08/11/2012 | Yazar: Bahanur Alişoğlu

‘Eskişehir’de Yalnız Değilsiniz!’ şiarıyla MorEl’in her yıl düzenlediği geleneksel tanışma toplantısı 3 Kasım Pazar günü Eskişehir Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nde gerçekleşti. Toplantının ardından MorEl aktivisti Eylül ve Yiğit’le Bahanur Alişoğlu kaosgl.org için görüştü.

‘Görünür Olmak İstiyoruz!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
“Eskişehir’de Yalnız Değilsiniz!” şiarıyla MorEl’in her yıl düzenlediği geleneksel tanışma toplantısı 3 Kasım Pazar günü Eskişehir Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nde gerçekleşti.
 
Toplantıda yeni gelenlere öncelikle MorEl’in geçmişten günümüze yaptıklarıyla ilgili kısa bir slayt gösterisi izlettirildi ve buluşma LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin birbirlerini tanımalarına yönelik oyunlarla devam etti. MorEl, toplantıya gelenlere Eskişehir’de yalnız olmadıkları mesajını vererek, LGBT dayanışmasının nasıl arttırılabileceğine ve Eskişehir’de neler yapabileceğine yönelik bir beyin fırtınasına ev sahipliği yaptı.
 
Etkinliğin hemen arkasından da MorEl aktivisti Eylül ve Yiğit’le LGBT olmak üzerinden MorEl hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
 
-Öncelikle Türkiye’de LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) birey olmak ne anlama geliyor?
Y: Türkiye’de LGBTT birey olmak, her an ayrımcılığa maruz kalabilmek ve kendini koruma altına alma isteği duymak anlamına geliyor. Türkiye’de hiçbir hakkının olmaması ve ailenden arkadaşlarından, sokakta yürürken tanımadığın yabancılardan, sınıftaki ve yurtta birlikte kaldığın insanlardan sürekli bir şekilde ayrımcılığa uğraman anlamına geliyor eğer çevrene karşı açık bir bireysen. Çevrene karşı açık değilsen de, onun ayrı bir baskısı var çünkü sokaktaki heteroseksüellere baktığımız zaman kim kendini cinsel yönelimi yüzünden baskı altında hissediyor ki? Hiçbiri hissetmiyor. Açık değilsen ve hayatının bu bölümünü paylaştığın kimse yoksa ve kendini saklamak zorundaysan, aynı zamanda büyük baskılarla yüzleşmen gerekiyor Türkiye’de LGBTT birey olarak.
 
E: Türkiye’de LGBTT birey olmak, tam anlamıyla bir mücadele anlamına geliyor. Doğduğun andan itibaren bir mücadeleye başlıyorsun ve ölünceye kadar o mücadeleyi devam ettirmek zorunda kalıyorsun. Aile, iş, arkadaş ve okul hayatında, her alanda bir LGBTT birey olmak demek, mücadele demek. O mücadele hiçbir zaman bitmiyor. Sürekli kendini var etme mücadelesi, bir birey olma mücadelesi… Onu geçtim yaşam hakkı mücadelesi!
 
-Peki, MorEl olarak, Türkiye’de son yıllarda artış gösteren LGBTT derneklerinin toplum bilincinde ne tür bir etki yarattığını, nasıl bir bilinç oluşturduğunu düşünüyorsunuz?
Y: Yanılmıyorsam İstanbul’da 3 ya da 4 tane dernek var. Ankara’da 2 tane dernek var, Eskişehir’de de MorEl var. İzmir’de Siyah Pembe Üçgen. Nereden baksan, kabaca 10 tane dernekten bahsedebiliriz. Tabii bunların büyük çoğunluğu –Hebun hariç, o Diyarbakır’da– batıda yer alıyorlar. Bugünkü toplantıda da konuştuğumuz gibi Batı ile Doğu arasında da korkunç bir fark var aslında. Biz de hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyoruz, kendimizi baskı altında hissediyoruz, şiddete uğruyoruz ama doğuda LGBTT olmak demek, ötekinin ötekisi olmak demek. Bu derneklerin artış göstermesi tabii ki güzel bir şey ama bu derneklerin hepsinin batıda artış göstermesi ve İç Anadolu’nun Doğusu’nda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ya da Karadeniz’de etkinlik yapılmaması oradaki insanlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Tamam, politik anlamda mücadele edebilirsiniz Ankara’daki Kaos GL ve İzmir’deki Siyah Pembe Üçgen örneğinde olduğu gibi ama bu insanların meclis yasasından önce kendileri gibi olan insanlarla tanışma ihtiyacı var.  Politik alandan çıkıp bireysel düzeye indirdiğin zaman, oradaki insanların hiçbirinin hayatının değiştiğini düşünmüyorum bireysel olarak.  Çünkü oradaki insanlar hâlâ ailelerine ve arkadaşlarına nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlar. LGBTT olmanın ne demek olduğunu bilmediklerinden dolayı kendilerini suçluyorlar. İntihar edenler bile oluyor. Ama tabii ki politik alanda, görünürlülük açısından derneklerin faydası oluyor.
 
E: Yani toplum değil de aslında LGBTT bireyler üzerinde, daha çok bireye indirgediğimizde LGBTT bireylerde görünürlülüğü arttırdığını düşünüyorum. Bence görünürlülük arttıkça, bir şeyleri elde etme sürecinin de hızlanacağını düşünüyorum. Bu artınca toplum seni kabullenme sürecine girebiliyor. Aslında önce LGBTT bireyler olarak kendi içimizde birbirimizi anlamamız ki gerekiyor ki bence LGBTT dernekleri önce bireylerin kendisini anlamasına yönelik ihtiyacımızı karşılıyor. Toplum açısından da sadece görünürlülüğü arttırıyor.
 
-Peki, bu bilinç ya da bilinçsizlikte medyanın rolünün ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Y: Medyanın kesinlikle çok büyük bir rolü var çünkü zaten medya toplumun her alanında etkileri olan bir kurum. Bu alanda da homofobinin ya da transfobinin yaygınlaştırılması ya da durdurulmasında aslında medyaya büyük roller düşüyor. Ama ana akım medya Türkiye’de oldukça konservatif. LGBTT bireyleri ya hiç yansıtmıyor ki bu yok saymak demek zaten. Uzaylıları da yansıtmıyor çünkü uzaylıların olmadığına inanıyoruz. LGBTT bireyleri de yansıtmıyor çünkü herkesi heteroseksüel varsayan bir toplumdayız. Ana akım medyada bu şekilde. Öte yandan dizilerdeki ya da filmlerdeki eşcinsel karakterlere baktığımız zaman hepsi ya mahallenin delisi, hafif saf, naif çocuklar ve gerizekalı gibi görünen ya da uyuşturucu kullanan ve hayatı seks yapmaktan ibaret görülen insanlar. Dolayısıyla, böyle bir algı medya tarafından çok kuvvetli bir şekilde yaratılıyor. Bir de medyada trans bireylerin yaşadıkları şeyler var.
 
E: Ben bu zamana kadar medyanın öyle çok olumlu bir şey yansıttığını düşünmüyorum. Özellikle trans bireyler. Bir üniversitede değilsen ya da toplumun kıyı kesimine ulaşamıyorsan, hiçbir LGBTT bireye ulaşamıyorsun. Tek görebileceğin yer medya ve medyada nasıl görüyorsun? Gayet olumsuz bir şekilde. Medyanın çok fazla olumlu bir şekilde yansıttığı ya da haber yaptığı görülmüyor. Sonra ne oluyor? Toplum bunu ondan sonra ‘travesti dehşet saçmış’ şeklinde ya da gey bir arkadaşı görüp ‘uyuşturucu bağımlısı’ , ‘hayatı seksten ibaret’ veya ‘gerizekalı’ bir tip olarak görüyor. Toplumda bütün LGBTT bireyleri bu şekilde zannedip, bu şekilde öğreniyor. Elinde gerçekten olanak yok belki, ulaşabileceği bir yer yok. Hiçbir LGBTT bireye dokunmadığın sürece sen onun nasıl olduğunu anlayamazsın ve sadece medyada gördüğün şekilde öğrenmen de sakıncalı ama toplum bunu bu şekilde öğreniyor. Translara karşı zaten çok ayrı bir transfobi var. Bunun tek sorumlusunu da medya olarak görüyorum biraz da. Medyanın değişmesi gerekiyor. Çok nadir olarak olumlu yönleri de var sosyal medya gibi. Bir etkinlik yapacağımız ya da basın açıklaması olduğunda biz yine medyaya ihtiyaç duyuyoruz. Olumlu yönleri de var ama olumsuz yönlerini de gördük.
 
-Bu yıl Zenne filmi ülkemizde gösterime girdi ve büyük yankı uyandırdı. Zenne’nin önemli bir temsil gücü yarattığına inanıyor musunuz?
Y: Bunu söylemek garip olabilir ama Zenne’yi izlemedim ben. Konudan tabii ki haberi var hepimizin. Zenne büyük yankı uyandırdı evet ama temsil gücü oluşturup oluşturmadığını anlamak için filmi izlemiş olmak gerekiyor. Genel olarak sinema ile ilgili konuşmak gerekirse gösterimi güzel. Yaptığım bir ödev vardı Türk sinemasında eşcinselliğin gösterimi diye. Daha evvel de bahsettiğim gibi, sarı saçlı kötü kadının yanında destekçi kıvamında oluyorlar. Bir de iyi kalpli kızları uyuşturucu verip kötü erkeklerin yatağına atıyorlar. Zenne elbette o filmlerden daha farklı ve daha bilinçli bir yerden yaklaşıyor. Ne olursa olsun bilinçli ve politik bir altyapısının olması güzel; ben olduğuna inanıyorum. Hiç olmazsa bu tarz filmlerin gösterime girmesi güzel yine görünürlülük açısından. İnsanlar en azından ‘aaa translar varmış, işte böyle hayatlar varmış’ falan diyebiliyorlar. Ama elbette Zenne’nin ne kadar doğru temsil ettiğini izlemeden bilemem ben.
 
E: Ben de Zenne ile ilgili şunları söyleyebilirim. Önemli bir temsil gücü yarattı mı? Aslında yarattı çünkü ses getirdi. Biraz önce medyadan bahsetmiştik ya, medyada olan bir LGBTT görünürlülüğü var hani. Kimi yerde olumlu ama çoğu yerde olumsuz. Zenne olumlu bir yerden yaklaştığı için görünürlülüğünü ve temsil gücünü önemsiyorum aslında. Keşke daha fazla LGBTT filmler ve diziler olsa olumlu anlamda. Bunun hem görünürlülük hem de toplumun LGBTT bireyleri anlaması açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Heteroseksüel çevreye ve heteroseksüel arkadaşlarıma baktığımda Zenne’yi izleyenlerden hep olumlu şeyler duydum. Onlarda olumlu bir yönde etki yaratmış. Bu güzel bir şeydi ve bunu duyduğuma seviniyordum. Keşke daha fazla LGBTT filmi çekilebilse. Bir etki yaratırdı yani. Bir farkındalık doğururdu.
 
-Şimdi LISTAG belgesel niteliği taşıyan bir film yapma aşamasında. LGBTT hayatlarına değinen filmlerin ve kitapların artırımı için neler yapılabilir? Peki, siz MorEl olarak ne yapıyorsunuz?
Y: LGBTT film ve kitapların artırımı gerçekten önemli çünkü bizim ülkemize özel bir durum olarak biz televizyon izleyen ve televizyon ne söylerse onu doğru kabul eden bir milletiz. Gerçekçi olalım, çok fazla kitap da okumuyoruz. Kitap okuyan insanlar bana kalırsa bir şeylerin farkında olan, ‘entelektüel’ insanlar. Hepsi değil tabii ki. Film ve kitaplar arttırılsın ama ne şekilde? Bence içerikte çok önemli. ‘Ben oturup eşcinsel hikâye yazayım’ diye oturan bir sürü yazar var ve hallerini görüyoruz Ayşe Kulin gibi. Saçmalıyorlar tamamen ve eşcinselliği popüler yapmaya çalışıyorlar. Bu açıdan kesinlikle eleştiriyorlar. Yine de arttırılması güzel. Öte yandan kapitalist bir dünyada yaşadığımız için film piyasası diye bir şey var. Yapımcılar bile istedikleri filmi yapamıyorlar. Toplum ne isterse onu arz olarak alıyorlar. Ana akım filmlerden çok festivallerde yer alan daha amatör filmlerin çekilmesi önemli bence. Herhangi bir bütçe ya da gişe kaygısının olmadığı alanlar bunlar ve LGBTT filmler bu alanlarda çeşitlendirilebilir. Biz MorEl olarak ne yapıyoruz? Biz öğrencilerden oluşan topluluğuz ve dolayısıyla herhangi bir bütçemiz yok. Maalesef kitap ya da film gibi büyük bütçe gerektiren şeyler bizi aşıyor. Ama fanzinlerimiz var. Bu zamana kadar MorEl Eskişehir’de 3 tane fanzin çıkardı tamamen gönüllülerin katkı ve çabalarıyla. Bunları da zaten her etkinliğimizde ücretsiz olarak veriyor ve insanlara ulaşmalarını sağlıyoruz.
 
E: MorEl bir oluşum ve bu bir oluşumdan ne beklediğinize de bağlı. Evet, MorEl olarak bizler de isteriz aslında kitaplar çıkartalım, dergiler çıkartalım, filmler yapalım. Hadi film yapamıyorsak tiyatro topluluğumuz olsun ve böyle böyle bir şeyler yapalım. Ama şunu da kabullenmek gerek ki Eskişehir bir öğrenci kenti ve gelen öğrenci 4 yıl, maksimum okulu uzatsa 6 yıl okuyor. Kimisi 2 yıl okuyor ve gidiyor. MorEl’de üyeler sürekli değişen ve kendini yenileyen insanlar. MorEl’de sabit bir eleman yok ve dernekleşme süreci için fırsat da olmadı. Uygun ortam da yok çünkü insanlar da sürekli değişiyor. Dernekte çalışacaksa bir insan, o şehirde yaşamalı ya da ona göre bir hayatı olmalı. Dernek olamadığımız için böyle şeyler yapamıyoruz. Oluşum olmaktan da mutluyuz biz aslında. Eskişehir küçük bir yer ve burada insanların önce bir birbirine dokunması ve tanıması gerekiyor. Az çok bunu yaptığımızı düşünüyorum. Geri kalan kitap, dergi gibi işlerde de Türkiye’deki derneklerin elinden gelenin fazlasını yaptığını düşünüyorum çünkü bu da kolay bir şey değil. Müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve derneklerin ve oluşumlarının elinden gelen çabayı gösterdiklerine inanıyorum. LISTAG’ın yapacağı filmin de bayağı bir iyi olacağını ve ses getireceğini düşünüyorum açıkçası.
 
Y: Onlar da zaten bir internet sitesinin fon kuruluşu aracılığıyla bunu yapabildiler. Bundan gelir elde edebilmek içinse dernek olabilmek gerekiyor. Şu an MorEl’in öyle bir imkânı yok.
 
Söyleşinin ardından ses kaydını deşifre ederken word dosyasında tek bir sözcük gözüme çarpıyor: “Görünürlük”. Günümüz dünyasında heteroseksüel bireylerin göğüslerini gere gere yürüdüğü ve dertlerinin ‘görünür’ olmaktan öte olduğu bir dünyada, bugün Türkiye’de LGBTT bireyler temel insan haklarından olan ‘eşitlik’ ilkesinden mahrum kalarak ‘görünme’ mücadelesi veriyorlar.
 


Etiketler: yaşam
2024