16/01/2012 | Yazar: Kaos GL

Şunun şurasında üç gün sonra on binlerce kişinin ‘Hepimiz Hrant’ız!’ diye slogan atacağı bu topraklarda, efsane olmaya endeksli bir kimliksizliği artık kimsenin midesi ve vicdanı kaldıramayacaktır.

Lefter: Bayrağa Sarılı Bir Kimliksizliğin Simgesi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Şunun şurasında üç gün sonra on binlerce kişinin “Hepimiz Hrant’ız!” diye slogan atacağı bu topraklarda, efsane olmaya endeksli bir kimliksizliği artık kimsenin midesi ve vicdanı kaldıramayacaktır.

Cemal Atila yazdı

Türkiye futbol tarihinin ünlü şahsiyetlerinden biri olan Lefter Küçükantoniadis’in vefatı medya ve toplumun büyük bir kısmı tarafından “efsanenin ölümü” olarak adlandırıldı.

Futbola hiç ilgim yok; hatta çağımızda, dünya ölçeğinde berbat bir vandalizm kültürünü yaydığı için epeyce de antipati duyarım. Fakat bu yaşlı futbolcunun ölümü nedense ilgimi çekti. Tersinden ilgimi çekti ama. Allandıra ballandıra anlatılan bu efsanenin nasıl mümkün olabildiğini, nelere mal olduğunu düşündüm. Ve düşündükçe de kapkara bir kasvet çöktü üzerime. Çünkü Lefter efsanesi, Türk resmi devlet ideolojisinin uyguladığı asimilasyon, inkâr ve kimliksizleştirme uygulamalarının başarılı bir eseri olarak göründü gözüme.

Bir Rum olan Lefteris Antoniadis (Λευτέρης Αντωνιάδης) hiçbir zaman bu kimliğiyle anılmadı. Ne kendisi bunu denedi ne de başkaları. Olsa olsa bazen “Rum-kökenli Türk futbolcu” olarak adı geçti. Bu ünlü “kökenli” lafı Türkiye’de anahtar bir kelimedir. Türk olmayan birini Türklük potasında eriten öylesine sihirli bir sözcüktür ki bu, duyan kişide, hani eskiden böyle farklı etnik gruplar varmış ama, artık onlar yok, Türk var duygusu yaratır. Onun için her gün bolca duyarız; Rum-kökenli, Ermeni-kökenli, Kürt-kökenli vatandaşlarımız teranesini. Ama nedense hiç Türk-kökenli vatandaşımıza rastlamayız…
 
İşte Lefter de armut kökünden türetilmiş bir elma kimliğiyle var oldu bu topraklarda. Rumluğundan tamamen arınarak var olabildi. Mensubu olduğu kültürden kendisini soyutlayarak var oldu. Ve şöhret basamaklarında tırmandıkça, kendi öz değerlerine yabancılaşması daha da hızlandı. Türk milli formasıyla dünya stadyumlarında yüz binlerce kişinin karşısına çıkarken, Türklük adına kendi halkına, hatta bizzat kendi ailesine yapılan zulüm karşısında hiçbir zaman tek laf etmedi. Sahip olduğu etkin kimliği ve imkânları asla kendi halkının lehine kullanmadı. Tam tersine, Lefter efsanesi yayıldıkça, Rum trajedisinin üstü daha koyu bir karanlıkla örtüldü.
 
Mantık insana, “peki ama, Lefter tek başına ne yapabilirdi ki?” dedirtiyor. Tarih ise “isteseydi, çok şey yapabilirdi” dedirterek, madalya törenlerinde yumruklarını havaya kaldırarak özgürlük mücadelesinin fitilini ateşleyen Amerikalı siyah sporcuları hatırlatıyor. Bunun elbette kişisel bir bedeli olacaktı; belki Lefter efsanesi hiç doğmayacak ya da çabucak söndürülecekti. Ama Lefter’in de bir mensubu olduğu Türkiye Rum toplumunun kaderi farklı olabilirdi. Lefter tam da “Türk futbolunun efsanesi” olarak şöhreti doruğa çıktığı dönemde aynı zamanda “Rum toplumunun öncüsü” olmayı seçseydi, şüphesiz çok şey değişirdi. Ne yazık ki bunu yapmadı. Hatta en hafif, en tehlikesiz çabalardan bile imtina etti. Belki çekindi, göze alamadı. Belki şanını ve şöhretini halkından daha çok önemsedi. Bilemiyoruz.
 
Ama şunu biliyoruz. Bu ülkede efsane ya da kayda değer herhangi bir şey olma niyetindeysen, öncelikle özgünlüklerinden, aidiyetlerinden vazgeçmek zorundasın. Mensubu olduğun etnik, dinsel, siyasal veya kültürel grubu sel götürse, sesini çıkarmamak zorundasın. Aidiyetlerinin sendeki izlerini tümüyle kazımak zorundasın. Farklı bir etnik ya da dinsel gruba mensup olma gibi bir falson varsa, “kökenli-vatandaş” kimliğine sımsıkı sarılmalısın. Mensubu olduğun etnik gruba her gün medyadan küfür edildiğinde, sessiz kalmalı, hiç üstüne alınmamalısın.
 
Bu sessizlik, köksüzlük ve kimliksizlik sınavını başarıyla geçersen, o zaman devletin ve sistemin bütün kapıları sana açılır. Başarılı da olursun, efsane de olursun. Sadece bilumum devlet erkânı değil, sistemin sağdan ve soldan tüm bekçileri seni el üstünde tutarlar ve öldüğünde başbakan tarafından uğurlanırsın.
 
Lefter’inki işte bu türden bir efsaneydi. Ve “efsanenin ölümü” konusunda hemfikirim. Hatta “son efsanenin ölümü” bile denilebilir. Çünkü, şunun şurasında üç gün sonra on binlerce kişinin “Hepimiz Hrant’ız!” diye slogan atacağı bu topraklarda, efsane olmaya endeksli bir kimliksizliği artık kimsenin midesi ve vicdanı kaldıramayacaktır. (Geoaktif)

Etiketler: yaşam, spor
İstihdam