02/07/2013 | Yazar: Kaos GL
Adı tam konulmuş bir hükümet yapısının olmayışı, bununla birlikte yazılı anayasal bir düzenden uzak oluşumuzun yeni bir dini bağlam ile birleşmesi, LGBT’lere sadece şiddet sunuyor.

Adı tam konulmuş bir hükümet yapısının olmayışı, bununla birlikte yazılı anayasal bir düzenden uzak oluşumuzun yeni bir dini bağlam ile birleşmesi, LGBT’lere sadece şiddet sunuyor.
Tunus’un LGBT toplumu, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı her gün zorbalıkla karşı karşıya. Ülkedeki Ceza Yasası’na gore, eşcinsellik yasa dışı tanımlanıyor ve cezalandırılıyor. Tunus LGBT’lerinin durumlarına ve günlük yaşamlarına dair daha fazla bilgi edinmek için, insan hakları aktivisti Khouloud Mahdhaoui ile oturduk, konuştuk.
Tunus’taki LGBT’lerin hayatlarına dair genel bir resim çizer misin okuyucularımız için?
Eşcinsellik, yasalar nezdinde bir suç ve 3 yıla kadar hapis cezası var. LGBT’lerin günlük hayatları, “mücadele”den başka bir şekilde tarif edilemez. Yasaların yanında, LGBT’leri parmakla işaret eden sosyal, ahlaki, dini ve geleneksel “değer”lerden de bahsetmek gerekli. Anal testler, geyleri “anlamak” adına polisler ve doktorlar tarafından yapılan standart uygulamalar haline geldi. Lezbiyenler ise, rızası dışında evlendirilerek veya genellikle kendi ailelerinin ayarladığı toplu ve “düzeltici“ tecavüzler ile sözümona tedavi ediliyorlar. Gözaltılar, hemen hemen her zaman taciz ya da tecavüz vakaları ile sona eriyor. Eğer özetleyecek olursam, homofobinin, Tunus’ta kanunun ta kendisi olduğunu söyleyebilirim pekala.
“Arap Baharı” sürecinden sonra LGBT’lerin hayatının ne yönde değiştiğini anlatır mısın? Toplum LGBT’lere nasıl davranıyor ve kamu nezdinde açık LGBT’ler var mı?
Arap Baharı’ndan sonra, çok şey değişti. Öncesinde toplum yine homofobikti ancak dindar değildi. Şimdi İslamcılar göklere yükseldi; siyasetin, kamu hayatının ve Tunus sokaklarının İslamileştirilmesi tavan yaptı. Adı tam konulmuş bir hükümet yapısının olmayışı, bununla birlikte yazılı anayasal bir düzenden uzak oluşumuzun yeni bir dini bağlam ile birleşmesi, LGBT’lere sadece şiddet sunar durumda. İfşa, keyfi işten çıkarma, nefret suçları, taciz, siyasi ve dini liderlerin öldürmeye azmettirme sebepleriyle zaten katlanılamaz olan hayatlar, daha da acı verir oldu. Açık olanlar, ya memleketi çoktan terketti ya da Tunus’ta bir yerlerde yaşıyor durumda. Translar ise, bir yerlerde saklanmış, korku içinde bekliyor.
Lezbiyenlerin toplum ve yasalarca gördüğü muamele ile geylerin yüzleştiği muamele fark gösteriyor mu?
Yeni Anayasa yazıldığından beri, eşcinsellik Tunus’ta bir suç. Sanırım geyler lezbiyenlere kıyasla, sözkonusu polis şiddeti olduğunda, çok daha fazla acı ile yüzleşmek zorundalar; cinsel pratiklerinin “ıspatlanması“ amacıyla anal testlere maruz kaldıkları için. Lezbiyenler için ise, şayet “iş üstünde“ yakalanmadılarsa ya da onları ele veren fotoğraf ya da video bulundurmamışlarsa, ıspatlanacak bir şey zaten yok! Translara gelince, sahip oldukları bendenler, durdurulmaları ve suçlanmaları için başlıbaşına yeterli deliller…
“Eşcinsel bir evlat sahibi olmak, sadece çocuk adına değil, aile ve aile onuru adına da bir utanç kaynağı”
Ailelerin çocuklarına yönelik destek olma ya da tam tersi cezalandırma tavırlarına dair neler söyleyebilirsin?
Elbette çocuklarını farklılıklarıyla kabul eden aileler var; ancak bunlar nadir örnekler ve genellikle çocuklarının ülkeyi terketmelerini tercih ederler. Geri kalan örneklerin neredeyse tamamında ise, eşcinsel bir evlat sahibi olmak, sadece çocuk adına değil, aile ve aile onuru adına da bir utanç kaynağıdır. Geyler ölüm ile tehdit edilir ve genç yaşta kendilerini sokakta bulurlar; ya da oyunu kurallarıyla oynamaya zorlanırlar, saklanarak, yalan söyleyerek artık boğulur hale gelene kadar. Lezbiyenlere gelince, cinsel yönelimleri “ıspatlanmamışsa“, maskülen bile olsalar, problem yaşamayacaklar. Yaşadığımız böylesi ataerkil ve cinsiyetçi toplumda, kadın olduğu için zayıf olan bireyin, daha güçlü olması için erkeklere (çünkü erkekler hep güçlüdür!) benzemeye çalışması kadar normal bir şey olmadığını hepimiz biliriz! İfşa edilenler veya kendileri açılan lezbiyenler ise, bir hapis hayatı yaşamaya başlarlar, zorla evlendirilirler, bazen tecavüze uğrarlar, birkaç kişi tarafından “düzeltilmek“ ve “tedavi edilmek“ amacıyla.
Örgütünden, çalışmalarından, LGBT haklarını geliştirme adına harcadığınız emeklerin karşılaştığı zorluk ve risklerden bahseder misin biraz da?
Örgütüm "Chouf" (bu kelime, “izlemek” anlamına gelir), yatay örgütlenen bir yapıya sahip. Çoğunlukla kadınlar, lezbiyenler ve biseksüel kadınlar olarak örgütleniyoruz ve farklı planlarımız var. Mesleklerimizin getirdiği uzmanlıkları, örgütün çalışmalarına aktarmaya çalışıyoruz. Bazılarımız avukat, bu nedenle yasal çerçeve üzerine kafa yoruyoruz. Bazılarımız gazeteci, bu nedenle medyayı dönüştürmek gibi bir gayemiz var. Bireysel haklar üzerine eğitimler düzenliyoruz ve homofobik saldırıya maruz kalmışlara yasal ve psikolojik destek sunuyoruz. Fon verenimiz yok, kendi başımızın çaresine bakıyoruz; bu, çalışmalarımızın sınırlı olması anlamına geliyor elbette ancak yaptığımız işe gönülden inanıyoruz.
“Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ“a üye ülkelerde yaşayan LGBT’Lerin günlük hayatlarını öne çıkaracağın belgeselinden de bahseder misin?
Toplamda 19 ülke olmak üzere, Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ’ın üyesi ve birkaç farklı ülkenin dahil olduğu bir belgesel projemiz var. Cezayir, Tunus, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Iraq (vizemizin çıkmasını bekliyoruz hala!), Iran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, ve paramız olursa Filistin, Mısır ve Lübnan’ın belgeseli olacak bu. Ekibimiz iki kişi: Ben ve Nicolas Silva. Belgesel ise, homofobi, siyasi denge değişimleri ve dinci lobilerin LGBT’lerin hayatlarına etkisi. Kendi bütçemiz ile yürütüyoruz bu belgeseli; bu nedenle, yereldeki örgütler, söyleşi yapmak için aradığımız kişileri bulma ve fiziken belgeseli gerçekleştirme konularında destek sunacaklar. Bizim için en önemli meselelerden biri, söyleşi yapacağımız kişilerin kendilerini ana dillerinde ifade edebilmeleri; bu nedenle, arkadaş ağımızı bunun için de kullanacağız. Aynı zamanda “Özgür Zihinler için Köşeler“ isimli bir fotoğraf sergimiz var, neredeyse tüm bu ülkeleri gezecek olan. Belgesel Temmuz-Ekim arasında çekilecek ve sanırım gelecek yılın Şubat ayı gibi seyircinin karşısına çıkmaya hazır olacak.
Söyleşi: Bojana Vasić, lgbt-prava.ba
Çeviri: Nevin Öztop
Çeviri: Nevin Öztop
Etiketler: yaşam