dair peşin hükmün varsa eğer, yanlış yoldasın. Sandığın sanmadığın, bildiğin bilmediğin herkesiz biz, her yerdeyiz. Politik aktivist, tasarımcı, seks işçisi, parlamenter adayı, işsiz, memur, mühendis, sanatçı, sekreter, öğrenci, doktor, öğretmeniz. Alt kat komşun, okul arkadaşın, akraban, hemşerin, çoluk çocuğun, kardeşin, midyecin bile olabiliriz. “Sen kadın mısın, erkek mi?” sorularına sığmayacak genişlikteyiz, çok çeşitliyiz... Kadın olanımız da var, erkek olanımız da, ikisi birden olanımız da var, olmayanımız da, ne fark eder? Sana öğretilen kalıpların ötesinde gerçekler ve ihtimaller… Ve sandığından çok daha kocaman bir hayat var, biz şahidiz!
 
“Dönme” sözcüğü bugüne dek hep aşağılamak, ezmek için kullanıldı. Biz bugün, hayatlarımız üzerinde “söz sahibi olabilen!” bireyler olarak bu sözcüğün “dönüşünü” ilan ediyoruz. Ve diyoruz ki, hayat hiçbir zaman kısır önyargılara, dar tanımlara, kavramlara sığmadı, sığmayacak! Gözlerimize iyi bakın. Gözbebeklerimizde ışıldayan, işte bu “farkındalık” ve bu farkındalığın açtığı yollarda ezberlerin üstüne basa basa yürüyebilmenin onurudur.”
 
Dönme kelimesinin trans bireylere kullanımından önce Cumhuriyet tarihinde din ve vatandaşlık değiştiren kişileri aşağılamak için kullanılması, aslında Cumhuriyetin yarattığı heteronormatif yapıyı daha iyi anlamamıza ve transfobinin cinsiyetçilikle, militarizmle, dinle ve ırkçılıkla ilişkisini deşifre etmemize yardımcı oluyor.
 
Transfobiyi üçlü bir şekilde ele almak ve tariflemek mümkün: toplumun transfobisi, aktivistlerin (insan hakları aktivistleri, feministler ve/veya LGBT aktivistler), transların transfobisi. Bu dosyada elimizden geldiğince, transfobiyi trans aktivistlerin kendilerinin tariflemelerini istedik. Transların transfobisinin kendine dönük tezahürlerini yazmak sanırım zor bir iş. Aras Güngör bizim için içinden doğru yazdı. Demet Demir “3 Mart Seks İşçileri Buluşması”nda, “Eskiden Translar Neler Yaşıyordu?” sorusuna, Ülker Sokak deneyimi üzerinden yanıt verdi. Seks işçiliği sarmalında trans yaşamlara ilişkin Helin Bülbül ve mülteci trans olmak üzerine derlediği yazısıyla Seyhan Arman, bizim bakıp da görmediklerimizi bizim için yazdılar.
 
“Ya kadınsın ya erkek” dayatmasına karşı çıkan, “C şıkkı: hiçbiri” seçeneğini kullanmayı tercih eden transların deneyimlerini ve feminizmle ilişkilerini Sema Semih ve Pınar Beraat Görgülü yazdı.
Sanattan aktivizme, aileden seks işçiliğine, özel alandan kamusal alana… Biz sorduk, Esmeray, Belgin Çelik, Didem Soylu, Seyhan Arman, Esin Aksoy, Esra Doğan ve Şevval Kılıç yanıtladı.
“Eskiden dönmeye saygı vardı!”, yarı şaka yarı ciddi şekilde trans kadınlardan sıkça duyduğumuz bir cümle idi.
 
“Queer” tartışmalarını bir yandan yapaduralım, halen hetoronormativitenin kötü yansımaları bize bazı ezberleri dayatıyor. Aras ve Barış’ın birliktelikleri bu ezberlerden birini bozmaya niyetli; bozma niyetinden kaynaklı da politik bir birliktelik aynı zamanda. “Transfobi, birlikteliğinizi nasıl etkiliyor?” sorusuna bizim için yanıt verdiler.
 
Trans aktivistlerin sözlerine “ek” olarak, uluslararası trans hareketinin gündemini ve neler olup bittiğini, dosyamız için Kemal Ördek derledi. Kıvanç Tanrıyar, Judith Butler’ın “Cinsiyeti Teşhisten Çıkarmak” makalesini çevirdi. Umut Şah, transların sosyal temsilleri üzerine yazdı. Yeliz Kızılarslan ise, transfobi ve homofobinin diğer “ulusal” fobilerimizle ilişkisini kurdu.
 
Söylenecek çok söz var transfobiye ilişkin. Yanıtsız kalan bir o kadar da sorumuz var. Bu dosya, sorularımızdan bazılarına yanıt veriyor; transfobiye ilişkin diğer sorulara ise her birimizin yanıt vermesi gerekir diye düşünüyorum.
 
Eskiden dönmeye saygı vardı, şimdi ise dönmelerle birlikte özgürleşmeye ihtiyacımız var.

Dağıtım Noktaları: http://www.kaosgl.org/node/1422
 


Etiketler: yaşam
İstihdam