06/01/2022 | Yazar: Ali Erol
2021’in son ayında LGBTİ+’lar için gökkuşağı “köşe”leri Evrensel, BirGün, AynaHaber ve Cumhuriyet yazarlarından geldi
Gökkuşağının hakkını veren, LGBTİ+’lara (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) selamı esirgemeyen, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmayan, en azından homofobik ve transfobik nefret söylemlerinden medet ummayan 2021 Aralık ayı pozitif “köşe”leri Evrensel, BirGün, AynaHaber ve Cumhuriyet yazarlarından derledik.
Evrensel, M. Sinan Birdal: “Toplumsal cinsiyet eşitliği düşmanlığını karşılamak tüm demokrasi cephesinin sorumluluğudur”
Evrensel yazarı M. Sinan Birdal, 2021’in son ayı Aralık boyunca kaleme aldığı köşe yazılarında, hem BM ve sair uluslararası platformlarda hem de tek tek ülkeler dahilinde ortaya çıkan gerici koalisyonların kadınlara ve toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı sürdürdükleri amansız mücadelenin seyrini kaydetti.
Aralık ayının başında, “Bugünden geriye bakınca inanılmaz değil mi?” diye sorduğu “Küresel antifeminizm” başlıklı köşe yazısıyla başlayan Evrensel yazarı M. Sinan Birdal, 1995’ten Pekin Dünya kadın Konferansı’nı hatırlatıyor: “1995’te Pekin’de toplanan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı kadın hakları açısından bir dönüm noktası oluşturur. Konferansın sonuç bildirgesi kadınların ekonomik hayata katılımı, cinsellik ve üreme konusunda kadın özgürlüğü, medyada toplumsal cinsiyet stereotiplerinin ortadan kaldırılması, kadınların siyasete katılımının ve erkeklerin ücretlendirilmeyen bakım emeğine teşvik edilmesi konularında Birleşmiş Milletler (BM) üyesi devletlerin uzlaşmasını ve eyleme geçme iradesini ifade eder.”
Küresel gericiliğin yükselişine dikkat çeken Birdal, devam ediyor: “Kadın haklarının depolitizasyonu, yani kaba bir benzetmeyle “Kadınlar çiçektir ve çiçekler su isterler” yaklaşımı, nihayetinde küresel gericiliğin yükselişinin koşullarını hazırladı. Feminist hareket içindeki bölünmeleri sezinleyen aktörler kadınları ve aileyi koruma adına harekete geçtiler… “Yeni Muhafazakar Enternasyonal” hem BM ve sair uluslararası platformlarda hem de tek tek ülkeler dahilinde gerici koalisyonlar oluşturarak kadınlara karşı amansız bir mücadeleye girişmiş durumda. Hal böyleyken kadın hakları savunuculuğunu -yani feminizmi- küresel ve ulusötesi boyutlarıyla da düşünmek gerekiyor.”
Evrensel köşe yazarı, “Toplumsal cinsiyet karşıtlığı ve sağ popülizm” başlıklı yazısında, bir süredir adını feminizm ve LGBTİ+ düşmanlığıyla duyuran Polonya’yı çalışmalarının odağına alan iki Polonyalı yazar, Agnieszka Graff ve Elżbieta Korolczuk’un, 2010 yılından itibaren Avrupa’da yükselen toplumsal cinsiyet karşıtı kampanyaları ele almalarına değiniyor: “Graff ve Korolczuk’un kitabının benim açımdan en değerli yönü ise toplumsal cinsiyet düşmanlığına odaklanan çalışmalarda hakim yaklaşımı oluşturan “ters tepki” (backlash) argümanına alternatif bir açıklama üretme çabası. “Ters tepki” argümanı kısaca toplumsal cinsiyet karşıtlığının son otuz yıldan beri feministlerin ve LGBTİ+ hareketinin kazanımlarının doğurduğu muhafazakar tepkiden kaynaklandığını öne sürüyor. Argümanın çok basit ve kolay anlaşılır olması ve elbette feminizm ve LGBTİ+ hareketine çekinceyle bakan siyasi çıkarları gözetmesi yıllarca büyük bir popülerlik kazanmasına yol açtı. Elbette her siyasi hareket, her siyasi kazanım (hadi iyice klişeleşelim her etki) tepki doğuracaktır. Ancak “ters tepki” argümanı fizikten kimyadan sosyolojiye siyaset bilimine tarihyazımına çok çeşitli biçimlerde uygulanabilecek genellikte bir mantıksal önerme olduğundan kendi başına hiçbir şey açıklamamaktadır. Dahası “ters tepki” argümanı hak arayan insanlara tepki gelmesin diye hak aramaktan vazgeçmeyi önermeye kadar gidebilir.”
Evrensel yazarı Birdal, Agnieszka Graff ve Elżbieta Korolczuk’un Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Siyaset ve Popülizm adlı çalışmasını aktarmaya ve değerlendirmeye “Bir ideoloji olarak toplumsal cinsiyet karşıtlığı” başlıklı köşe yazısıyla devam etti: “Batı Avrupa’da toplumsal cinsiyet karşıtlığı eski aşırı sağcı, ırkçı hareketlerin güncellenmesine ve ana akımlaşmasına yardımcı olurken eski sosyalist ülkelerde Batı karşıtı bir milliyetçilik olarak ortaya çıkıyor. Ancak her iki durumda da toplumsal cinsiyet karşıtlığı neoliberalizmin yarattığı tahribattan kaynaklanan mağduriyet, kurbanlık duygularını seferber ediyor.”
Evrensel köşe yazarı, “Toplumsal cinsiyet karşıtlığının ekonomi politiği” başlıklı yazı ile devam ediyor: “Graff ve Korolczuk’un çalışmaları… kadın ve LGBTİ+ haklarına yönelik sağcı hamlelere dair kafa açıcı ipuçları sağlıyor. Yazarlara göre toplumsal cinsiyet karşıtı söylem en iyi neoliberalizmin sosyo-kültürel bir eleştirisi olarak anlaşılabilir. Popülist sağ, neoliberalizm kelimesini ağzına bile almaz, neoliberalizmin sosyo-ekonomik dinamiklerine asla değinmez. Adaletsizlik ve sömürüyü ifşa eden sosyo-ekonomik bir eleştiri yerine ahlak ve duyguyu önceleyen kültürel bir eleştiri sunar. Neoliberalizm yerine bireycilik veya tüketimcilik kavramlarını öne çıkarır, feministlerin vurguladığı bakım krizi yerine aile krizinden bahseder. Bu kültürel eleştiri içinde aile otoritenin (sağın diliyle “milletin”, “devletin”, “ahlakın”) yeniden ihya edildiği, onarıldığı, yeniden doğduğu bir kurum olarak yüceltilir… Sağ popülizmin kadın ve LGBTİ+ haklarını liberal elitlerin uluslararası bir komplosu olarak tanımlayarak kitlelerin duygularını seferber etme çabası özünde sosyalizmi tasfiye girişimidir. Tarihten bildiğimiz kadarıyla böyle girişimler tüm insanlık açısından büyük felaketlerle sonuçlanmıştır. Sağın bu hamlesinin nasıl karşılanacağı, ne gibi karşı hamlelerin yapılacağını düşünmek tüm demokrasi cephesi açısından ertelenemez bir sorumluluktur.”
Evrensel yazarı M. Sinan Brdal, “Güvencesizleşme ve toplumsal cinsiyet karşıtlığı” başlıklı köşe yazısıyla Aralık 2021’i kapıyor: “Toplumsal cinsiyet karşıtlığı ekmek kazanan erkek modelinin güvencesizleşmesinin suçunu feminizme yüklüyor. Böylece güvencesizliğin esas nedeni olan sosyal devletin çöküşü ve iş piyasasının esnekleştirilmesi gibi olgular hasıraltı ediliyor. “Ekmek kazanan aile babasına” esas darbeyi feminizmin değil neoliberalizmin vurduğunu gizliyor… Eşcinsel çiftlere, evli heteroseksüel çiftlere tanınan hakların tanınması süreci de eşitlik politikalarına karşı söylemlerin hedeflerinden biri haline geldi. 2011’de Almanya’da yaşayan 18 milyon evli çiftte sadece kadınların dörtte biri tam zamanlı çalışmaktaydı. Dolayısıyla eşcinsel çiftlerin evli heteroseksüel çiftlerin haklarına kavuşmaları çekirdek burjuva ailenin yapısına herhangi bir etkide bulunmuşa benzemiyor.”
BirGün, Turan Eser: “Devlet, cinsel yönelim ile cinsiyet kimliği nedeniyle uygulanan ayrımcılık ve şiddetin önünü kesmelidir”
BirGün yazarı Turan Eser, “İnsan hakları haftası ve artan hak ihlalleri” başlıklı köşe yazısında, 10 Aralık vesilesiyle, Dünya’da insan haklarını korumak ve hak ihlallerini önlemek amacıyla 73 yıl önce, yani 10 Aralık 1948 tarihinde yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni hatırlatıyor ve devam ediyor: “Farklı cinsel yönelimlere sahip insanlara yönelik şiddet, sokaklardaki saldırı, taciz ve önyargı halen devam etmektedir. Eşcinsellere ve Travestilere yönelik siyasi, hukuksal ve sosyal ayrımcılık toplumsal baskı mekanizmaları güçlendirmeye devam ediyor. İslamcı kesimlerin farklı cinsel yönelimi olan kişileri “hastalıklı” olarak damgalaması ise, bu baskıları daha da artırmaya devam ediyor. Eşcinsellik suç olmaktan çıkarılmalıdır ve cinsel yönelim ile cinsiyet kimliği nedeniyle uygulanan ayrımcılık ve şiddetin önünü devlet kesmelidir.”
AynaHaber, Aydın Aslan: “İnsan hakları kavramı … cinsiyet, cinsel yönelim, hiçbir ayrım gözetmeden kucaklayan bir genişliktedir”
Denizli yerel basınından AynaHaber köşe yazarı Aydın Aslan, “İnsan haklarıyla insandır” başlıklı yazısında, 10 Aralık vesilesiyle, “dil, din, ırk, renk ayrımı yapmadan bütün insanların temel haklarının beyan edildiği gün” diye yazdı ve devam etti: “İnsan hakları kavramı, insanlığın doğuşundan ölümüne dek tüm yaşam süreçlerini, din, dil, soy, cinsiyet, cinsel yönelim, hiçbir ayrım gözetmeden kucaklayan bir genişliktedir. Bu anlamda tüm insanların eşit ve özgür bir biçimde yaşadığı bir dünya yaratma umuduyla, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edildiği gün olan 10 Aralık İnsan Hakları Günü kutlu olsun.”
Cumhuriyet, Ergin Yıldızoğlu: “Boric, LGBTİ+’ların haklarını ve özgürlüklerini genişletmeyi vaat ediyor”
Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu, “Bazı ‘adamlar’ zor durumda” başlıklı köşe yazısında, “Macaristan’da nisan ayında yapılacak genel seçimlerde Orban’ın kaybetme olasılığı artıyor” diye yazarken, Orban’ın “LGBT düşmanı” politikasını da anıyor: “Tek adam rejimi inşa etmekte olan Orban bugün “liberal demokrasi dönemi bitti” diyor ama siyasette “liberal demokrat” safta başlamıştı. İlk başbakanlığı döneminde (1998-2002) sıradan bir muhafazakâr siyasetçi görünümündeydi. Ancak 2010’da yeniden iktidara geldikten sonra, yargıyı kendi adamlarıyla doldurdu. Medyayı denetim altına aldı. Dinci (İslam ve Yahudi düşmanı), ırkçı ve LGBT düşmanı yoğun bir kültür savaşı başlattı. Devletin ekonomik kaynaklarını yandaşlarını zengin etmekte kullandı. Seçim sisteminde, Macaristan’ın parçalı muhalefetini daha da zayıflatacak değişiklikler yaptı. Devletin güvenlik güçlerini muhalefeti susturmak için kullandı.”
Cumhuriyet köşe yazarı Yıldızoğlu, “Şili’de umut” başlıklı Aralık ayının son haftasındaki yazısında ise “Şili’de sol ittifakın adayı Gabriel Boric kazanıp süreç olarak faşizmi kesintiye uğratsa da önünde sarp ve dolambaçlı bir yol olduğunu” yazdı: “Eskiyi, koyu Katolik, Pinochet, Bolsonaro ve Trump hayranı, LGBTİ+ düşmanı Kast temsil ediyordu… Boric ve onu destekleyen blok, sendikaları, kent emekçilerini, kent küçük burjuvazisini, öğrencileri ve ilerici entelijansiyayı, kadınları, LGBTİ+ bireyleri kapsayan bir söylem hattı geliştirmişti. Bu blok, Şili’de Pinochet rejiminin mirası neoliberalizme son verecek, yoksulların, emekçilerin çıkarlarına uygun halkçı, sosyal demokrat bir refah devleti oluşturmayı, işçi sınıfın yanı sıra dini-etnik grupların, kadınların, LGBTİ+ bireylerin haklarını ve özgürlüklerini genişletmeyi vaat ediyordu…”
Aralık ayı Cumhuriyet yazarlarından bir diğer isim Işıl Özgentürk, Şili seçimlerini “Hayatta Şililileri kıskanmak da varmış!” başlıklı köşe yazısıyla selamladı: “Peki, biz ne zaman geçmişle hesaplaşırken geleceği kurucağız? Kıskanırken öğrendiğim bir tek şey var: Bu ülkenin mağdurları, işçileri, tüm muhalefet partileri, sivil örgütlenmeleri, Marksistleri, Troçkistleri, komünistleri, feministleri, veganları, iklim aktivistleri, LGBTİ+ mensuplarıyla biz de bir birleşik cephe kurabiliriz.! Çok mu zor? Hayır, yeter ki geleceğe açık olalım!”
***
LGBTİ+’lara selamı esirgemeyen, en azından homofobik nefret söyleminden medet ummayan “köşe”leri okumaya devam edeceğiz: “Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır” nereye kadar…
Etiketler: insan hakları, medya