01/12/2016 | Yazar: Yıldız Tar

Kaos GL HIV/AIDS danışmanlarından Hasan Andreas Atik, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla sorularımızı yanıtladı

‘HIV ile ilgili bilgi birikimi olmayan çok hekim var’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL HIV/AIDS danışmanlarından Hasan Andreas Atik, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla sorularımızı yanıtladı: HIV, sadece halk tarafından değil, hatta sağlık çalışanları tarafından da endişe verici boyutlarda damgalanan bir enfeksiyon.

Kaos GL Derneği 2015 yılından beri pozitif@kaosgl.org adresi üzerinden e-posta yolu ile test öncesi ve test sonrası HIV/AIDS danışmanlık hizmeti veriyor. Bu yıl ise 0543 762 6462 numaralı telefonla da danışmanlık hizmeti başladı.

1 Aralık Dünya AIDS Günü vesilesiyle Kaos GL HIV/AIDS danışmanlarından Hasan Andreas Atik ile söyleştik. HIV tanısının diğer tıbbi durumlarda olduğu gibi tanı alan kişi istemedikçe doktor, ekibi ve tanı alan kişi arasında kalması gerektiğini vurgulayan Atik, sağlık görevlilerinin de çoğu zaman HIV’e ilişkin bilgilerinin kısıtlı olduğunu söyledi:

“Maalesef HIV ile ilgili hiçbir bilgi birikimi olmayan çok hekim ya da sağlık çalışanı var. Bu hekimler ya da sağlık çalışanları yeni tanı alan insanlara yanlış yönlendirmede bulunabiliyorlar. Bu durum da kişilerin psikolojik açıdan çok fazla örselenmesiyle neticelenebiliyor.”

HIV’in cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, ırk, sınıf ya da herhangi bir grup ayrımı yapmadan her kesimden insanı eşit koşullarda ilgilendirdiğini de hatırlatan Atik, önyargılara karşı bilgilendirici etkinlikler yapmanın önemini vurguladı.

Atik’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye’de HIV tanısı alan bir kişi ne yapmalı? Süreç hem yasal hem de tıbbi olarak nasıl ilerliyor?

HIV tanısı alan bir kişinin bilmesi gereken en önemli konu, diğer bütün tıbbi durumlarda da olduğu gibi HIV tanısının kesinlikle doktorunuz, ekibi ve sizin arasında kaldığı ve kalması gerektiği. Sizin onayınız olmadan tıbbi durumunuzla ilgili hiçbir bilgi –aileniz dahil– kimse ile paylaşılamaz. Tabi bu durum yasal olarak reşit iseniz geçerli. HIV tanısı aldığınız yer ve koşul değişebilir. Maalesef HIV ile ilgili hiçbir bilgi birikimi olmayan çok hekim ya da sağlık çalışanı var. Bu hekimler ya da sağlık çalışanları yeni tanı alan insanlara yanlış yönlendirmede bulunabiliyorlar. Bu durum da kişilerin psikolojik açıdan çok fazla örselenmesiyle neticelenebiliyor.

Bu noktada önerimiz, size HIV tanısını söyleyen doktorunuzdan yada size sonucunuzu veren kişiden sizi bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına –yoksa iç hastalıkları kliniğine– yönlendirmesini isteyin. Ancak burada şöyle bir problem ortaya çıkabiliyor; başvurduğunuz enfeksiyon ya da iç hastalıkları uzmanının da HIV hakkında yeterli bilgi sahibi olmayabilir. Bu durumda da izlenmesi gereken en sağlıklı yol, HIV alanında çalışan dernekler üzerinden bu alanda uzman bir hekime yönlendirilmeniz olacaktır. Bu adıma ulaştıktan sonra hekiminiz sizi sonraki süreçler için en doğru şekilde yönlendirecektir. Bundan sonraki adımlar her kişi için farklılık gösterebileceğinden hekiminizin tavsiyelerine uymayı ihmal etmeyin.

Kaos GL HIV ve AIDS danışmanlık hizmetinden bahsedebilir misin? Kişiler nasıl ulaşabilir? Kaos GL ne tarz bir danışmanlık hizmeti sunuyor?

Kaos GL Derneği olarak 2015 yılından beri pozitif@kaosgl.org adresi üzerinden e-posta yolu ile test öncesi ve test sonrası danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu yıl ise bu danışmanlık hizmetine yeni bir boyut kazandırdık ve 0543 762 6462 numaralı telefonla da danışmanlık hizmeti sağlamaya başladık.

Test öncesi ve sonrası danışmanlık hizmeti konusunu biraz açmakta fayda görüyorum. Test öncesi danışmanlık konusundaki öncelikli amacımız, HIV hakkında genel bilgiler vermek, riskli davranış nedir, ne zaman test yaptırmalı, testler nerelerde ve ne şekilde yaptırılabilir gibi temelde ilk akla gelen soruların cevaplamak ve kişileri düzenli test yaptırmaya yönlendirmek. Uygun zamanda test yaptırmış olan kişilerin negatiflikleri kesindir.

Test sonrası danışmanlık konusunda ise hedef kitlemiz HIV tanısı almış kişiler. Pozitif tanı almış kişilerin akıllarında kaçınılmaz bir şekilde bir sürü cevapsız soru olabiliyor. Bu kişileri hem rahatlatmak, hem de bir an önce uygun bir hekime yönlendirerek herhangi bir ayrımcılığa ve ifşaya maruz kalmadan takip ve tedavi süreçlerine başlatmak öncelikli amacımız.

Danışmanlık verirken ne gibi zorluklar yaşıyorsun?

Danışmanlık verirken karşılaştığım en büyük sorun bazı hekimlerin hastalarını yanlış bilgilendirmesi. Kimi hekimler test sonuçları negatif olan kişileri gereksiz yere tedirgin ederek endişeye kapılmalarına neden oluyorlar. Durum böyle olunca sonucu negatif olsa bile kişiler yıllarca süren bir test sürecinin içine sürüklenebiliyor. Bu durum kişilerin günlük yaşamlarını da kişisel ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. HIV, zaten toplumun hakkında çok fazla yanlış bilgiye sahip olduğu bir enfeksiyon. Bu konuda otorite olarak kabul edilmesi gereken hekim de yanlış bilgiler verince bize başvuran kişileri inandırıldıkları yanlıştan döndürmek oldukça zor bir hal alıyor.

Damgalama önemli bir sorun. HIV+ kişilere dönük ayrımcılık ve damgalanmaya karşı kamuoyuna ne gibi görevler düşüyor? Ne yapmak lazım, ne yapmamak lazım?

HIV, sadece halk tarafından değil, hatta sağlık çalışanları tarafından da endişe verici boyutlarda damgalanan bir enfeksiyon. Ne yazık ki, HIV pozitif bireylerin elbette ki en çok çekindikleri sorunların damgalanma, ayrımcılık ve ötekileştirilme olduğunu görüyoruz. Yaşamın her alanında karşılaşılabilen damgalama biz sivil toplum örgütü üyelerinin de öncelikli olarak mücadele ettiğimiz ve etmemiz gereken konulardan biri. Damgalamanın temeldeki sebebine baktığımızda ilk karşımıza çıkan etmenler bilgisizlik ve ahlakçılıktır. Bu durumun en görünür sonucu, homofobi, transfobi, yabancı düşmanlığı, seks işçiliğine karşı nefret gibi ortak mücadele yürüttüğümüz alanlarda karşımıza çıkan olumsuz geri dönüşler.

Damgalamayı en belirgin olarak da medyanın ayrıştırıcı dili üzerinde ve yanlış bilgilerin topluma sunulmasında görüyoruz. Bu durumun önüne geçmek için toplumun bu konuda bilgiye en kolay ve en doğru şekilde ulaşmasının önünü açmak için mücadele etmeliyiz. Medya kullandığı ayrımcı dili değiştirmeli; devlet de HIV ve cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonlarla ilgili milli eğitim müfredatına geniş kapsamlı eğitim planlamalı, kişileri güvenli cinsel ilişki, HIV temelli ayrımcılığa karşı eğitmelidir.

HIV söz konusu olduğunda uzunca süre “eşcinsel hastalığı” ifadesiyle hem LGBTİ’ler hem de HIV+ kişiler hedef gösterildi. Peki hakikat ne? HIV bulaşı açısından eşcinseller, translar ile heteroseksüeller arasında bir fark var mı?

HIV, cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, ırk, sınıf ya da herhangi bir grup ayrımı yapmadan her kesimden insanı eşit koşullarda ilgilendirir. HIV ile ilk defa karşılaşıldığı yıllarda sağlık merkezlerine başvuran kişilerin genel olarak erkek eşcinsellerin olması kısa bir dönem bu durumun yalnızca eşcinselleri ilgilendiren bir sorun olduğunu yanılgısına neden oldu. Ancak daha sonra yaşanan salgında HIV’in cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği ayrımı yapmadan birçok insanı etkilediği fark edilerek bu algı değişmeye çalıştıysa da hala bu sorun ile karşılaşıyoruz. Kesin olarak şunu söyleyebiliriz ki, istatistiki bilgilere göre Türkiye’de ve dünyada HIV ile yaşayan heteroseksüellerin oranı HIV ile yaşayan eşcinsellerden ve trans bireylerden daha fazladır. Bu durum, HIV bulaşı açısından her iki gruba da herhangi bir dezavantaj kıyaslaması yapılmaması gerektiğini bize gösteriyor.

Bildiğiniz üzere “hemcinsiyle ilişkiye giren kişilerin” kan bağışında bulunması yasak. Bu yasağın arka planında ise yine “eşcinsel hastalığı HIV” bakış açısı yatıyor. Bu yasak bilimsel mi? Yanı sıra kan bağışında işletilmesi gereken prosedür nedir?

Bu durum, aslında hiçbir bilimsel alt yapısı olmayan bir uygulamadan ibaret. Bir kişinin cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği o kişinin kan bağışı yapması önünde hiçbir engel teşkil etmemelidir. Bağışta bulunulan her kan belli testlerden geçirilerek kullanılıyor. Burada önemli olan HIV enfeksiyonu açısından pencere dönemi denilen sürenin sorgulanmasıdır. Bu sürenin sorgulanmasına yönelik soruların doğru cevaplanması elbette önem teşkil ediyor. Son cinsel pratiğin üzerinden kana uygulanan test yöntemi ile değişiklik gösteren süreye pencere dönemi denilmektedir ve bağışçıların formlardaki bu tip sorulara doğru cevap vermeleri önemlidir. Ancak kişilerin cinsel yönelimlerinin sorgulanması hem bir damgalama hem de bilimsel alt yapıdan yoksun bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.

Burada bir başka önemli konu ise birçok kişi kan bağışını bir test yöntemi olarak kullanıyor. Ancak doğru zaman aralığında verilmeyen kan ile doğru sonuç alınamadığı gibi virüs ile enfekte olan birinin kan bağışıyla da bir başkasının yaşamını tehlikeye atılabilmektedir. Bağışçıların kan bağışını bir HIV testi yöntemi olarak kullanmamaları çok büyük önem arz ediyor.

“HIV değil önyargı öldürür” diyoruz ya, bu önyargıları aşmak için ilk elden neler yapılabilir?

İlk elden yapılabilecekler konusunda benim öncelikli aklıma gelenler: Çeşitli bilgilendirme çalışmalarını yürüterek doğru bilinen yanlışları düzeltmek, medyanın kullandığı ayrımcı ve ötekileştirici dil ile mücadele etmek ve en önemlisi de okullarda cinsel sağlık derslerinin kaçınılmaz bir şekilde müfredata sokulması için çaba sarf etmek. Zira önyargının birincil sebebi bilgisizliktir. Bilgisizlik ile mücadele önyargılar ile mücadele etmekle aynı anlama gelmektedir.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam