01/07/2010 | Yazar: Ozan Uğur

Şimdi baştan başlayalım önce. Evet bizim sorunlarımız var. Canımızda yanıyor gerçekten. Gerçekten yok sayılıyoruz. Evet kolay değil yaşadıklarımız. Ama… 

Şimdi baştan başlayalım önce. Evet bizim sorunlarımız var. Canımızda yanıyor gerçekten. Gerçekten yok sayılıyoruz. Evet kolay değil yaşadıklarımız. Ama… 

Hozan Oxir / Gaziantep
 
Amasına gelince şimdi arkadaşlar dönüp bir bakalım bu ülkede bu dünyada tek ezilen tek yok sayılan bizler miyiz? Bu kadar mı yani bütün sorunlar çözülmüş durumda bir eşcinseller acı çekiyor. Böyle mi yani hayatın gerçekleri! Ben size güneydoğulu bir eşcinsel olarak bir şey söyleyeyim mi? Bakın öyle değil işte. Bu ülkede bir halk hâlâ yok sayılmakta. Bu ülkede çocuklar taş attıkları için hapislere konulmakta. Bu ülkede aleviler öldürüldü ve bugün Alevileri öldürenler devleti yönetiyor. Tıpkı dün olduğu gibi. Bu ülkede demokrasi ve adalet yok kamu emekçileri hâlâ talepleriyle alanlardalar.
 
Ama bence en önemlisi kim biliyor musunuz? İşçiler… evet işçiler çünkü işçiler çok daha fazlasını gördü bu ülkede… hem de dilleri ve dinleri için değil. Sırf alt tabaka olarak görüldükleri için. Şimdi evet Kürtler ve Alevilerde çok çekti. Hatta bana sorarsanız bu ülkede çözülmesi gereken ilk sorun kürt sorunu. Çünkü bu sorun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmedikçe bu ülkede kimse özgür değildir. Olamaz da… Evet işçilere dönelim bence. Hepimiz biliyoruz ki daha kaç gün geçti “Grizu patlaması” dedikleri işçi cinayetlerinin üzerinden. Tuzla’da hâlâ işçiler katledilmekte. TEKEL’in, Çemen’in, Diyarbakır Tuğla İşçileri’nin sloganları hâlâ kulaklarımızda. İşçi sınıfı hem bütün halkları, bütün inanışları hem de aynı zamanda biz eşcinselleri içinde bulundurduğu için önemli bence. Daha kapsayıcı yani. Hem bu düzeni değiştirebilecek tek sınıf da o! Çünkü üretim şartları gereği bizi sömüren ve yok sayan zihniyetle direk karşı karşıya sadece işçiler gelmekte. Bizler hep dolaylı yollardan etkilenmekteyiz kapitalizmin vahşiliğinden. Şunu unutmamalı bence bu düzen değişmedikçe ne Kürtler ne Aleviler ne de eşcinseller özgür olamazlar. Çünkü bu dünyada özgür olmayan bir tek insan varsa kimse özgür değildir.
 
Ben dilimi ve dinimi istediğim gibi yaşamadıktan sonra erkek arkadaşımla sokağın ortasında seks yapmışım kimse karışmamış bir önemi yok benim için. Ya da bir işçi 18 saat çalışıp alın teri sömürülürken ben bedenimi ve kimliğimi istediğim kadar açıklayabileyim herkese ne anlamı var ki? Ne mi yapmalı? Bu mudur sorunuz? Ben söyleyeyim öyleyse. Bence marjinalleşip kendimizi ötekileştirmeyi bırakmalı mesela. Mesela hormonlu domates’i öyle herkese vermemeli. Mesela sadece 1 Mayıs’ta değil her an alanlarda olmalı. Ya da ne bileyim mesela tek aşına bir dernek olarak hareket etmeyi bırakmalı bence. Çünkü politik net bir zeminimiz olmalı bizi burada birleştiren tek şey eşcinsellik olmamalı mesela. Yani her yerde her zaman sırf bunu bağırmadan da bir çok şey değişebilir. Bunu görmeliyiz. Yeri gelince kimliğimizden utanacak değiliz ya söyleriz. Ki yeri geldiğinde zaten söylüyoruz ama direk bununla gidince onlar bizden kaçıyor biz de onlara hormonlu domates atıyoruz. Bence bu domatesleri biz hak ediyoruz. Zaten genel geçer bir mantık varken biz nasıl hareket ediyoruz. Mesela işçi basınına niye yönelmiyoruz biz. Sadece eşcinsel işçilerin değil tüm işçilerin sesini duyurabildiği bir basın organını neden yaratmıyoruz ki? Unutmayalım biz böyle herkese hormonlu domates dağıtırsak yakında ayın da, yılın da, yüzyılın da madisi olmayı hak edeceğiz.
 
Yanlış anlamayın ben size kimliğimizden vazgeçelim taleplerimizi erteleyelim demiyorum. Bu TKP mantığıdır. Yani şunu söylemek gibi. “devrim olsun kürt sorunu da alevi sorunu da çözülür” bu başka bir şeye hizmettir. Benim söylediğimse şu artık sadece eşcinsel olmadığımızı anlamalıyız. Evet biliyorum sendikalarla ilgili falan bir kitap çıktı bilmem ne? Bir sürü şey yazdık çizdik. Ama işte bu sorun da! Sadece yazıp çiziyoruz. Ne bileyim niyetten dışarıda olarak 1 Mayıs alanına dalarken sırf reklam için oradaymışız gibi bir görüntü veriyoruz. Çünkü direnişler ve grevler boyunca adam akıllı hiç bir şey yapmadık ki eşcinseller olarak. Bunu görmeliyiz bence. Bence derneklerimizden temsilciler barış annelerini barış çadırlarını ziyaret etmeli mücadelenin önemini anladığımızı anlatmalı mesela. Ya da direnişlerin sürdüğü dönemlerde de olsa gerçekten anlamda bir destek verilmeli. Kabul edelim ki kendi işlerimiz dışındaki her şeyi biraz göstermelik yapmakta kendimizi öteki olarak tanımlamaktayız. Oysa iz öteki filan değiliz. Ama biz o hale getiriyoruz. Zaten yeteri kadar ezilirken bir de kendimizi yalnızlaştırmaktan geri durmuyoruz. Bu doğru değil! Artık kendimizi eleştirip bir şeyler yapmalıyız. Dışarıda binlerce eşcinsel var. Biz onlara bile ulaşamıyoruz. Çünkü taleplerimiz sadece eşcinsellik üzerine. Tabii ki bunlar bizim öncelikli taleplerimiz olacaktır. Ama artık değişmeliyiz. Güya bayraklarımızda her renk var ama hayır bence tek rengiz sadece eşcinseller var o bayraklarda. Kürtler yok mesela Aleviler de. En önemlisi hepimizin hayatın bir kısmında ya da tamamında içinde bulunduğumuz işçi sınıfı yok o bayraklarda. Köylüler yok. Yani hayatı yaratan orak çekiç yoksa bence o bayrağı indirin dalgalanmasın. Çünkü sınıf kurtuluşu yoksa hepimiz tutsağız. Ve hep ötekiyiz…
 

Etiketler: yaşam
İstihdam