08/10/2013 | Yazar: Kaos GL

İlk defa bir parçamın öcü olduğunu, kötü olduğunu algılıyordum, zihnimle o bölgem arasında iletişim başlamıştı.

Köyde İnterseks Bir Çocuk Olmak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Anadolu’da, Türkiye’nin herhangi bir köyünde interseks olmak nasıl bir şey bilir misiniz? Ben bilirim o acıları, lakaplar takılan bir çocuk olmayı, bir anneye sorulduğunda çektiği ahı. Bir zamanlar hiç Türkçe bilmeyen benden dinleyin.
 
Sanırım 5 veya 6 yaşındaydım, köyün birkaç kadını ve annemin beni tutup zorla yatırarak, ağlamalarım ve feryat figan çığlıklarım arasında birer doktor edasıyla apış arama bakıp ellediklerini, yorumlar yaptıklarını hatırlıyorum. “Bak şurada yeri belli. Açarlar Allah’ın izniyle” diyerek anneme teselli veriyorlardı. Annem de “Amin. İnşallah” diyerek minnettarlıkla katılıyordu onlara.
 
İlk defa bir parçamın öcü olduğunu, kötü olduğunu algılıyordum, zihnimle o bölgem arasında iletişim başlamıştı. Günlerce yaşlılardan korkarak uzak durdum. 1978 ilkbaharı.
 
Fiziksel yapımın güçlü olması tüm oyunları kazanmamı sağlıyordu. Bunu hazmedemeyen oyun arkadaşlarım bana onlarca lakap takarlardı. Bunlar Kürtçe art arda saydıkları, çoğunlukla hem kız hem oğlan olduğumu belirten, genital organlarımı da tarif eden lakaplardı. Delirecek gibi olurdum, o koroyu bırakıp eve koşar anneme söylerdim, annem onlara beddua okur beni överdi. “Onlar sana kurban olsun” derdi ve çoğu kez kavga ederdi onlarla.
 
Okul yaşım geldiğinde tam olarak öğrendim dışlanmışlığın ne olduğunu. İnsanlarla arama mesafe koymayı öğrendim ve o zaman başladım kendimle dertleşmeye. Okullar açılıyordu, yaşıtlarımın okul ihtiyaçları alınmıştı, bana gösteriyorlardı. Köy meydanından eve hızla koşmuştum; evde babam, annem ve abim vardı. Nefes nefese benim okul ihtiyaçlarımın ne zaman alınacağını sordum. Bir sessizlik oldu ve annemin tam anlamasam da “Gitsin okula” dediğini duyar gibi oldum. Babam benim yüzüme hiç bakmadan hışımla anneme “Homurdayıp durma. Üç köyün çocukları aynı okula geliyor, her gün eve bir sorunla gelir, çocuklar buna rahat mı verir sanki. Üşüşürler başına, temelli rezil mi olalım,” dedi. Annemin cevaben “Kendilerine baksınlar. Benim çocuğumun bir şeyi yok” dediğini hatırlıyorum. Abim babamı destekledi ve okula gönderilmemem gerektiğini savundu. Bana tiksinerek bakıp ”Defol git. Okul mokul yok,” diye söylendi. Beni itip hızla bir tokat indirdi ve beni yere yapıştırdı. Söz sahibiydi artık, ne de olsa düğününe bir hafta kalmıştı. Bir yandan da sıkı sıkı tembihledi, “Öğretmenler köyden geçerken sakın görünme, saklan. Yoksa alırım ayağımın altına!” Bana tamam abi demek düşerdi. Yalnız o mu, fabrikaya işçi taşıyan kamyonlar vardı, onları gördüğümde de mutlaka saklanırdım; çünkü onlar da bana meşhur lakaplarımla bağırırlardı. Her sabah, her akşam, benim öldüğüm saatlerdi bunlar.
 
Yılmadım çünkü hepsinden akıllı ve güçlüydüm. Sabahları annem azığımı verirdi, köyün yakınındaki otlaklara mallarımızı götürür otlatırdım. Orada yaşıtlarımı sıraya koymuştum her gün biri okulda ne öğrenmişse bana öğretecekti. Behiye, Şevket, Satı, Fatma… Tüm harfleri, sayıları, derken okumayı öğrenmiştim. Ama bu çok uzun sürmedi hepsi beni ailelerine şikâyet etti, onlar da bizim kapıya dayandı, olan yine anneme oldu.
 
Her yönden ailenin utanç kaynağı, saklanması gereken öcüsüydüm. Söz konusu para olunca hiç utanmadılar ama. Özelikle abim 10 yaşımdayken beni beraberinde tuğla fabrikasına işe götürdü. Tembihler burada da sürdü; “Kimseyle konuşma. Bir şey derlerse bize söyle ve kimseyi dövme”. Uzun boylu ve güçlü olduğum için fabrikanın her alanında iş veriyorlardı ve her işi başarıyla tamamlıyordum. İnsanlar çalışırken pek benimle uğraşmıyordu. Pratik olmamla herkesin takdirini kazanıyordum. TV almıştık, bu sayede çok güzel Türkçe konuşmayı öğrendim. Akşamları bizi taşıyan işçi servisi şehir merkezinde üç dört dakika dururdu ve ben hemen atlar Güneş, Cumhuriyet veya Bulvar gazetesi, hangisini bulursam alırdım. Bunu servisteki bazıları gülerek karşılar, bazıları takdir ederdi. Hepsi benim okula hiç gitmediğimi biliyordu; ama gidenler benim kadar okumayı beceremezdi. Sevgili abim benim üzerimde hükmü azaldıkça daha da agresif kararlar aldı, gazete almak yasaklandı. Dert değil, ben de kitap aldım. Ne bulduysam okumaya devam ettim.
 
Bunlar benim 12 yaşıma kadar köyde yaşadıklarım. Umarım yakında hayatımın diğer safhalarını da paylaşacağım.
 

Etiketler: yaşam
İstihdam