02/06/2011 | Yazar: Kaos GL

Diyarbakır Homofobi Karşıtı Buluşma’da milliyetçilik, homofobi ve Kürt edebiyatında homofobik temsiller konuşuldu.

‘Homofobi ve Irkçılık Birbiriyle Yakından İlişkili’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Diyarbakır Homofobi Karşıtı Buluşma’da milliyetçilik, homofobi ve Kürt edebiyatında homofobik temsiller konuşuldu. Kürt edebiyatında eşcinsellik tahayyüllerinin önündeki en büyük engelin savaş olduğuna dikkat çekildi.

Diyarbakır Homofobi Karşıtı Buluşma bu yıl Diyarbakır Sanat Merkezi, Diyarbakır Avrupa Sineması ve Diyarbakır Sinema Kulübü'nün (DSK) katkılarıyla gerçekleşti. Akademisyen Devrim Sezer ve sanatçı Şener Özmen’in katıldığı söyleşinin moderatörlüğünü Diyarbakır Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Derneği’nden Dilan Bozgan yaptı.
 
Devrim Sezer, söyleşide, homofobi ve ırkçılığın birbiriyle yakından ilişkili olduğunu söyledi. Ayrımcılığı toplumun bir hak olarak gördüğünü belirten Sezer, Türkiye bağlamında milliyetçiliğin resmi ideoloji olduğunu, çoğulluk ve farklılığı örtbas ettiğini ve bir ideoloji olarak devlet aygıtıyla yayıldığını belirtti.
 
Şener Özmen ise 90 sonrası Kürt edebiyatında homofobik temsiller üzerinden bir değerlendirme yaptı.
 
“Homofobi ve ırkçılık birbiriyle yakından ilişkili”
 
Diyarbakır’dan sanatçı Şener Özmen ile İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyaset Bilimi’nden Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer’in katıldıkları söyleşinin moderatörlüğünü Diyarbakır Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Derneği’nden Dilan Bozgan yaptı.
 
Devrim Sezer “ayrımcılık düşünce özgürlüğü kapsamında bir hak mıdır” sorusu etrafında şekillenen bir sunum yaptı. Türkiye bağlamında milliyetçiliğin resmi ideoloji olduğunu, çoğulluk ve farklılığı örtbas eden ayrımcı, dışlayıcı, özcü ve etnisist bir ideoloji olarak devlet aygıtıyla yayıldığını belirtti. Bu rolü oynayan en önemli kurumun ise Milli Eğitim olduğunu söyledi. Gündelik hayatta ise bunun bayrak ve marş gösterileri, bölücülük söylemi, Kürtler, Romanlar, sol öğrenci gruplarına tepkiler, LGBT nefret söylemleri ve futbol karşılaşmalarında tezahür ettiğini söyledi. Ayrımcılığı toplumun bir hak olarak gördüğünü belirtti.
 
1990’larda LGBT insan haklarına devletin inkâr anlayışı kapsamında yaklaştığını ancak bu mücadele sonucu artık inkârdan “görülme ama tanınmama” anlayışına geçildiğini ve bunun tanınmaya giden yolda önemli olduğunu belirtti. Tanınmak için ezber de olsa aynı şeylerin durmadan tekrarlanması ve ayrımcılığa uğrayanların dayanışmasının yöntem olarak önemli olduğunu vurguladı. Homofobi ve ırkçılığın birbiriyle yakından ilişkili olduğunu söyledi. LGBT bireylerinin eşit ahlaki değerlere sahip olmadığının düşünülmesinin ayrımcılığın temel nedeni olduğunu belirtti. Kaldı ki Türkiye’de ayrımcılığı tolere eden bir hukuk anlayışı olduğunu ve bu anlayışın esasında hukuksuzluk yarattığını, mesela nefret cinayetlerinin olağanlaştırıldığını belirtti. Bunlarla sadece yasal zeminde mücadele ederek değil, toplumsal zihniyeti dönüştürerek mücadele edilmesi gerektiğini belirtti.
 
“Savaş, Kürt edebiyatında eşcinsellik tahayyüllerinin önündeki en büyük engel”
 
Ardın Şener Özmen, 90 sonrası Kürt edebiyatında homofobik temsiller üzerinden bir değerlendirme yaptı. Öncelikle beden politikalarına değinerek eşcinselliğe dair hep cinsellik ve bedene dair bir söylem üretildiğini, eşcinselliğin bu kavramlara hapsedildiğini belirtti. 90 sonrası Kürt edebiyatında kadın-erkek üzerinden tahayyül edilen bir cinselliğin olduğunu, eşcinsellik tahayyüllerinin ancak satır aralarında okunabildiğini ve genelde hastalık, sapma gibi görülerek böyle temsil edildiğini belirtti. Özellikle Jan Dost ve Mir Qasimlo’nun ve ara ara Mehmet Uzun’un kitapları üzerinden bir değerlendirmede bulundu. Her zaman daha acil başka sorunlarla cebelleşen bir toplumda bunların tartışılmasına bir türlü gelinemediğini vurguladı. Savaşın bunun önündeki en büyük engel olduğunu ekledi. Kısacası Kürt edebiyatında böyle bir temsilden söz edemeyeceğimizi ve bunun nedeninin de homofobi olduğunu belirtti. Ardından 4 video izledik. Kabaca videolarda Kürt toplumdaki erkeklik halleri mevzu bahisti.
 
Tartışma bölümü oldukça çatışmalı geçen panelde özellikle Şener Özmen’in işlerine ve değerlendirmelerine tepkiler geldi.
 
“Pembe Teskere” & “Pembe Gri”
 
5. Diyarbakır Film Günleri’nde 20 Mayıs Cuma günü, Kaos GL gösterimlerin ilk filmi “Pembe Teskere” (32’27”, 2011, DVD) oldu. Yönetmen Oktay İnce’nin bir belgeseli, “İlyas ve Hıdır isimli iki geyin askerlikten kurtulmak için çürük raporu alma hikayeleri”ni anlatıyor.
 
Emre Yalgın yapımı “Pembe Gri” (27’30”, 2008, DVD) ise Pembe Hayat Amatör Tiyatro Topluluğu’nun sahnelediği “Pembe Gri” isimli oyundan yola çıkıyor. Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneğinin oluşum sürecini anlatan film, bir tren yolculuğu ile başlıyor. Bu tren yolculuğu aynı zamanda trans bireylerin yaşamlarına ve mücadelelerine yapılan bir yolculuk.
 
Her iki film de LGBT deneyimlerinden yola çıkarak militarizm, ayrımcılık ve kimlik temsilleri üzerine sözler söylüyor. “Pembe Teskere”, askerlik deneyimini ayrıntılı olarak ele alıyor, Pembe Gri ise trans bireylerin kendilerini ifade etme aracı olarak bir tiyatro performansını sahneleme süreçlerine yoğunlaşıyor. 
 

Etiketler: yaşam
İstihdam