28/02/2014 | Yazar: Kaos GL

Olimpiyat tarihçisi Tony Scupham-Bilton’a göre 1928’den bu yana en az 170 LGBTİ sporcu Olimpiyatlarda yarışmış durumda.

LGBTİ Olimpiyatçıların Tarihi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) sporcuların uzun geçmişine rağmen, Soçi Kış Olimpiyat Oyunlarında ilk kez kimlikleri açık ve gururla, gündemin en üst sırasında yarışmalara katılmış durumdalar. Tam da bu yüzden, 2014 Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapan, LGBTİ toplumuna ve kurtuluş hareketine uzlaşmaz bir tavırla şiddet uygulayan Rusya’ya LGBTİ’lerin gündemin en üstlerinde olmasını sağladığı için teşekkür edebiliriz.
 
Dora Ratjen
 
Olimpiyatlar on yıllardır toplumsal adalet mücadelelerinden etkilenmekte: Bundan bir yüz yıl önce Olimpiyatlarda kadın sporculara eşitliği de savunan kadınların oy hakkı mücadelesinden;1968 Mexico City Olimpiyatlarında, Amerika’daki ırkçılığı protesto için podyumda siyah eldivenli yumruklarını yükselten John Carlos ve Tommie Smith’e ve de uyguladığı apartheid politikaları sebebiyle Güney Afrika’nın Olimpiyatlar’dan men edilişine bu örnekler sıralanabilir.
 
Rusya kabul etsin veya etmesin Soçi’de LGBTİ sporcular da olacak: Avustralyalı kar kayakçısı Belle Brockhoff, Hollandalı sürat patencisi Ireen Wüst ve Kanadalı sürat patencisi Anastasia Bucsis. Üstelik Soçi’de LGBTİ siyasetçiler de hazır bulunacak: Başkan Obama, Amerika’yı temsilen Billie Jean King, Brian Boitano ve Caitlin Cahow’u görevlendirdi. Üstelik bir önceki Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapan Vancouver belediye başkanı da evinde kalmayı ve kendisini temsilen bir geyi yollamayı tercih etti.
 
LGBTİ sporcuların Olimpiyatlardaki zengin geçmişine bu son eklenenlerin dışında LGBTİ Olimpiyat tarihçisi Tony Scupham-Bilton’a göre 1928’den bu yana en az 170 LGBTİ sporcu Olimpiyatlarda yarışmış durumda. 1928, genç Alman atlet Otto Peltzer’in ülkesi için parkura çıktığı tarihtir.
 
1920’lerde ülke ve dünya çapında orta mesafe koşuda rekorlar kırmış olan, tanındığı üzere "Tuhaf" Otto, Weimar Cumhuriyeti’nin spor yıldızlarından biriydi. İktidarı ele geçirdikleri 1933 yılında Nazi Partisi’ne katılmış olan Otto bütün başarısına rağmen ’28 ve ’32 Olimpiyatlarında madalyayı kaçırmış olsa da, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda kalabalıklar arasında ülkesinin altın madalya alışını  izledi.
 
Sorun şuydu: Altmış yılı aşkın süredir yürürlükte olan eşcinsellik karşıtı yasaları Naziler kadar merhametsizce icra eden başka bir hükümet olmamıştı. İşte bu yüzden, milli sporun övünç kaynağı ve hatta Nazi Partisi’nin bir üyesi olmasına rağmen Peltzer, genç erkek sporcularla cinsel ilişkiye girmek suçlamasıyla hüküm giyerek tutuklandı. On sekiz ay sonra, Berlin Olimpiyatları’ndan hemen bir kaç ay önce, tahliye olduğunda spor müsabakalarına dair bütün hayalleri alt üst olmuş olan Peltzer, İkinci Dünya Savaşı’nı pembe üçgen takmaya zorlandığı üniforması içinde toplama kamplarında geçirdi.
 
Peltzer’in ülkesi adına yarışmasının engellendiği, gamalı haç bayraklarıyla dolu Berlin Olimpiyatlarıysa bugün daha hâlâ uzlaşılamamış bir tartışmanın başlangıcına zemin hazırlamıştı.
 
***
 
1932’de anavatanı Polonya için yüz metre kısa mesafe dalında biri altın olmak üzere ile iki olimpiyat madalyası kazanmış olan Ohio’lu sporcu Stella Walsh, devrinin en gözde kadın atletlerinden biriydi. 1936’da, Missouri’de küçük bir çiftlikte yaşayan, on sekiz yaşında üstün zekalı bir kız olan Helen Stephens tarafından Berlin’de dövülene kadar da şöhretini korudu. Skandal sonrası Polonyalılar süratle Helen Stephens’in kadın kılığına girmiş bir erkek olduğuna dair karalamalarda bulundu.
 
Şimdilerde cinsiyetin kendisinin de mutlak olmadığı kabul görse de, cinsiyet tespiti testi de kesin ve mutlak bir fen dalı olmamıştı. On yıllar boyunca sporcular "yanlış cinsiyette" yarıştıkları iddiasına cevaben zorba beden muayenelerine katlanmak zorunda bırakıldılar. İşte Helen Stephens da böylesi çileli ve zorba bir sürece maruz bırakıldı ve nihayet "kadın" olduğu ispat ve kabul edilince Polonyalıların karalamaları son buldu. Oysa olan bitenin aksine esas olağan dışılık Walsh’ın kendi (toplumsal) cinsiyetindeydi. 1980’de, Cleveland sokaklarında bir soyguna tanık olduğu için öldürüldü ve otopside ortaya çıktı ki kendisi her iki cinsiyetin üreme organına da sahipti: ufacık bir penis ve testislerle beraber aşağıda açık ağızla bir er bezi torbası.
 
Elbette Berlin’de ikili cinsiyet rollerine uymayan tek olimpiyatçı Walsh değildi. Yüksek atlamada Nazi Almanyasının en büyük umudu Dora Ratjen de, ikili cinsiyet yapısıyla uyuşmayacak şekilde komplike bir üreme organıyla dünyaya gelmişti. Berlin’36 Oyunlarında yüksek atlamada dördüncülük kazanmış ve de 1938’de Dünya rekoru kırmış olmasına rağmen, o da transvestizmle suçlanarak Naziler tarafından tutuklanmıştı. Doktorların üreme organındaki komplikasyona bağlı olarak içgüdüsel bir kılık değiştirme eğilimi olduğuna kanaat etmeleriyle beraat etti.
 
ABD Ulusal Olimpiyat Komitesi başkanı Avery Brundage’in cinsiyet doğrulama testleri için talepleriyle bu ve benzeri durumların kesişmesi neticesinde, 1960’lara kadar şeklen de olsa yapılan cinsiyet doğrulama testleri Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından resmileştirilerek kurumsallaştırıldı. İçil erkek üreme organına sahip olduğu saptanan Avusturyalı alp disiplini kayakçısı Erika Schinegger, ile seks kromozomu mosaisizmi olarak bilinen kromozomsal duruma sahip Polonyalı koşucu Ewa Klobukowska cinsiyet doğrulama testinin ilk mağdurları arasında sayılabilir.
 
Geçtiğimiz altmış yıl boyunca, Uluslararası Olimpiyat Komitesi olabilecek en uygun cinsiyet doğrulama testini bulmak için uğraştı. Bu süre boyunca fazladan seks kromozomuyla ya da her iki cinsiyetin üreme organıyla dünyaya gelmiş olan sporcular da ikili cinsiyet batağına saplanmış spor müsabakalarından elenmiş, uzaklaştırılmış oldular.
 
Hâlihazırda kendisi hakkında belgesel film hazırlayan yapımcı Rob Lucas, “Stella Walsh ömrü boyunca bir kadın olarak yaşadı” diyor. “O da, ailesi de kendisini bir kadın olarak kabul etti ve ömrünün herhangi bir anında, hiçbir zaman erkek olarak yaşamadı. Toplumsal olarak, psikolojik olarak ve de spor müsabakalarında o, hep bir kadındı. Otopsiye göre hâlâ daha muğlak. Ufak bir penisi ve testisleri vardı var olmasına da, peki ama bu durumdan haksız bir çıkar elde etmiş miydi?”
 
Böyle bir durumu savunmak güç, her şey bir yana Walsh bir kadın tarafından dövülmüştü ve küçük de olsa testislere sahip olduğu halde Walsh kendisinin kadın olduğunu düşünüyordu - acaba bu "haksız çıkar" olmaz mıydı, zira öyle değilse basketbol yıldızı Shaquille O’Neal gibi boyu posu yerinde olan sporculara haksızlık olmaz mıydı? "Cevap bulmak kolay değil" diyor, hayatının büyük bir bölümünü LGBTİ sporcular üzerine yazarak geçiren yazar Patricia Nell Warren. "Bana öyle geliyor ki, bu durum akıllara cinsiyetler arasında cazip, kolay, açıkça anlaşılır bir ayrım olması gerektiğini getiriyor. Çok sayıda dindar/sağcı muhafazakâr mevcut çeşitliliği anlamayı reddediyor ve bulundukları yerden buralara bakmaya gönülsüzler. Doğuştan sahip olduğun üreme organına göre cinsiyetin belirlenmesi geleneğini korumak istiyorlar. Bu meselelerle ilgili literatüre dahi girmiş olan bilimsel araştırmaları inkâr ederek yaşıyorlar."
 
"Bunlara verilecek kolay cevaplar olduğundan emin değilim. Açıkçası, bu mevzu artık demode - sporcuların diledikleri hayatı yaşamalarını sağlayacak, seçkin sporcuların yarışmalarını engellemeyecek bir yol olmalı. Ve kesinlikle uzun zamandır sürdürülen verili durumdan yola çıkılmamalı."
 
***
 
Cinsiyetine ilişkin artan sorulardan sonra hayatı alt üst olan Güney Afrikalı orta mesafe koşucusu Caster Semenya en son mağdurdu. 2009’da parkuru uçuran atlet cinsiyet doğrulama testine tabi tutulmaya zorlandı ve bir yıl süreyle müsabakalardan men edildi. Resmi olarak açıklanmayan testin neticesine göre Semenya nihai olarak aklandı ve 2012 Londra Olimpiyatlarında 800 metrede gümüş madalyanın sahibi oldu.
 
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin cinsiyet politikaları şu anda testosteron seviyeleri ile sınırlı, ve sporcunun bedeninin hormonlara nasıl tepki verdiğine göre şekil alıyor. Ergenlik sonrası cinsiyet değiştirme ameliyatı olduğu takdirde hormon terapisi rejimine ihtiyaç duyan trans sporcularda bile Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin bu politikasına uyuluyor. 
 
Şu ana kadar hiçbir trans sporcu açıktan trans kimliğiyle Olimpiyatlar’da yarışmış değil - aslına bakılırsa 2012’de çekiç atmada Keelin Godsey neredeyse başaracaktı ama… Pan Amerikan Olimpiyat Oyunlarında ve bir evvelki Amerikan Olimpiyat Seçmeleri’nde yarışan Godsey, 2012 kadın seçmelerini – takımın sadece 11 inç gerisinde bir noktayla beşinci olarak bitirdi. Cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmediği ve testosteron almadığı için trans erkek sporcu Olimpiyatlar’da kadınlara karşı yarışacaktı.
 
"Bu politikalara sahip olmalarını ilerici bile buluyorum," diyor Godsey, "Hormonların istenilen seviyede olması gerektiğini düşünüyorum, bir sporcu olarak bunun önemli olduğu kanısındayım. Ama ayını zamanda, bu politikanın çağdışı olduğunu ve sporcuların ne niteliğini, ne de eşitliğini gözetmediğinin farkındayım. Ameliyatın bir zorunluluk olarak sunulmasını doğru bulmuyorum, zira ne sporcunun yeteneğinde herhangi bir değişikliğe sebep oluyor, ne de translar arasında yaygın olarak arzu edilen, ya da mali bakımdan karşılanabilen bir durum... Müsabakalara katılmamızı sağlamak adına diğer insanları yeterince güvende hissettirmek için göğüsleri ve cinsel organları değiştirmek zorunda oluşumuzu bir tür cinsiyet zabıtalığı olarak görüyorum. Bizden diğer insanların rahat ve güvende hissetmelerine yardımcı olmamızı istiyorlar, cinsiyetin az da olsa akışkan ve değişken oluşuna müsaade etmeyerek." 2012 elemelerinden beri Godsey, cinsel/bedensel geçiş sürecini tamamladı ve şu an erkeklere karşı yarışıyor.  
 
Başka pek çok alanda olduğu gibi Olimpiyatlar’da da LGBTİ hareketine kadınlar öncülük etmiş oldu. Lezbiyenler, Babe Didrikson Zaharias’tan başlayarak gelmiş geçmiş en başarılı sporcuların dahil edildiği ünlü LGBTİ Olimpiyat sporcularının uzun bir dökümünü oluşturdular. Adı ABD Haber Ajansı tarafından yüzyılın en iyi kadın sporcuları listesinde yer alan profesyonel golfçü Zaharias, 1932 Olimpiyatlar’ında ülkesine iki altın ve bir gümüş madalya getirmişti.
 
Yakın zamanlardaysa, 2004’te Olimpiyat kortlarına çıktıktan sonra açılan efsane tenisçi Martina Navratilova’dan bir kaç yıl sonra; Amerikalı futbol oyuncusu Megan Rapinoe de, herkese açıldıktan kısa bir süre sonra, 2012’de Londra Olimpiyatları’nda ülkesinin altın madalya kazanmasında etkili bir rol oynadı. Güney Afrikalı okçu Karen Hultzer de cesur bir adım atarak açık 23 sporcunun karşılaştığı Londra Olimpiyatlar’ında açıldı. Bunlardan 10’u yani yüzde kırkı madalya kazandılar, öyle ki eğer, LGBTİ sporcular bir ülke takımı oluştursaydı Güney Afrika, İrlanda ve Hindistan da dâhil olmak üzerek diğer 178 katılımcının toplam madalya sayısını kazanmış olacaktı – ki sadece açık sporcuların hesaba dâhil edilmesiyle. Zaten, Scupham-Bilton’un tespitine göre 170’ten fazla açık LGBTİ sporcunun yarısından fazlası madalya kazanmıştı ve bu da ortalamanın üstündeydi.
 
***
 
Şu ana kadar, hiçbir erkek sporcu kamuoyuna açılmış olduktan sonra Kış Olimpiyatları’nda müsabakalara katılmış değil. Şüphesiz iki kez elde ettiği Olimpiyat görünürlüğüyle Johnny Weir, bu duruma yaklaşmayı becerebilmiş en muhtemel sporcu. 2006’da aniden gözler önüne çıkan bu çarpıcı derecede gösterişli artistik patinajcının kişisel imajına "İşte karşınızda Weir!" diyerek hava ve ün katan NBC olmuştu. Artistik patinaj ve dalış gibi sporlar uzun süre gey stereotiplerinde etkili oldu. 2013’ün sonunda altın madalyalı artistik patinajcı Brian Boitano kamuoyuna açıldığında genel hoşnutsuzluk için sıkıcı bulundu. Onun aksine Weir’se herkese ayrı ayrı hitap ederek ve insanların kendisini gey hariç hiçbir şey olarak anmasını göze alarak, eşcinsel erkek stereotipini aşırıya taşımış bir sporcuydu.
 
Scupham-Bilton’a göre, diğer Kış Olimpiyatları’ndaki spor dallarından daha fazla sayıda sporcu - toplamda on dört erkek eşcinsel artistik patinajcı - olimpiyat sporcusu olarak yarışmıştı. 1964’te on üçüncü yaş gününden hemen sonra ilk kez Olimpiyatlar’da yarışan Slovakyalı şampiyon Ondrej Nepela da dâhil tümü müsabakalar sırasında dolaplarında kapalılardı. 2010 Kış Olimpiyatları’ndan sonra açılan Yeni Zelandalı sürat patencisi Blake Skjellerup, bu yıl Kış Olimpiyatlarında yarışacak açık ilk gey sporcu olabilecekti - eğer Soçi elemelerini geçebilseydi.
 
"Spor dünyası erkek-egemen bir ortam" diyor Skjellerup, "eşcinsel olmak bir zayıflık değil ve bu yüzden bizler daha az erkek değiliz. Ama ne yazık ki, bu algıyı kırmak amacıyla ünlü sporcuların açılmaları, ve en az heteroseksüel rakiplerimiz kadar cesur ve kararlı olduğumuzu göstermeleri gerekiyor."
 
1976’daki her iki Olimpiyat Oyunları da spor tarihinin en önemli açılma beyanı dolayısıyla ilkti: Amerikan Futbolu Ulusal Ligi arka koşucusu Dave Kopay’ın emeklilik sonrası 1975’te eşcinsel olduğunu ilan etmişti. 1976’dan itibaren, olimpiyatçıların çoğunluğu dolabında-kapalı olsa da, artık kendi ayakları üzerinde durabilen bir LGBTİ hareketi mevcuttu. Aynı yılın Montreal Olimpiyatları da, ilk LGBTİ takım sporcusuna tanık olmuş ve voleybol kaptanı Betty Baxter ülkesinde kalabalıklar karşısında sahaya çıkmıştı. Dünyanın en tanınmış gey olimpiyatçılarından biri olan atlamacı Greg Louganis, Montreal yaz Olimpiyatlarında yarışarak gümüş madalya kazanmıştı.
 
Montreal’de Suudi Arabistan takım doktoru Tom Waddell’di. Mexico City’de ABD için altıncı olarak tamamladığı onlu yarışa katılmış olan Waddel, AIDS salgını altındaki San Francisco’da doktordu ve Olimpiyatlar’da gey sporcuların görünürlüğünün yıkıcı bir şekilde dizginlenmesinden dolayı büyük bir hüsran yaşamıştı.  Bu yüzden San Francisco’da düzenlenen Gey Olimpiyat Oyunlarını başlattı: Bir çift Olimpiyat sporcusunu meşaleyi taşımaya ikna ettiği o yaz, yıllar sonra dünyanın gördüğü en geniş çoklu-spor etkinliğine dönüşecek olan etkinliğin ilkini de düzenlemiş oldu.
 
Her ne kadar Özel Olimpiyatlar gibi diğer etkinliklerin “Olimpiyatlar” adını kullanmasına müsaade ediliyorduysa da, Uluslararası Olimpiyat Komitesi bütün hiddetini Waddell’e yönelterek Gey Olimpiyatlar’ında bu adı kullanmaması için ABD Olimpiyat komitesiyle birlikte onlarca avukatı kendisine yolladı.
 
Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve ABD Olimpiyat Komitesi, bir grup eşcinselin böylesi hastalıklı bir ifadeyi Olimpiyatlar’la yanyana kullanmalarına göz yumacak değildi; hele hele Waddell gibi ortalığı birbirine katan birine göz yummazlardı... Etkinliğin gönüllüleri de mahkeme emrini engellemek için gece-gündüz demeden afişler, el ilanları ve kartpostallarda yer alan “Olimpiyatlar” ibaresini gizlemek için çalıştılar. Bütün engellemelere rağmen o yıl binden fazla sporcunun yarıştığı, dört yılda bir düzenlenen Gey Oyunları doğmuş oldu – bu sefer Kış Oyunları’yla aynı yıl düzenleniyor. Mahkemenin nihai kararı gereği “Olimpiyatlar” ibaresini kullanma talebi reddedilmiş olan Waddel ise Gey Oyunları’nın ikincisinden kısa bir süre sonra AIDS’ten öldü.
 
Olimpiyat geçit törenlerinin kalabalıklığına ve sporcuların herkese açılmış olarak kimliklerini gizlemeden yaşamalarına Waddell şahit olamadı. Mesela altı kez olimpiyat madalyası kazanmış ve final müsabakasından sonra açılmış olan İsveçli Anja Pärson; katıldığı tüm yarışmalar süresince açık ve gururlu olan İngiltereli binici Carl Hester; ve 1984’te ve 1988’de üst üste altın madalya kazanmış tramplen atlamacısı - cinsel yönelimini ilk kez 1994’te Waddell’in Gey  Oyunları’nda açıklamış olan kahraman olimpiyatçı Greg Louganis.
 
LGBTİ sporcular içinse çığır açıcı bir olay 2008’de Pekin’de yaşandı: spor dünyasının dolabı artık tekmelenerek açılıyordu. Çinliler, ev sahipliğini yaptıkları Olimpiyatlar’da, kadınlar ve erkekler arası atlama dalında altın madalyaların tamamını silip süpürmeyi kafalarına koymuşlardı.
 
İlk yedi karşılaşmayı kazanarak hedeflerine fazlasıyla yaklaşmışlardı, geriye bir tane kalmıştı: Son atlamaya kadar başı çeken Zhou Lüxin bir numaraydı, ta ki Matthew Mitcham adlı  Avustralyalı genç atlamacı son şansı için platformun tepesine çıkıncaya kadar. Mitcham, Olimpiyatlar’dan bir kaç ay önce, seçkin bir sporcu için pek karşılaşılmayan bir şekilde kariyerinin en hayati döneminde yeni açılmıştı...
 
Mitcham 32.5 puanla Zhou’yu gerisinden takip ediyordu – bu atletizmde 400 metrelik son düzlükte aşağı yukarı 30 metrelik bir farka tekabül etmekteydi – öyle ki,  Zhou’nun anlık bir sendelemesiyle ve kendisinin atlamayı kusursuz derecede tamamlamasıyla Mitcham başarılı olabilecekti. Nitekim, Zhou’nun final atlamasında yaptığı bir hatayla yetmişlerde bir skor almasıyla Mitcham, ilk kısmı başarıyla geçmiş oldu. Ve sonra aniden,  Avustralya’nın ve tüm LGBTİ toplumunun nefesleri kesildi ve bütün umutlar Mitcham’ın suya son kez atlamasına bağlandı. Sonuç tam anlamıyla mükemmel olmuştu: tek atlamada Olimpiyat tarihinin en yüksek skoru, Olimpiyatlar’da çok az sayıda açık olan LGBTİ sporculardan biri tarafından kırılmıştı... Mitcham, Çinlilerin atlamadaki baskılama ve engellemelerini paramparça etmişti, hem de Pekin’de.
 
***
 
Yıllarca LGBTİ olimpiyatçılar üzerine kapsamlı yazılar yazmış olan Outsports’tan Jim Buzinski, “O ana kadar altın madalya kazanmış başka geyler de olmuştu elbette, ancak biz onların cinsel yönelimini daha sonra keşfediyorduk” demişti. “Yalnız bu kez ilk defa karşımızda açık bir gey sporcu vardı, kendisini izleyen erkek arkadaşı önünde - birinciliği kazanma baskısı altında deli cesareti denilecek bir atlama gerçekleştiriyordu. Kendisine olan ilgi o kadar büyüktü ki, Outsports’un yayın sunucuları iki kez kilitlenmişti: önce atlamanın ilk kez gösterildiği Doğu Yakası’nda ve üç saat sonraki tekrarında, Batı’da havalara uçulurken. Diğer toplumsal azınlıkların yıllardan beri sahip oldukları gibi, bizler de kendimizden birini bulmuştuk. Bu çok özel bir andı.” Mitcham’ın atlayışı tıpkı Babe’in madalyaları, Walsh’ın cinsiyet kimliğinin ortaya çıkışı ya da Waddell’in mücadeleleri gibi LGBTİ sporcular ve onların Olimpiyat tarihinde bir dönüm noktasıydı.
 
Bu kez Soçi’de LGBTİ gündemi Olimpiyat gündeminin en ön başlıkları arasında. Brockhoff ve Wüst gibi açık sporcuların pistte ve kayakta yarışacaklarını zaten biliyoruz. Hatta ABD erkekler – buz hokeyi direktörü Brian Burke ve de, geçtiğimiz yaz Moskova’da kazandığı madalyaları gey arkadaşlarına ithaf eden sürat koşucusu Nick Symmonds gibi gey-dostu düzcinsel katılımcıların da Soçi’de olacağını biliyoruz.
 
Soçi LGBTİ’lerin Olimpiyat Oyunları tarihinde önemli bir safha olacak. Öyle ki, Şubat ayı boyunca Soçi’de olacak olan 2.500’den fazla sporcunun; antrenörlerin, gazetecilerin ve polislerin üzerinde yükseleceğe benzeyen önemli bir safha.
 
Çeviri: M. Efe Fırat
Kaynak: Cyd Zeigler – The Nation dergisinin Şubat 2014 sayısı 

Etiketler: yaşam, spor
2024