19/10/2012 | Yazar: Kaos GL

Kürt siyasi mahpusların 12 Eylül gününden bu yana sürdürdüğü süresiz dönüşümsüz açlık grevi 38. gününde devam ediyor.

Kürt siyasi mahpusların 12 Eylül gününden bu yana sürdürdüğü süresiz dönüşümsüz açlık grevi 38. gününde devam ediyor.
 
Açlık grevindekiler kanın durması, barışçıl bir çözümde somut adımlar atılabilmesi için Abdullah Öcalan’a uygulanan yoğun tecrit’in (yalıtılmışlığın, izolasyonun) kaldırılmasını talep ediyorlar.
 
Barış Meclisi’nden çağrı
 
Türkiye Barış Meclisi bir açıklama yaparak 12 Eylül’de başlayan açlık grevlerinin artık insanların hayatlarını tehdit eden sınıra ulaştığına dikkat çekti.
 
Barış Meclisi’nin açıklaması şöyle: “Açlık grevi yapan tutukluların temel taleplerinden biri, İmralı Özel Cezaevi’nde 450 gündür tecrit ve görüş yasağı uygulanan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın barış ve Kürt sorununun demokratik, adil çözümü ve barış konusunda işlevini yerine getirmesinin zeminin ve olanaklarının yaratılması, sağlık koşullarının iyileştirilmesidir. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çatışmaların durdurulması ve Kürt sorununun çözümü konusunda önemli ve işlev ve rolle sahip olduğu, Oslo görüşmeleri diye tanımlanan süreçte çok açık görüldü.”
“Başbakan’ın iki cümle etmesi bile bu hayatları kurtarabilir”

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde konuyla ilgili önceki gün bir basın toplantısı düzenledi. 
İHD’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, “Başbakan’ın iki cümle etmesi bile bu hayatları kurtarabilir” dedi.

1996 ve 2000 yıllarındaki ölüm oruçlarında arabulucu heyette yer alan eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu ise taleplerin tartışılabileceğini, ancak hâlâ bu ülkede siyasi bir talep için insanların bedenlerini ortaya koymak zorunda kaldığını söyledi. “Bu siyasi taleplerin ölüm oruçlarıyla ifade ediliyor olması, demokrasi açısından nerede olduğumuzu gösteriyor” diye konuştu.

Açlık grevinde kritik aşama gelindiğine Bekaroğlu da dikkat çekti. Prof. Dr. Gençay Gürsoy da, bir hekim olarak açlık grevi ya da ölüm orucu eylemini olumlu karşılamadığını belirtti, “ancak, gelin görün ki, bu ülkede çaresi tek ifade aracı hayatını ortaya koymak olan çok sayıda insan var, giderek de sayıları artıyor. Hayatınızı ortaya koyarak bir duyarlılık talebinde bulunuyorsunuz. Ancak bu ülkede insan hayatının bedelini çok iyi biliyoruz. İşte, Uludere ortada” dedi. 

Avukat Filiz Kerestecioğlu, tutukluların taleplerinin bir halkın siyasi talepleri olduğunu söyledi. "Her evde bir adalet mağduru var ve ülke tutuklu bir ülke haline geldi" diyen Kerestecioğlu, şöyle konuştu: “Düşünce ve ifade özgürlüğü olmadan yaşam hakkı söz konusu olamaz. Maalesef insanlar, ifade özgürlüğünü kullanamadıkları için yaşamlarını ortaya koyuyorlar. Elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Çözümler aslında çok yakında.”

“Son aşamaya tıp dilinde “Wernicke-Korsakof” deniyor. Siz “yaşayan ölü” diye anlayın…”

Aydın Engin, T24’deki köşesinde açlık grevinde kritik eşiğin aşılmasıyla ortaya çıkacak durumu yazdı:
 
“Birazı kişisel deneyimlerimden, çoğu dolaysız tanıklıklarımdan aktaracağım:
Mide adeta kurur. Aynaya bakmamaya çabalarsın, çünkü gözlerin her gün biraz daha “çukura” inmektedir. Unutkanlık, sözcükleri bulamama ilk belirtilerdir. Bir süre sonra ağızda hafiften hafiften bir anason kokusu duyulmaya başlar. Önce sadece sen duyarsın, sonra yanındakiler de…
Anason kokusu geri dönüşsüz aşamaya yaklaşmanın en somut kanıtıdır.
Yaşamaya devam edersin. Ama eriyerek.
Son aşamaya tıp dilinde “Wernicke-Korsakof” deniyor. Siz “yaşayan ölü” diye anlayın…
Binlerce Kürt tutuklu ve hükümlü ülkenin dört bir yanındaki hapishanelerde açlık grevinin 36. gününü tamam ettiler. Bugün 37. gün.
Ne istiyorlar peki?
O kadar yalın ki!
Bir: Kanın durması, barışçıl bir çözümde somut adımlar atılabilmesi için Abdullah Öcalan’a uygulanan yoğun tecrit’in (yalıtılmışlığın, izolasyonun) kaldırılması.
İki: Mahkemelerde Kürtçe savunma hakkının tanınması…
Bu kadar. Evet bu kadar!”

Etiketler: insan hakları
İstihdam