16/04/2014 | Yazar: Hayriye Kara

Kaos GL’den Av. Hayriye Kara; Kıbrıslı aktivist avukatlar Faika Deniz Paşa ve Öncel Polili ile söyleşti.

‘Yavru Vatan’da ‘Yavru’ Hak İhlalleri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Faika Deniz Paşa ve Öncel Polili, Kıbrıs’ın kuzeyinde hak mücadelesi veren iki aktivist avukat. Faika Kıbrıs’ın kuzeyinde Mülteci Hakları Derneği’nde ve Kıbrıs’ın güneyinde ise göç ve sığınma üzerine çalışan bir büroda avukatlık yapmasının yanı sıra, Yeni Kıbrıs Partisi tabanında örgütlenen YKP-Fem adlı özerk, feminist grupta aktivizm yapıyor. Öncel ise LGBT hakları, mülteci hakları, gösteri özgürlüğü, işkence kısaca insan hakları alanında çalışan bir avukat. Aynı zamanda Mülteci Hakları Derneği’nin genel sekreteri ve Queer Kıbrıs ile İnsan Hakları Vakfı’nın gönüllü avukatı. Faika ve Öncel ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki insan hakkı ihlallerini konuştuk.
 
Özelde LGBT haklarına değineceğiz ama öncelikle Kıbrıs’taki hak ihlallerine değinelim. En çok karşılaştığınız temel hak ihlalleri, önünüze çıkan engeller neler ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Öncel: Pratikte, özellikle ceza davalarında, ilk olarak müvekkilimize erişme sorunumuz var. Çoğu kez mesai saatleri dışında polis ya görüştürmüyor ya da görüşmek için çok ısrar etmek gerekiyor. Bunun dışında işkence çok yaygın ve cezasızlık sorunu var. Mahkemelerde en fazla yoğunlaştığımız işkence konuları; bu durumu 4-5 yıl önce gündeme taşıdık. Sorun bu kadar ciddi olmasına rağmen bilinmiyordu, şimdi biraz daha fazla biliniyor. Son zamanlarda toplantı ve gösteri özgürlüğü konusunda giderek artan sıkıntılar var. “Orantısız güç” demek istemiyorum, “gereksiz güç kullanımı” var. Barışçıl eylem yapan herhangi bir tehlike teşkil etmeyen göstericilere polisin saldırıları var.
 
Bu engellemeleri neye dayandırıyorlar? Mesela şu anda Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunu var. Buna benzer bir durum var mı?
Öncel: Bizde de böyle bir yasa var. İzin almadan gösteri yapamıyorsun o yasaya göre ancak anayasaya göre herkes izin almadan gösteri yapabilir. Ama engellemeler yine de izne dayandırılıyor, pankartların suç teşkil ettiği iddia ediliyor. Bunun gibi abuk sabuk şeylerle karşılaşıyoruz.
 
Faika: Gerçekten abuk sabuk… Mesela pankart konusunda bana karşı açılan bir dava var. Türkiye’de cezaevlerinde süren açlık grevlerine destek amaçlı, Kürt öğrenci arkadaşlarla dayanışarak YKP Mağusa İlçe Binası’nda yaptığımız sembolik iki günlük açlık grevi etkinliğinde, parti binamıza asılan “Ölümler olmasın”, “Ölümleri durdurun” yazan pankartlardan ötürü Fasıl 50 Reklam Teşhir Yasası’ndan bana, diğer parti üyelerimize ve bazı öğrenci arkadaşlara dava açıldı.
 
Peki, bu yasa ne diyor ki size dava açabiliyorlar?
Faika: Aslında bir şey demiyor. Açılan davalar da tutmayacak ama o mahkeme süreci cezalandırma olarak kullanılıyor. Mesela ayda bir gün işimi gücümü bırakıp mahkemeye Mağusa’ya gitmek zorundayım. Yani hayatında zorluk çıkarıyor. Ben iki farklı işte part time çalışan biriyim. Ayda bir gün bir işimin yarı zamanını kaybediyorum mahkeme yüzünden.
 
Soruşturma ve kovuşturma sürecinde savcı ve hâkimlerin tavırları nasıl oluyor bu yıldırma politikalarında?
Faika: Masum rolü oynarlar. Durun sinirlenmeyin diyorlar.
 
Öncel: Biz de görevimizi yapıyoruz falan diyorlar. Zaten bizim soruşturmada savcıların bir rolü yok. Soruşturmayı polisler yapar, dosya savcıya hazır gelir. Ancak başsavcı imzalamazsa o dava açılmaz.
 
Faika, sen YKP’nin altında feminist bir örgütlenmede çalıştığını söyledin. Biraz kadın haklarından bahseder misin? Kadınlar ne yaşıyor, karşılarına çıkan en büyük sıkıntı ne?
Faika: Ben aynı zaman Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı’nda haritalandırma projesinde de çalıştım Öncel ile birlikte. Orada Kadının İnsan Haklarıyla ilgili bir haritalandırma çalışması yaptık. Öncelikle sorunsallaştırabileceğimiz şey yasalarda olan ayrımcılık. Örneğin Ceza Yasası’nda kullanılan dilde, tecavüz “ırza geçmek” olarak ifade edilmiştir ve cinsel saldırı suçları “ahlaka aykırı suçlar” altında düzenlenmiştir. Onun dışında tecavüz suçu penisin vajinaya girmesi olarak kısıtlanmıştır. Aile içi tecavüz açıkça yasaklanmamıştır yasada ve hâlâ daha kesinleşmiş değildir. Elimizde aile içi tecavüze ilişkin örnek bir dosya yok, aile içi tecavüz cezalandırılmakta mıdır yoksa 1990 öncesi kamu hukukunda kullanılan doktrinlere göre ceza teşkil etmez mi kesin değil.
 
Yasal durumun dışında özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarla ilgili ciddi problemler var. Mesela olay polise taşındığında polisin evine dön demesi gibi. Karşılaştığımız bir vakada vücutta darp izleri olmasına rağmen “Ama sen sert sevişmeyi seviyormuşsun” gibi yıldırma politikaları olabiliyor şikâyet sürecinde. Onun dışında medyanın tutumu, cinsel saldırıya maruz kalan kişinin köyünden tutun da babasının ne iş yaptığına kadar tüm bilgileri ifşa etmek.
 
Gece klüplerinde devlet eliyle yapılan ciddi bir hak ihlali var. Bu YKP-Fem olarak da üzerine düştüğümüz bir konu. Fuhuştan geçimini sağlamak, ceza yasasına göre yasak. Ancak gece klüplerinde çocuklarla bile para karşılığı ilişkiye girildiği söyleniyor. Gece klüpleriyle ilgili yasada, kamu sağlığı ve gece kulüplerinden alınacak vergi düzenlenir. Ancak oradaki hak ihlalleri görmezden gelinir. Yaptığımız araştırmalara göre genellikle borçla bağlama ile insan ticareti yapılıyor. Pasaportlar polis tarafından tutuluyor. Polise “Neden pasaportlar sizin tarafınızdan tutuluyor?” diye sorduğumuzda, “Patronunun elinde olursa vermez ama gelip bizden isterse biz veririz.” diyorlar. Bu gece klüpleri, toplumun ahlakını korumak için geçtiğimiz yıllarda şehir dışına taşınmaya başlandı. Şehrin dışında, kale gibi, etrafı çevrili yerler… Yani oradaki kadınların kaçmasının önünde hem psikolojik hem fiziksel -bekçiler, köpekler- engeller var, pasaportları da poliste. Buradaki kadınlar kölelik koşullarında çalıştırılıyorlar.  Köle tacirliğini devlet kendi eliyle yapmaktadır.
 
Onun dışında sağlık konusuna geldiğimizde sezeryan ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün sezaryene ilişkin verdiği olması gereken oran %10 ancak bizim devlet hastanelerimizin verilerine göre bu rakam %40. Bu genel olarak kar amaçlı yapılan bir uygulamadır. Çünkü sezeryan daha pahalı bir operasyondur. İhtiyaç olduğu için değil karlı olduğu için sezaryene teşvik vardır.
 
Yine medyayı izlediğimizde kadını aşağılama, küçük görme, vatanı kadına benzetme çok görülüyor. Kadın temsili ile ilgili ciddi sıkıntılar var. Siyasi alanda, hükümetin farklı kademelerinde, sendikalarda kadınlar yoktur. YKP-Fem olarak amaçladığımız kadınların salt varlığı değildir. Örneğin daha geçenlerde seçim yapıldı, 50 kişilik mecliste sadece 4 kadın vekil vardır. Bu aslında meclisin ne kadar erkek olduğunu gösteriyor. Bu hükümet bir kadın bakanı kabul etmeyecek kadar erkek bir hükümet. Kamusal alanda kadınlar yok. Sendikalarda dahi durum böyledir. Bizim çalışma yaptığımız dönemde bir tane sendika başkanı kadındı. Başkanı ya da genel sekreteri kadın olan bir siyasi parti yok, olmadı. İstihdamda kadın oranı erkek oranının yarısı kadar. Kadınlar genellikle hizmet sektöründe çalışmakta. Okul kitaplarında heteronormatif aile yapısı, ev temizleyen kadın, ağlayan kız çocuğunu teselli eden erkek çocuğu, kutsal aile yer almakta. Eğitimde kadın öğretmenlerin sayısı erkek öğretmenlerin sayısından fazla. Müdür yardımcılığında kadınların sayısı biraz geçse de oran yine dengeli. Ancak okul müdürlerinin sayısına baktığımızda bu oran %20’lere düşer.
 
Birçok alanda bu sorunlar olmasına rağmen bu alanda herhangi bir çalışma da yok. Uluslararası kurumlar beğensek de beğenmesek de bir izleme mekanizmasıdır. Belirli bir sistem içerisinde bazı kalıpların yıkılması açısından bir baskı unsuru olabilmektedir. Fakat Kıbrıs’ın kuzeyi tanınmamış olduğu için bu mekanizmaların da kör noktasında kalıyor. Bizim buradaki sistem, var olan kukla hükümet, kukla devlet tanınsın, burada işgal yoktur densin gibi bir derdimiz yok. Ancak işgal koşullarından dolayı Kıbrıs’ın kuzeyinde olan ihlallerin görmezden gelinmemesi gerekir.
 
Öncel, şu anda devam eden davalar olduğunu biliyoruz vicdani ret ile ilgili olarak. Kıbrıs’ın kuzeyindeki askerlik sürecinden bahseder misin?
Öncel: Vicdani ret hakkı tanınmamıştır. Şu anda vicdani reddini ilan eden iki erkek üç kadın var. Vicdani reddini ilan eden erkeklerden biri yargılandı. Askerlik hizmetini yerine getirmişti ancak yılda bir gün olan seferberlik hizmetini yapmayı reddettiği için yargılandı. Yılda bir gün yapılan seferberlik hizmeti de aslında zorunlu askerliktir. Yılda bir gün gidersiniz birliğinize teslim olursunuz, üniformalarınızı giyersiniz, 8 saat kışlada vakit geçirirsiniz, size asker olduğunuz hatırlatılır, evinize dönersiniz. Seferberliğin amacı savaşa hazır olmak, savaş durumunda insanların ne yapacağını bilmesi. Aynı şekilde taşıt seferberliği de var. Mesela arazi aracın varsa o da yılda bir gün askere gider.
 
Murat Kanatlı seferberlik hizmetine gitmeyi reddettiği için kendisine bir para cezası verdiler, para cezasını da ödemeyi reddedince aleyhine dava açıldı. Aleyhe sonuçlanan bu davayı anayasa mahkemesine götürdük. Zorunlu askerlik ve seferberlik hizmetinin düşünce özgürlüğüne aykırı olduğunu belirttik. Şimdi kararı bekliyoruz.
 
Peki, “askerliğe elverişli değildir” raporu alma prosedürü nasıl işliyor?
Öncel: Bu konuya ilişkin bir doktorla görüşme yaptım ve o bana süreci anlattı. Eşcinsellik ve translık aynı Türkiye’de olduğu gibi Askerlik Yetenek Tüzüğü uyarınca bir psikoseksüel hastalık olarak görülüyor. Askeri hastaneye gidersiniz abuk sabuk testler yaparlar size ve eşcinsel olup olmadığınız ortaya çıkar. Birkaç yıl öncesine kadar anal muayene yapıldığını konuşmamız sırasında söyledi ama hâlâ devam ediyor mu bilmiyorum. Bu konuyla ilgili bir kişiye danışmanlık verdim; o da raporu aldı. Sonrasında kendisiyle görüşmedim.
 
Ben biraz özele gelmek istiyorum. Kıbrıs’ın kuzeyindeki hak ihlallerinden konuştuk. LGBT’ler söz konusu olduğunda bunlara ek olarak ne gibi sıkıntılar yaşanıyor?
Öncel: Queer Kıbrıs Derneği’ni kurarken bize zorluk çıkardılar. Yasa tarafından cezalandırılan bir durumun nasıl derneği olur dediler. Başvurunun reddedilmesini bekliyorduk aslında, dava açmaya ve yasayı sorgulatmaya hazırlanıyorduk ama başvuruyu kabul ettiler. Derneğin adı Queer Kıbrıs ama tabi ki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği tüzüğümüzde geçiyor. Derneğin kurulması LGBT hakları konusunda bilinç arttırmada çok önemli bir rol oynuyor.
 
İfade özgürlüğüne gelirsek, bu konuda bir otosansür var.  Şu anda düşünceleri yüzünden cezaevinde olan kimse yok. Tabii hükümete ve Türkiye’ye eleştiriler var ama kimse tutuklu değil. İki yıl önce bir gazeteci yargılandı ancak beraat etti. Birçok kişinin evinde, arabasında bombalar patladı ama failleri bulunmuş değil. Devam eden bir tehdit var ve ifade özgürlüğü konusunda toplum kontrol altına alınmış durumda.
 
Faika, YKP-Fem olarak eşcinsel ve biseksüel kadınların hakları konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Faika: Çok küçük bir toplumda yaşamanın verdiği tedirginlikle lezbiyen ve biseksüel arkadaşlarımız kamusal hayatta, kendilerini tanımladıkları kimliklerle var olamıyorlar. Küçük gettoların dışında kimliklerini ifade etmiyorlar. Bunun haklı olup olmadığı tartışılır ancak açılmanın çok büyük bedeller getirebileceği ile ilgili büyük bir kaygı var. Bunun kendisi bir zulüm, yani iş hayatında, aile hayatında olmadığın biri gibi davranmak… Onun dışında geçmişte “düzeltme tecavüzleri” olduğunu duyduk ancak bunlar hiçbir zaman şikayet edilmemiş, yargıya taşınmamış, sorunsallaştırılmamış. Yani yine ifşa olma korkusuyla ilgili bu durum. Sorunları tanımlamanın önündeki en büyük engel ifşa olma korkusu.
 
YKP-Fem olarak Queer Kıbrıs Derneği ile birlikte yapmaya çalıştığımız, sokağa çıkma, homofobiye karşı bildiri dağıtma ve bir şekilde kentin değişik mekânlarında o var oluşu simgesel de olsa gösterebilme. Bu “Biz buradayız!” demenin bir yoludur aynı zamanda; bizim ulaşamadığımız, bilmediğimiz birçok eşcinsel ve biseksüel kadın arkadaşa “Yalnız değilsin!” demenin bir yoludur. Bunun dışında eşcinsel ve biseksüel kadınların var olduğunu kamusal alanda ve politik tartışmalarda dile getirmeye çalışıyoruz.
 
“Hak” deyince aklınıza ne geliyor?
Faika: Hak deyince benim aklıma gelen, hakkın bir araç olduğu. Güçlü bir araçtır ama bir araçtır. Özgür beyaz erkeklerin haklarına hepimizin sahip olmasında değildir bizim kurutuluşumuz. Bu, devam ettiğimiz yolda aklımızın bir köşesinde tuttuğumuz bir gerçektir. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinde bir devrim olmadan bizim de kurtuluşumuz olmayacaktır. Haklar ve hak mücadelesi, o ideale giden yolda devam etmek, tabuları yıkmak ve biraz daha insanca yaşayabilmemiz için güçlü bir aracımızdır bizim.
 
Bu insan hakları kavramını geliştiren, insan haklarının tanımı yapan insanlar, bir gün kadınların, eşcinsellerin, transların, intersekslerin bu tanımları yüzlerine vuracaklarını, “Biz de varız!” diyeceklerini tahmin etmemişlerdi. Genellikle çok romantize ederiz özgürlük mücadelemizi, çok fedakârlık ister diye düşünürüz. Aslında çok bencildir ve bunda hiçbir sorun yoktur. Bugün benim Faika olarak istediğim daha iyi bir hayattır ve bunu söylemekte hiçbir sorun yoktur.
 
*Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL dergisinin “Ya Eşitlik, Ya Hiç” başlıklı 133. sayısında yayınlandı. 

Etiketler: yaşam, dünyadan
2024