05/12/2023 | Yazar: Ali Erol

Kasım ayı gökkuşağı “köşe”lerini T24, Evrensel, Duvar, Tele1 ve BirGün yazarlarından derledik.

LGBTİ+’lar için 2023 Kasım ayı gökkuşağı “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Cumhuriyet’in 100. yılında, Türkiye’nin eşit ve özgür bir toplum olmadığını söyleyen T24 yazarı Rıza Türmen, “eşit ve özgür bir toplum için amaç, eşitliği renklendirmek olmalı” diyor.

Evrensel yazarı Şebnem Korur Fincancı, “cumhuru-halkları-kamusu kapı dışarı edilmiş bu cumhuriyete karşı” yazdı: “Özgür ve demokratik, ayrımcılıkların olmadığı...”

Duvar yazarı Fehim Taştekin, “vicdani ve ahlaki duruşun referanslarını kendi dini kalıplarıyla daraltmaya yeltenmenin Filistinlilere faydası” olmadığını yazdı.

Tele1 sitesi yazarı Demet Cengiz, “sizin sapkın dediğiniz LGBT bireyler sokakta Gazze için eylem yapıyor. Sizin katli vacip dedikleriniz Gazzelileri yaşatmak için haykırıyor” diye yazdı.

BirGün yazarı L. Doğan Tılıç, aşırı sağın yükselmesinden hareketle yazdı: “Kitlelerin zorlandığı her alanda bir alternatifin olduğunu göstermek, bunu sözde bırakmayıp yapmak ve başarmak zorundayız.”

BirGün yazarı Hayri Kozanoğlu, aşırı sağın küresel ölçekte ortaklaştığı noktalardan birinin, “homofobik ve transfobik bir söylemle ahlaki çöküntü iddiasını körüklemeleri” olduğunu yazdı.

Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan Kasım ayı pozitif “köşe”leri T24, Evrensel, Duvar, Tele1 ve BirGün yazarlarından derledik.

T24, Rıza Türmen: “Eşit ve özgür bir toplum için amaç, eşitliği renklendirmek olmalı”

T24 yazarı Rıza Türmen, “Cumhuriyet'in 100. yılı dersleri” başlıklı yazısında, “Cumhuriyet, her şeyden önce tahakküm ilişkilerinin sona erdirilmesi demek” diyor, Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamalarından hareketle ekliyor: “Cumhuriyet’in günümüzde geldiği noktaya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan pek yok. Oysa Cumhuriyet’in 100. yılı bize kendi kendimizle hesaplaşma olanağı sağlıyor. 100 yıl içinde yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı gözden geçirmek, buradan çıkaracağımız derslerle Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında neler yapmamız gerektiğini düşünmek fırsatını veriyor.”

“Cumhuriyet, her şeyden önce tahakküm ilişkilerinin sona erdirilmesi demek. Çoğunluğun azınlık üzerinde, bir etnik ya da dinsel grubun, başka bir etnik ya da dinsel grubun üzerinde, erkeğin, kadın üzerinde, heteroseksüelin eşcinsel üzerinde, ebeveynin çocuk üzerinde, zenginin yoksul üzerinde, sermayenin emekçi üzerinde, iktidarın muhalefet üzerinde tahakküm kurmaması demek.

Tahakkümden söz etmek için bir kişinin ya da grubun başka bir kişiye müdahale etme kapasitesine sahip olması yeterli. Bu müdahalelerin fiilen gerçekleşmesi gerekmez. Tahakküm, bir kişi ya da grubun kendi tercihlerini kontrolü altındaki kişi ya da grubun tercihleri yerine geçirmesi. Bunu keyfi bir biçimde yapabilmesi.”

“Günümüz Türkiyesi’nin eşit ve özgür bir toplum olmadığı ortada” diyen T24 yazarı Türmen, “Cumhuriyet, eşitlik ve özgürlük demek” diye devam ediyor: “Eşitlik, bütün haklar arasında bağlantı kurar. Özgürlük, eşitlikle birlikte değilse, tahakküme yol açabilir. O nedenle bir demokrasi hareketinde ya da devrimci bir harekette eşitlik ve özgürlüğün kaynaşması gerekir. Eşitlik, çoğulculukla birlikte ele alınmalıdır. Önemli olan farklılıkları ortadan kaldırarak eşitliği sağlamak değil. Amaç, farklılıkların korunduğu ve karşılıklı olarak tanındığı, birlikte var olduğu bir toplum yaratmak, eşitliği renklendirmek olmalı.”

Evrensel, Şebnem Korur Fincancı: “Cumhuru-halkları-kamusu kapı dışarı edilmiş bu cumhuriyete karşı...”

Evrensel yazarı Şebnem Korur Fincancı, “Kamusuz devlet mi devletsiz kamu mu?” başlıklı yazısında, “Cumhuriyetin yüz yılı geçmiş, ikinci yüzyıla adım atmışken en azından bu yüz yıllık devlet pratiğinin bizim sınırlı olanaklarımızın birikimi yanına dahi yanaşamadığını görmüştük ağır bir yıkıma tanıklık ettiğimiz depremler ve izleyen süreçte” hatırlatması yapıyor; “Devlet pratiğinin yüz yılını değerlendirme, cumhuriyet modelinin değerini gösterme çabası içinde olduğumuz günlerde” diyerek devam ediyor:

“Kamusuz devlet dayatmasına, bilinçli olarak, olan biteni kavrayan biçimde 60 yılına tanıklık ettiğim, son yıllarda hızla içi boşaltılmış, cumhuru-halkları-kamusu kapı dışarı edilmiş bu cumhuriyete karşı özgür ve demokratik, çok kültürlü çok dilli yurttaşlarının katılım ve denetimi ile özgürlüklerin garanti altına aldığı, ayrımcılıkların olmadığı, ötekileştirmelerden-cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, din, dil, ırk gibi- arındırılmış barış içinde yaşanabilir, tek mezhepli bir dini esas alan diyanet gibi bir kurum eliyle dinin resmileştirilmediği, bu resmi dinin ayrıcalık tanımlanmış sayısız tarikatla oluşturduğu iktidar odaklarının içine sızmasına olanak sağlamayan, insanlık değerlerinin temel alındığı, hakikatle yüzleşme becerisi olan, en azından bu yüz yılda yaşanan tüm hak ihlallerinin ortaya konduğu, sorumluların hesap vermesini ve onarım mekanizmalarının işletilebilmesini olanaklı kılan adaletli bir kamusal karar verme mekanizması, gündüzlerinde sömürülmediğimiz, gecelerinde aç yatmadığımız, sağlığın piyasalaştırılmadığı, hastalanmamızdan beslenmeyen, gerçek anlamıyla ayrımsız parasız sağlığa erişimi olanaklı kılan, yaşamlarımızı bir tüketim nesnesine dönüştürmeyen, bilimsel bilgi üretiminden beslenen eğitimin parasız ve ayrımsız erişilebilir olduğu bir hayatı kurabileceğimize dair son 40 yılında hakikat inşası için birlikte yürüdüğümüz yol ve mücadele arkadaşlarımla eylemci bir iyimserlikle...”

Duvar, Fehim Taştekin: “Vicdani ve ahlaki duruşun referanslarını kendi dini kalıplarıyla daraltmaya yeltenmenin Filistinlilere faydası yok”

Duvar yazarı Fehim Taştekin, “İslamcıların vicdanı yine Filistin’le imana gelirken…” başlıklı yazısında, “Türkiye’de ya da dışarıda kendi kimliğiyle özdeşleştirmediği sürece zulümlere ve haksızlıklara karşı sesini yükseltmeyen İslamcıların vicdanı bir kez daha Filistin’le imana geliverdi” diye yazdı, “Fakat bu sesin de Filistin’e bir faydası yok” diye ekledi.

“Siyasal İslamcıların vicdanı onlarca yıldır muhalifler hapishanelerde çürütülürken devrede olmadı. Çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri itilip kakılırken sustu. Ermeniler ve diğer dini azınlıklara güvercin tedirginliğinde bir yaşam reva görülürken umursamadı. Hrant Dink katledilip katilleri korunurken köreldi. Bu vicdan iktidar ve yandaşlarının kömür hırsı için madenciler ölürken, her yerde işçi cinayetleri katlanırken, emekçiler tekmelenirken, HES’lerle köy yaşamı yok edilirken, ormanlar maden şirketlerine peşkeş çekilirken devletten yana çalıştı. Bu vicdan kadınlar öldürülürken, eşcinsel bireyler aşağılanırken, üniversiteli gençlerin tepesine coplar inerken, cemaatlere ait yurt ve kurslarda çocuklara taciz skandalları patlak verirken yok oldu. 2016 darbe girişimi sonrası on binlerce insanın hayatı karartılırken, KHK’larla akademisyenler sokağa atılırken, yoksulluk, haksızlık ve adaletsizlikten insanlar intihara sürüklenirken köreldi. Kürtlerin çektikleri kuşaktan kuşağa değişmezken hiçbir hukuksuzluğu, cinayeti ve zorbalığı mesele etmedi.”

“AKP iktidarıyla birlikte kirlenen İslamcıların kendini göstermek için Filistin’i araçsallaştırması İsrail’den yana dönüşümde pay sahibi. Filistin direnişi solun omuzlarındayken İslamcıların davaya ilgisi Kudüs’ün kutsallığına dair söylemlerden ibaretti. İslamcı olmayan bir örgüt direnişin lokomotifi olsaydı acaba ne olurdu?

Vicdani ve ahlaki duruşun referanslarını kendi dini kalıplarıyla daraltmaya yeltenen hiçbir yorum ya da çıkışın Filistinlilere faydası yok. Aksine zarar veriyor.”

Tele1, Demet Cengiz: “Sizin katli vacip dedikleriniz Gazzelileri yaşatmak için haykırıyor”

Tele1 sitesi yazarı Demet Cengiz, “İsrail’i mi protesto ediyoruz bağcıyı mı dövüyoruz?” başlıklı yazısında, “Israrla birileri bunu din savaşlarına indirgemeye çalışsa da dünya kamuoyu ayakta çünkü orada bir insanlık dramı görüyor” diye yazdı ve devam etti: “Hatta size rağmen sizin için yürüyorlar. Sizin kafir, gavur dediğiniz Batı’da millet ayakta; sizin sapkın dediğiniz LGBT bireyler sokakta Gazze için eylem yapıyor. Sizin katli vacip dedikleriniz Gazzelileri yaşatmak için haykırıyor.”

Tele1 yazarı, ““Hamas’ın yaptığını biz de Türkiye’de yapmalıyız” diyerek açık açık iç savaş çağrısı yapan insanlar hedeflerine kimi koyuyorlar?” diye sordu ve ekledi: “Hamas’ın yaptığı neyi, kime yapacaksınız Türkiye’de?”

BirGün, L. Doğan Tılıç: “Kitlelerin zorlandığı her alanda bir alternatifin olduğunu göstermek, bunu sözde bırakmayıp yapmak ve başarmak zorundayız”

BirGün yazarı L. Doğan Tılıç, “Aşırı sağın hayaleti” başlıklı yazısında, “Şimdilerde sadece Avrupa’nın değil dünyanın üzerinde dolaşan hayaletin adı “aşırı sağ”” olduğunu hatırlatıyor; Arjantin ve Hollanda örneklerini veriyor.

“Aşırı sağın yükselmesinin ve dünyanın üzerinde çirkin bir hayalet olarak dolaşmasının gerisinde; kitlelerin yaşadığı derin ekonomik güvencesizlik, kültürel tehdit algısıyla beslenen milliyetçilik, göç ve mültecilik olgusuna karşı tepkiler, bunların sosyal medyanın yankı odalarında büyütülmesi, sağ popülist liderlerin siyasal kutuplaşmayı körüklemesi, güvenlik ve terör tehditleriyle kitlelerin korkutulması, yabancılar veya LGBTİ+ gruplar gibi “düşmanlar” yaratılması var.”

BirGün yazarı Tılıç, “kitleleri “bir şeylere karşı” harekete geçirmenin “bir şeyler için” harekete geçirmekten çok daha kolay olduğu zamanlardayız” diyor, “Aşırı sağın üzerinde yükseldiği her zeminde var olmak, onun argümanlarını boşa çıkararak kitleleri bir başka dünyanın mümkün olduğuna inandırmakta zorlanıyoruz” diye devam ederken, Evrensel yazarı Şebnem Korur Fincancı gibi, “eylemde iyimserlik”e dikkat çekiyor: “Zor ve tam da bu zorluk nedeniyle “eylemde iyimser” olmak zorundayız. Kitlelerin zorlandığı her alanda bir alternatifin olduğunu göstermek, bunu sözde bırakmayıp yapmak ve başarmak zorundayız. Bir başka dünyaya giden yolun ilk adımlarında bu çirkin hayaleti kovacak “sevimli bir hayalet” yaratmak var!”

BirGün, Hayri Kozanoğlu: “Aşırı sağ, homofobik ve transfobik bir söylemle ahlaki çöküntü iddiasını körüklüyor”

BirGün yazarı Hayri Kozanoğlu, “Ortaklıkları, farklılıklarıyla: Aşırı sağın yükselişi” başlıklı yazısında, “İtalya, Macaristan derken aşırı sağ halkaya Hollanda ve Arjantin de eklendi” diyor, “Tüm dünyada yükselen aşırı sağın ciddi farklılıklarına karşın üç ortak noktası öne çıkıyor: Göçmen karşıtlığı, homofobik söylemler, saldırgan tavırlar” diye ekliyor.

“Aşırı sağın ekonomik vizyonda, din vurgusunda ve jeopolitik yönelimlerde çok ciddi farklılıklarına karşın üç ortak noktası öne çıkıyor: Birincisi, büyük yer değiştirme (great replacement) teorisinin, yani yerli nüfusun göçmenler karşısında azınlığa düşmekte olduğu ırkçı tezinin bir versiyonuna inanmaları, bunun arkasında “küreselci” bir plan olduğu komplocu iddiasına prim vermeleri. İkincisi, homofobik ve transfobik bir söylemle ahlaki çöküntü iddiasını körüklemeleri, aile değerlerinin LGBT ideolojisiyle yıprandığı mitini yaymaları. Üçüncüsü, ırkçı-kapitalist düzene karşı tüm meydan okuyuşlara yönelik saldırgan bir tutum takınmaları, “woke” diye tabir ettikleri sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan tüm kişi ve hareketlere savaş açmaları.

Tüm bu berbat özelliklerin Türkiye’de de farklı öznelerle temsil edilen izdüşümleri bulunduğunu biliyoruz. Her birine karşı mücadele görevini ihmal etmememiz gerektiğini ise, bilmem söylemeye gerek var mı!”

***

LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…


Etiketler: medya
İstihdam