10/02/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Kaos GL’den Ezgi Koçak: ‘Temsil hak, ancak mücadeleyi temsile indirgemek tehlikeli’

‘Mücadeleyi siyasi temsile indirgemek tehlikeli’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
“Temsil her ne kadar ‘biz de varız’ı gündeme getirse de bu varoluş, yalnızca bir lafz olarak ‘cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet’ kavramlarını suya sabuna dokunmadan yazılı bir metin içerisinde tutabilir.”
 
“Siyasetin O Biçimi” dosyası kapsamında ilk konuğumuz Kaos GL Derneği’nden Ezgi Koçak. Kadın Adayları Destekleme Derneği (Ka.Der) bünyesinde çalışmalar yürütmüş olan Koçak, erkek egemenliği ve cinsiyetçiliğe karşı mücadelede kadın adayların siyasi temsil ve katılımına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
 
Koçak, Ka.Der deneyiminden de faydalanarak LGBTİ’lerin siyasi temsili ve katılımında olası tehlikelere dikkat çekti. Temsil ve siyaseten görünürlüğün en temel demokratik haklardan olduğunu belirten Koçak, “Sorunların görünürlülüğü elbette cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve nefrete karşı mücadeleyi siyasetin içinden doğru gündeme getirecek olmasından önemli, ancak mesele salt temsil meselesi değil” dedi.
 
Mücadeleyi temsile indirgemenin tehlikeli olduğunu da hatırlatan Koçak, karar mekanizmalarının her aşamasına katılımın önemine dikkat çekti.
 
“Temsil hak, ancak mücadeleyi temsile indirgemek tehlikeli”
 
Ka.Der bünyesinde de faaliyet gösteren birisi olarak; kadın adayların siyasette desteklenmesi ve görünürlüğünün erkek egemenliğine ve cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi nasıl etkilediğini düşünüyorsun?
 
Türkiye’de, genelde politik yapının bütününde, özelde siyasi partilerin yapılanmalarında ve işleyişinde patriyarkanın hakimiyeti açık. Bu hakimiyetin uzantılarını, yansımalarını ve etkilerini “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, şiddetin farklı biçimlerinin (fiziksel, psikolojik ve yapısal), cinsiyet körlüğünün, kadınların aşağılanmasının ve ‘erkekçe’ olmayan varoluş hallerinin – cinsiyet kimliklerinin – dışarılanması, aşağılanması ve görmezden gelinmesi” üzerinden tespit etmek de mümkün. Bu bağlamda da erilin dışında kalan bütün kimlikleri ötekileştiren bu yapının dönüştürülmesi, en temelde kadınların siyasete katılımlarıyla başlayabilir. Ki buradaki “kadın” lafzının kadınlık hallerinin bütününe dokunan bir yerden okunması gerektiğinin de altını çizmek gerekiyor.
 
Ka.Der deneyimini bizlerle paylaşabilir misin? Neler yaptınız? Kadın oluşumlarının pozisyonları neydi?
 
Ka.Der Ankara deneyiminin siyasette temsil ve katılım meselesini adalet perspektifi üzerinden ele alıyor olmasını çok kıymetli buluyorum. Diğer bir ifadeyle, siyasette kadınların varlığının doğrudan mevcut hiyerarşik yapıyı eşitlikçi bir yapıya dönüştüreceğini varsaymadan (özcü bir kadın anlayışının dışında) kadın temsili ve görünürlülüğü meselesiyle, “demokrasi eşit katılım ve temsil meselesiyse ve kadınlar siyasette yoksa, o zaman ortada bir demokrasi sorunu vardır” üzerinden bir ilişkilenme biçimi var. Ancak politik söz üretme aşamasında Ka.Der Ankara, toplumsal ve yapısal farklılıkları gören, eşit ve adil bir toplum yapısı için farklı kadınlık hallerinin bir aradalığıyla mücadeleyi örmekten bahseder. İşte bu noktada da kadın oluşumlarıyla politik sözünü ortaklaştırmak için bir arada çalışır.
 
Bu bağlamda da Ka.Der Ankara hem yerel hem de ulusal karar alma mekanizmalarında, kimi zaman örgütlerle kimi zaman da siyasi parti temsilcileri ya da kadın kollarıyla bir arada çalıştı. Mesele salt savunucuk faaliyetleri değildi, kadın milletvekillerinin izlenmesinden partilerin siyasi belgelerinin analiz edilmesine kadar akademik çalışmalar da yaptı. Kadın Koalisyonu’yla ilişkilenmeler bu bağlamda hep çok önemli oldu ki Koalisyon – kadınların toplumsal ve siyasal katılımını artırmak, güce ve şiddete dayalı, ayrımcılıktan beslenen mevcut siyasete karşı eşitlikçi, adaleti hedefleyen bir siyaset pratiğini mümkün kılmak amacıyla biraraya gelen yerel ve ulusal düzeyde örgütlenmiş bağımsız kadın örgütlerinin oluşturduğu bir platformdur/örgütlenmedir – katılım üzerinden politik sözü ortaklaştıran bir alan sağladı.              
 
Aynı bağlamda yerel seçimlerde hızlanan ve genel seçimlerde de sürmesi beklenen LGBTİ adayların siyasi temsil mücadelesini nasıl değerlendiriyorsun? Sence siyasi temsil homofobik ve transfobik ayrımcılık ve nefrete karşı mücadelenin önünü açabilir mi?
 
Aslında burada da daha önce söylediklerime benzer bir durum söz konusu… Temsil ve siyaseten görünürlülük en temek demokratik hak. Burada, toplumdaki yapıların, bir yurttaşlık hakkı olarak, taleplerini görünür kılma, bu talepleri de birincil elden aktarma ve bunlara dair aktif siyasette söz üretme hakkından bahsediyorum. Sorunların görünürlülüğü elbette cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve nefrete karşı mücadeleyi siyasetin içinden doğru gündeme getirecek olmasından önemli, ancak mesele elbette ki salt temsil meselesi değil.
 
Siyasi temsil meselenin bir boyutu ise; katılım ise diğer boyutu. Kadınlar ve LGBTİ’ler açısından siyasi katılım ne anlam taşıyor? Ne demek siyasi katılım ve ne durumdayız?
 
Bir önceki sorunun cevabının devamı olarak, evet, meselenin salt temsile indirgenmesi eksik olduğu kadar bir o kadar da tehlikeli. Zira temsilin getirdiği “hangi kadın” sorunu, LGBT temsilinde de geçerliliğini korumaktadır.  Çünkü temsil her ne kadar “biz de varız”ı gündeme getirse de bu varoluş, yalnızca bir lafz olarak “cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet” kavramlarını suya sabuna dokunmadan yazılı bir metin içerisinde tutabilir. Ancak meseleyi karar mekanizmalarının her seviyesine katmak, diğer bir ifadeyle, verilen her siyasi kararın, oluşturulan her yasanın cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği perspektifi üzerinden denetlenmesi katılım meselesiyle ilgili.
 
Kısaca, yapıyı dönüştürmek “Homofobi ve transfobi salt LGBT’lerin değil herkesin meselesidir” diyebilmek için katılıma yani var olma hallerinin kapsayıcı okumasına ihtiyaç var.
 
*”Siyasetin O Biçimi” dosyasında yarın: SPoD’tan Sezen Yalçın ile söyleşi
 
“Siyasetin O Biçimi” dosyası söyleşileri:

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret