22/07/2019 | Yazar: Kaos GL

“Bir devlet kurumunun yaradılışa aykırı oldukları ve fıtrata uymadıkları gerekçesiyle açık bir şekilde nefret söylemi ile hedef göstermesi, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamaktır.”

Lambdaistanbul: Diyanet, LGBTİ+’ları hedef gösterdi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Bir devlet kurumunun yaradılışa aykırı oldukları ve fıtrata uymadıkları gerekçesiyle açık bir şekilde nefret söylemi ile hedef göstermesi, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamaktır.”

Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma hutbesindeki ayrımcılık ve nefrete ilişkin basın açıklaması yayınladı.

Lambdaistanbul, 5 Temmuz’da ülke genelinde okunan Cuma hutbesinde LGBTİ+’ların hedef alınmasına ilişkin şu açıklamayı yaptı:

5 Temmuz 2019 günü Diyanet İşleri Müdürlüğü’nün ülke genelinde okunan Cuma hutbesinde yer alan nefret ve ayrımcılık dolu ifadelerle LGBTİ+’lar nefret suçlarının hedefi haline getirilmekte ve aynı söylemin dayattığı ‘makbul’ kadınlık ve erkeklik rolüne uymayanlar da marjinalleştirilip ötekileştirilmektedir.

Bir süre önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları tehdit olarak gördüğünü açıklaması ve sonrasında da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın annelik ve babalıktan ‘vazgeçenleri’ yaradılışa aykırı olan sapkınlar olarak nitelendirmesi, toplum için tehlike oluşturduklarını ifade etmesi; bireyleri, inşa edildiği biçimiyle kutsallaştırılan aile kurgusunun sınırları içinde yaşamaya zorlamaktadır. Bu bağlamda kadın ve erkeğin birbiri için yaratıldıkları ve var oldukları miti, ikili cinsiyet sistemini pekiştirmekle birlikte kadını da erkeğin ötekisi kılmaktadır.

Bir devlet kurumunun yaradılışa aykırı oldukları ve fıtrata uymadıkları gerekçesiyle açık bir şekilde nefret söylemi ile hedef göstermesi, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamaktır. Bunu düzenleyen TCK’nın 216. maddesine göre bu açıklamaları yapanlar, ’kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkması’ halinde suç işlemiş olacaklardır. Bu açıklamalarda faillerin ‘tahrik’ amacı güttüğü açıktır.

Dini referansların kişisel yorumları bireyler için zaten bağlayıcı olamaz. Öte yandan bu ifadeler İslam dinini benimseyen LGBTİ+’ları da aşağılamakta ve dışlamaktadır. Bu nefret dolu ve ayrımcı yorumlar, demokrasinin çoğulculuk boyutunu tamamen görmezden gelen bir şekilde, seçilmiş merkezi yönetime bağlı Diyanet İşleri Müdürlüğü tarafından sahiplenilmektedir. Hem seçmen hem vergi mükellefi olan LGBTİ+’lar, çalışma, barınma, hatta yaşama gibi temel anayasal hakların ihlaline yol açacak şekilde hedef gösterilmektedir.

Toplumsal bağları kuran, bir arada yaşama kültürünü oluşturan şey renklerimiz, çeşitliliğimiz ve kendiliğimiz midir, yoksa susturularak inşa edilmiş, devlet kurumlarının tahakkümüyle öğrenilmiş cis-hetero sözleşmesi midir? (Cis-hetero sözleşmesi; kısaca doğumda atanan cinsiyetin ve heteroseksüel yönelimin norm olarak kabul edildiği ve dayatıldığı kurallar bütünü olarak ifade edilebilir.) Bir varoluş biçimini bir başkasının karşısında konumlandırarak üretilen politikanın, nefreti ve ayrımcılığı pekiştirerek toplumsal bağları zayıflattığı açıktır.

Sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği toplumun her bireyini yasalar önünde eşit kılmanın yanında, dezavantajlı grupların görünmezliğinin önüne geçmek; istihdam, güvenlik ve sağlığa erişimde de destek olmaktır. Yasa uygulayıcıları ve devlet kurumları; alınan kararlarda, yürütmedeki uygulamalarda ve söylemlerinde uluslararası anlaşmalarda taahhüt ettiklerini yerine getirmelidir. (İstanbul Sözleşmesinin Ayrımcılığı düzenleyen 4. maddesine göre kişinin, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimine göre ayrımcılığa maruz bırakılamayacağı taahhüt edilmektedir.)

Bizler, ‘kadın’ olduğumuz için ya da kadın atandığımız için maruz bırakıldıklarımızdan dolayı, öngördüğünüz sınırlarda ‘erkek’ olmadığımız ya da erkek atayamadığınız için ya da Diyanet’in de hutbesinde bahsettiği gibi bazılarımızın ‘cinsiyetsiz’ olması nedeniyle ya da çok cinsiyetli olması, akışkan cinsiyetli olması veya cinsiyet kimliğini tanımlamak zorunda bırakılması nedeniyle maruz bırakıldıklarımızdan dolayı ötekileştirilmekteyiz.

Çeşitliliğimiz ve varoluşumuz dolayısıyla bizlerin ayrımcılığa maruz bırakılamayacağını taahhüt eden yasaların ve uluslararası sözleşmelerin varlığını hatırlatıyor, halkı cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli kin ve düşmanlığa tahrik etmenin suç oluşturduğunu bir kez daha belirtiyor ve ayrımcılık karşıtı yasaların devlet kurumları ve bakanlar için de bağlayıcı olduğunu hatırlatıyoruz.

 


Etiketler: yaşam, din/inanç
nefret