19/09/2012 | Yazar: Kaos GL

Peder Franco Barbero: ‘Dönüşüm olmazsa, Katolik hiyerarşisi çok zor duruma düşecek: varolan adaletsizlik, ‘Galileo davası’nınkinden daha da büyük.’

‘Hıristiyanlık ile Eşcinsellik Tecrübeleri Arasında Hiçbir Çelişki Yoktur’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Peder Franco Barbero: “Dönüşüm olmazsa, Katolik hiyerarşisi çok zor duruma düşecek: varolan adaletsizlik, “Galileo davası”nınkinden daha da büyük.”
 
Kitab-ı Mukaddes’i iyi bilen peder Franco Barbero’nun eşcinsel evliliği ile ilgili tartışmalara dair görüşlerini Francesco Boraldo, kaosgl.org için çevirdi.
 
Pinerolo’lu peder Barbero, çoktandır tartışmalı meselelerle ilgileniyor ve herkese hoşgörüyle yaklaşıyor. Kişisel hayat tecrübesi ve teolojik düşüncelerinden dolayı Vatikan iktidarını huzursuz eden bir papaz. Bu yüzden, 26/82 numaralı Vatikan protokoluna uygun olarak, 25 Ocak 2003 tarihli, papa II. Ioannes Paulus tarafından verilen ve Dinî İlkelerden Sorumlu Cemaati’nin o zamanlarda başkanı olan kardinal Joseph Ratzinger tarafından onaylanan kararıyla papazlığı düşürüldü ve “evlenme yasağı”na tabii olmaktan çıkarıldı. Buna rağmen hem İtalya’da hem bütün Avrupa’da herkesi olduğu gibi kabul edip vaaz vermeye devam ediyor.
 
Peder Franco, asıl konumuza gelelim: eşcinsel evliliği. İlk olarak eşcinsellik kavramından başlamak gerekir. Katolik Kilisesi’nin en son resmi öğretisine göre “eşcinsel eğilimi, özünde düzensiz bir kötülüktür”. Eşcinsel eğilimi kendi başına günah değilse de, eşcinsel faaliyetler her zaman günah olarak sayılmalı. Resmi öğretiye göre bu faaliyetler, ahlakî ve tabiî yasalara aykırıdır. Böyle bir tanımlama, eşcinsel olan inançlılara ağır gelmiyor mu? Eşcinseller, “daha küçük bir Allah’ın oğulları” mı?
 
Katolik Kilisesi’nin resmi belgelerine göz atacak olursak, duygusal ve cinsel bakımından tam olarak yaşanan eşcinsel tecrübeler ayıplanıyor. Kitaplarımda sürekli olarak şefkât, merhamet, saygı ve sevgi kavramlarından bahsettim, biliyorsunuzdur. Resmi belgelerde kullanılan dil ve sözcükler, içten içe kınayıcı olmaya çalışıyor. Demek istediğim şey şu ki, eşcinseller bu tanımlamayı saldırgan ve ikiyüzlü buluyor.
 
Katolik Kilisesi’nin ilmihalinde şöyle bir bölüm var: “Zina, mastürbasyon, pornografi, fuhuş, tecâvüz ve eşcinsel faaliyetler, iffete aykırı olduğu için günahtır. Bu tür günahlar, şehvetin teşhiridir” (no. 492).
 
“Doğaya aykırı”, aykırılık, “aslında ve özünde düzensizlik” gibi ifadeler, antropolojik ve psikanalitik bakımdan bilim dışı ve önyargıdan kaynaklanıyor. İnsanî bilimler, böyle ifadelerin arkasında duramaz.
 
Şunu da söylemek istiyorum ki bugün Allah’ın halkı anlamına gelen Kilise, çeşitli görüş farklılıklarıyla, kendisini ifade ediyor. İtalya’da da gelenekçilik ve önyargı kafeslerinden hepimizi kurtarabilen yorumcul, ahlakî (örneğin Piana, Chiavacci) ve tefsirî bir araştırma zaten mevcut ve hâlâ devam ediyor. Onyıllardan beri çok sayıda teolog, eşcinselliği tamamen doğal bir gerçeklik olarak değerlendiriyor. Ondan sonra milyonlarca eşcinsel olan inançlı, huzurlu bir şekilde hayatlarını sürdürüyor, çünkü Hıristiyan tecrübesi ile eşcinsel tecrübesi arasında hiç bir çelişki yoktur. Böyle bir durum, Kiliseyi büyük bir dönüşüme zorlayacak. Dönüşüm olmazsa, Katolik hiyerarşisi çok zor duruma düşecek: varolan adaletsizlik, “Galileo davası”nınkinden daha da büyük. Dönüşüm derken, ufak bir ayarlama, bir rötuş, bir yumuşamadan bahsetmiyorum. Tam tersine dönüşüm, yol değiştirmek ve kendi hatalarının farkına varmak alamına geliyor.
 
Resmi öğretiye göre gelenekten ve kurgusal teolojinin yanısıra Mukaddes Söz de yabana atılmamalıdır. Yani, Sodom ve Gomora olayları ve Levililer kitabını da içeren Eski Ahit’i de kastediyorum. Bu kutsal kaynaklar, “aşırı tutucu” bir şekilde mi algılanıyor? Sizce farklı mı algılanmalı?
 
Eşcinselliği kınamak için Kitab-ı Mukaddes’i kullanmak, tamamen ideolojik ve aşırı tutucu bir eylem; aynı zamanda böyle bir kullanım, Kitab-ı Mukaddes’i inceleyen teolog ve bilim insanlarının vardığı sonuçlara aykırıdır. Okurumuz, uluslararası teoloji dergisi Concilium’un ‘Eşcinsellikler’ konusuna odaklayan 1/2008 sayısına göz atacak olursak, eşcinselliği savunmak ya da eşcinselliği kınamak için sıklıkla kullanılan Kitab-ı Mukaddes’ten bu “bir ayeti bağlamından koparan”, “alıntısal” yöntemin ne kadar yersiz, yetersiz, elverişsiz ve uygunsuz olduğunu anlayacak. Yani, söz konusu Kitap’a doğru sorular sorulsun. Bu konu ile ilgili tanrıbilimsel edebiyat derya gibi, şimdi buna hiç girmeyelim.
 
Eninde sonunda bu bilimsel edebiyat, bizi böyle bir sonuca getiriyor: “Kitab-ı Mukaddes’in kastettiği kavramın, bizim kastettiğimizden farklı olduğunu kolay anlayamıyoruz. O zaman şu sonuca varıyoruz; aslında Kitab-ı Mukaddes, bizim bugün kastettiğimiz eşcinsellik hakkında hiçbir şey söylemez” (Jeffrey Siker).
 
Her halükârda Kitab-ı Mukaddes’in içinde yazılmış olduğu tarihsel ve kültürel ortamını bir kenara bırakamayız: “Şunu da hatırlamalıyız ki Kitab-ı Mukaddes’i yazanlara göre kölelik doğal bir durumdur; ayrıca, erkek ile kadın arasında eşitsizlik olağandır” (Romer-Bonjour, s. 130). Kitab-ı Mukaddes’te hazır kuralları ya da ahlakî ilkeleri bulmaya çalışmak, Kutsal Söz’ü gülünç duruma düşürmek anlamına geliyor. O Kitap’ın en derin öğretisini okumaya ve anlamaya çalışmak, “durağan” ve ahlakî bir elkitabı olarak ihtiyaç olduğunda onu kullanmak anlamına gelmez.
 
Peki, şimdi eşcinsel aşk ilişkilerine geçelim. Kimi teologlara göre “doğalcı” bir yaklaşımdan ziyade “ilişkisel” bir yaklaşım tercih edilmeli. Yani samimi bir aşk ilişkisinin bireylerin derin iç dünyası ortaya çıkarttığından ötürü, değerli ve iyi sayılabilir. Bu yüzden eşcinsel aşk, insanda temelini bulur. Aşkın derinliğini anlayabilmek için sizce en gereken şey nedir?
 
Benim gibi izinde kalmaya çalışan insanlara verilen ve Allah’ın yaşayan sözü olan İsa’nın verdiği herşeyi kapsayıcı ve bütünsel örnektir, kesinlikle. Bununla ilgili olarak iki kitap tavsiye edeyim size: Alberto Maggi’nin “Versetti pericolosi”ni [Tehlikeli ayetler] ve James Alison’ın “Faith Beyond Resentment”ını.
 
Şaşırarak, Allah’a şükranla dolarak, tarihsel İsa’ya âşık olmaya çalışarak elli yıl süren bir papazlık tecrübesi boyunca hep Allah’ın aşkının kapsayıcı yüzünü keşfetmeye çalıştım. Eşcinsel bireylere kulak vererek onları Allah’ın hediyeleri, aşka çağrının karşılıkları olarak değerlendirmeyi öğrendim. Her çağrı ve her davet gibi, söz konusu olan çağrı da sabit, sadık, varoluşsal açıdan yaratıcı ve tanıklık yapan bir ilişki dahilinde ortaya koyulmalı. Aşkı önceden belirlenmiş düzenlerine hapsetmeye çalışan şimdiki Hıristiyan toplumu, çoğu zaman çorak ve cansız gibi görünüyor. Ona rağmen “Allah’ın rüzgârı” sayesinde bütün sınırlardan taşabilen âşık olanlar, hiçbir resmi öğreti tarafından durdurulamaz.
 
Ama meselenin bir yanı daha var. Evlat edinme hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Hassas ve tartışmalı bir konu olan evlat edinme hakkında İtalya’da büyük bir literatür (örneğin Gruppo Arcobaleno [Gökkuşağı Grubu], Reti varie [Çeşitli ağlar], Lingiardi, Lalli, Rigliano) ve devam eden yaşam tecrübeleri zaten mevcut. Artık kırk yıldan beri süren uluslararası araştırmalara göre eşcinsel ailelerde yaşayan çocuklar, oran olarak heteroseksüel ailelerde yaşayanlardan daha fazla problem ve rahatsızlık göstermiyor. Evlat edinebilme, çiftin güvenilirliğine, şefkat gösterebilmesine ve içinde çocuğun kimliğini dışavurabileceği toplumsal entegrasyon seviyesine göre olmalı.
 
Eşcinsellerin “aile kurma” isteğinin heteroseksüel ailesi için büyük bir tehdit olduğunu savunmak, şaka gibi. Tarih boyunca farklı aile biçimleri bulunduğu için ‘aile’ kavramı, antropolojik olarak çoğuldur. Profesör Remoti’nin yirmi yıldan beri devam eden araştırmalarına göz atmak yeterlidir.
 
II. Vatikan Konsili, Katolik Kilisesi’yi böyle tanımlıyor: “zamanların işaretlerine dikkat eden inançlıların topluluğu”. Eşcinselliğin kabul edilmesi, Kilise’yi çağıran zamanların işaretlerinden biri mi? Fikriniz nedir?
 
Eşcinsel evliliği kutsadığımda (daha doğrusu, 1978’den beri Allah’ın kutsadığını eşcinsel çiftlere duyurduğumda) ben hem cemaate hem de bütün dünyaya gösterilen Allah’ın kapsayıcı aşkına şahidim. Törene katılımın çok canlı olduğunu memnuniyetle farkediyorum: çeşitli ailelerden gelen çocuklar, dedeler, nineler, akrabalar, arkadaşlar. Söz konusu katılım, tam bir hoşgörü timsali.
 
Okul kitapları ve Kilise’nin resmi öğretisi, bu tecrübeyi çocuklara, hattâ daha iyisi herkese açıklamalı. Böylece “geleneksel tek aile ideolojisi” yok olabilir.
 
Tabii eşcinsel evliliğe kutsama, en az bir yıl süren içsesiyle, ikili tartışma ve grup tartışmaları ve buluşmalardan sonra mümkündür, bence. Heteroseksüel evliliğe hazırlanırken olduğu gibi.
 
Ondan sonra büyük bir acıyla ve aynı anda kocaman bir umutla dolu bir son yorum yapmadan geçemeyeceğim.
 
Boşanmış, biseksüel ve transseksüel bireylerden, âşık ya da eşcinsel papazlardan, bazı teologlardan uzak, hiyerarşiyi seven bir Kilise’yi gördüğümde acı çekiyorum: İncil’e aykırı olan böyle bir tutum takındığı için Kilise, tarihin dışında bulunuyor. Aynı zamanda Kilise’nin içinde kimi iyi papazlar ve Kilise’ye destek vermenin yanısıra İsa’nın verdiği örneğini en samimi biçimde takip eden binlerce inançlı bulunduğu için, Kilise’yi derin bir şekilde seviyorum. İşte, çoktandır bozulmuş olan “kesinlikleri” savunan bu dogmatik değişmezlik, çok üzücüdür.
 
Diğer yandan umudum büyük. İnsanların, İncil’in, kendi vicdanın ve Kilise’nin aşkına bence kanuni kuralları çiğnemek ve Allah’ın hediyesi olarak her tür aşkı kutlamak, gerekli bir şeydir. Bu yüzden ne eşcinsel çiftler, ne de ben, dinî otoritelerden izin almak ihtiyacı duymuyoruz. Benden başka birkaç papaz aynı fikirdeler; sayımız az olmasına karşın, bundan dolayı mutluyum.
 
Eğer hiyerarşik Kilise toplum tarafından sürdürülen mücadeleleri – Milano Belediyesi’nde olduğu gibi – takdir edebilirse, belki bahsettiğim dönüşüm çok daha hızlı gerçekleşebilir.
 

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam