24/02/2025 | Yazar: Ayçe İdil Ağca
Lubunya Hikayeler dizimizin son bölümünde yalnızca tek bir öyküyü değil; İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaşayan beş lubunyanın öykülerini sizlerle paylaşıyoruz: “İnsanın kendini keşfetmesi uzun ve bitmeyen bir yolculuk.”

Lubunya Hikayeler yazı dizisi ile; toplum tarafından görmezden gelinen, marjinalleştirilen kişilerin yaşam öykülerini, umutlarını ve direnişlerini ortaya koymaya çalıştım. Her bir hikayenin, sadece bireysel bir mücadele değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizlik, nefret söylemi ve ayrımcılığa karşı ortak bir sesin yankısı olmasını umdum. Bu son hikayeyi yayına hazır hale getirirken Yıldız'ın da okuyabilmesini dilemiştim. Ancak Yıldız'ın tutukluluk kararı, LGBTİ+ sorunları ve hak ihlalleri ile yüzleştiğimiz bu dünyada; dayanışmanın ve hak savunuculuğunun her zamankinden daha büyük önem taşıdığını, basın ve ifade özgürlüğünün ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Lubunya Hikayeler yazı dizisi boyunca; hayatın zorlukları içinde bile umudu, cesareti ve dayanışmayı nasıl yeşerttiğimizi gözler önüne serdik, karanlık zamanlarda bile ışığın var olduğunu, birlikte mücadele ettiğimizde her engelin aşılabileceğini kanıtladık.
Yazının planlanan yayım tarihi olan 22 Şubat Cumartesi Yıldız'ın da okuyabilmesini dilemiştim. Bugünse Yıldız ve tüm hak savunucuları için özgürlük diliyorum...
Lubunya Hikayeler dizimizin son bölümünde, yalnızca tek bir öyküyü değil; İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaşayan 5 lubunyanın yaşam öykülerini sizlerle paylaşacağız.
İlk hikaye kendini queer olarak tanımlayan 28 yaşındaki Eylül’ün* hikayesi. İzmir’de doğup büyüyen Eylül, üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmiş.
“İnsanın kendini keşfetmesi uzun ve bitmeyen bir yolculuk”
Kurumsal ve büyük bir şirkette hukuk departmanında çalışan Eylül yaklaşık 2 yıldır nonbinary bir sevgilisi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çok uzun yıllar heteroseksüel deneyimlerim oldu. Pandemi ile kendimi sorguladığım bir döneme girdim. Bir erkekle ilişkim vardı. İnsanın kendini keşfetmesi uzun ve bitmeyen bir yolculuk… O zamanki erkek arkadaşımla paylaşmak istediğimde bu durumu çok yüksek ve ters tepkiler vermeye başladı. Mesela başka bir erkekten hoşlanıyorum desem daha farklı bir tepki verebilirdi. O dönem ben de ne terimlere hakimim, ne de ne hissettiğimi tam olarak biliyorum. Benim çok fazla okuma yaptığım bir dönemdi çevremde de bir temsiliyet yoktu.”
“En yakın arkadaşlarım bile emin misin diye sürekli soruyor”
Geçmişte heteroseksüel ilişkileri de olduğu için insanlardan sık sık “Sen erkeklerle beraberdin, noldu şimdi, kadınlar nasıl seks yapıyor, senin için yeni bir heyecan mı sadece” gibi hadsiz sorular aldığını belirten Eylül şöyle devam ediyor: “Ben toplum gözündeki marjinal, queer kimliğe de uymuyorum; LGBTİ+ birinin daha uç olması bekleniyor. En yakın arkadaşlarım bile emin misin diye sürekli soruyor. Ben çalıştığım şirkette 45-50 yaşındaki müdürlerime bunu nasıl anlatabilirim? Aslında her yerdeyiz, insanlar bunu anlamıyorlar, görmüyorlar veya anlamak, görmek istemiyorlar. Çalıştığım yerde kimliğimi açık yaşasam ne tarz bir ayrımcılığa maruz kalırım bilemiyorum. Herkes kabullenmiş, normalmiş gibi görür ama öyle değil.”
Özel sektörde kimliği ile ilgili yaşadığı bir zorluğu da şöyle özetliyor: “İş arkadaşlarımla özel hayatımla ilgili bir şey paylaşmadığımda bizi arkadaşın olarak görmüyor musun diye bir algı oluşuyor. Ben de ara sıra bir şeyler uyduruyorum eski sevgilimle görüştük vs. gibi. Onlar için bunların paylaşılması önemli. Mesela ben sosyal medyada çok aktifim. Pride zamanı paylaşım yapıyorum, senden çok şey öğreniyoruz diyorlar.”
Yıllar geçtikçe LGBTİ+ların üzerindeki baskının da arttığına üzülerek değiniyor Eylül: “8 Mart’a, Pride’a gidiyoruz ve her yıl daha da sıkışıyoruz. En son 25 Kasım’a katıldım ve gidebilmek için saçmasapan bir sürü şey yapmak zorunda kaldık. Mesela sevgilim öğlen 1’de gitti. 8 Mart geçen yıl cumartesiydi cuma akşamdan Taksim’de yaşayan bir arkadaşımızda mı kalsak diyoruz. Bu her sene daha da artarak hissediliyor.”
Özel sektörde çalışan biri olarak bazı çalışmaların çoğu zaman sadece öğrenciler ve STK çalışanları için dizayn edildiğini vurgulayan Eylül çoğu zaman lansman günlerine, etkinliklere katılamadığını da söylüyor.
2. hikaye ise; Ankara’da doğup büyüyen ve şu anda da hak savunuculuğu yapan Adar’ın*. “Farklı olduğunu” 14 yaşında fark ettiğini söyleyen Adar kendiyle mücadelesinin de 10 yıl sürdüğünü ekliyor: “Muhafazakar bir ailede büyümedim, aileme daha önce açılabilirdim ama yapamadım. Bu tamamen benden kaynaklı; kendime bir örnek aradım. Lubunya olarak açılacağım şimdi, ama sonra ne olacak, insanlar bana nasıl bakacak hep bunu düşündüm. Bu endişeler sebebiyle de açılmam çok uzun sürdü.”
“Sanırım hep bir iyi örnek, ait olabilecek bir grup aradım”
Lisedeyken “Barış ve Aras Evlenebilmeli” kampanyasını görüp KaosGL ile tanışan Adar o dönemki deneyimini ise “Ben lise öğrencisiydim ve çekingendim. KaosGL’deki herkes benden büyüktü, bir dernek çevresi vardı ama oraya nasıl eklemlenebilirdim bilmiyordum.” şeklinde anlatıyor. Kendi çevresinin LGBTİ+ friendly olmadığını düşünmesi ve KaosGL çevresinin de kendi sosyal çevresinden farklı olması sebebiyle 2 farklı sosyal çevresi olacağını ve ikisinin de kendisini zorlayacağını düşünmüş. Tekil var olmakta zorlandığını belirten Adar ekliyor: “Sanırım hep bir iyi örnek, ait olabilecek bir grup aradım. Bazı arkadaşlarım bu ihtiyacımı görüp karşılamışlar. Bense bunu çok yakın bir zamanda fark ettim. Bir kadınla da ilişkim oldu; cover up değildi ama sonunda ben geyim diyerek ayrıldım. Terapiler sağolsun kendimi daha iyi tanıyarak ilerleyebildim.”
“Geysen avukat, çaycı, polis vs olamazsın gibi bir algı var ama varlar”
İçinde bulunduğu ikircikli durumun çok yorucu olduğu ise şöyle anlatıyor: “Yanlış olan ben değilim ama kendimi korumak zorunda olan benim. 28-29 yaşıma geldim ve bunu düşünmek çok yorucu. Bir challenge olarak saçlarımı değiştirdim ve kendi kendime bakalım ölecek misin, mutlu mu hissedeceksin dedim. Ölmedim ve mutluyum. Bu sayede de çevremdeki insanların ne kadar destekleyici olduklarını gördüm. Saçlarımı boyatmam sadece saçlarımı boyatmam olmadı fikirlerimin açılmasını da sağladı. Senin dertlerini hiç anlamıyorum böyle dertlerim yok ama yapabileceğim bir şey varsa yanındayım diyen arkadaşlarım olduğunu gördüm. Şu an ergenliğini yaşayan bir LGBTİ+ için görünürlüğü algılamak çok zor; LGBTİ+lar influencerlar ya da eğlence sektöründeler. Benim ergenliğimde bu görünürlük yoktu. Şu anda da hayatın içinde değil şaşalı, gerçek olmayan bir hayat gösteriliyor. Birçok insanın elde edemeyeceği bir deneyim. İnfluencerları örnek almak da çok sağlıklı değil. Geysen avukat, çaycı, polis vs olamazsın gibi bir algı var ama varlar. LGBTİ+ community sadece eğlence için varmış gibi görülüyor. Hayatın gerçek networküne eklenebilmek bizim için çok daha önemli. Geyler çok eğlenceli belki de böyle evrimleşmişlerdir gibi korkunç bir algı var. Oysa sadece eğlenmiyoruz; bunu yapıp çalışıyor, diğer alanlarda varoluyoruz. Kaldı ki sadece eğlenebiliriz de. Her alanda bir savaş, mücadele yürütmemiz gerekiyor. Bu çok yorucu, hayatını buna adayan insanlara çok saygı duyuyorum. Daha fazla dayanışmalıyız ama bu her geçen gün zorlaştırılıyor. Erkek arkadaşımla el ele yürümek de bir yerde aktivizm benim için “Bak ben buradayım ve normalim bu bakışı bir daha yapma!” diyorum."
“İnsanlar LGBTİ+ olmayı kendi ailesi içinde olmayınca bir sıkıntı olarak görmüyor”
Ankara’da üniversite öğrencisi olan Deniz ise; “Kendimi bildim bileli böyleyim. Kimliğimi gizlemiyorum, gizlemem gerektiğini düşünmüyorum ama iş ve aile hayatı farklı. Kuzenlerim biliyor ama ailemin tamamı bilmiyor.” diyor. Ankara’ya yakın küçük bir şehirde doğup büyüyen Deniz kendi yaş grubunda LGBTİ+ olmanın önemli olmadığını ama yaş yükseldikçe kapalılaşmanın, katılaşmanın başladığını ifade ediyor ve ekliyor: “İnsanlar kendi ailesi içinde olmayınca bir sıkıntı olarak görmüyor LGBTİ+ olmayı ama kendi ailesinde olunca direkt baskılamalar başlıyor. Lezbiyen ve gey arkadaşlarım vardı üniversiteden önce hatta bazılarının aileleri bilirdi ve anlayışla karşılardı. Ben mesela feminen bir ergenlik geçirdim. Ailem kuzenime sormuşlardı “bende bir sorun olup olmadığını”. Kişisel bakımıma çok önem veririm, tüyümden rahatsız olurdum, göz kalemi kullanırdım. Artık kullanmıyorum kendimi aradığım bir dönemdi, şimdi rahatım.”
Kimliğini öğrenince kendinden uzaklaştıklarını, homofobik olan arkadaşları olduğunu vurgulayan Deniz 15 yaşlarındayken kendi telefonu olunca dating applerle tanışıp kullanmaya başlamış. Ancak küçük bir yerde yaşadığı için anonim profil olarak kullanmış. Ankara’ya gidişini ise “Benim için kaçmak değildi aslında; eğitim için geldim ve hayata da atıldım. Burada kimse yadırgayıcı bakmaz istisnalar dışında. Küçük yerde tanıdık korkusu her zaman peşinizde.” diyerek anlatıyor.
İzmir’de çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı getto bir mahallede büyüyen Ozan ise ailesinde ve mahallede herkesin kendisine “karı kılıklı” dediğini anlatarak başlıyor görüşmeye: “Yürüyüşümün kadın gibi olduğu söylenmişti. Aynaya bakarak ben nasıl yürüyorum diyordum. Bebeklerle oynamayı seviyordum. Ama baskılar sebebiyle kendimi oyunlardan ve sokaklardan uzaklaştırdım. Yalnızlaştım ama içimde de bir şey vardı; erkeklere ilgi duyuyordum ve sokak baskısı sebebiyle ben de ilerde Bülent Ersoy gibi mi olacağım, ailem beni reddeder, günahkar olurum, uzak durursam düzelirim diye düşünüyordum. Ortaokul zamanı internetle tanışınca benim gibi başkalarının olduğunu görüp mutlu oldum. Ancak akran zorbalığına da maruz kaldım.”
İstanbul'a ilk gidişinde kendi kendine oje süreceğim dediğini söyleyen Ozan, Onur Yürüyüşüne de gidip olumsuz bir tepkiyle karşılaşmayınca da tamam denedim gördüm ve istemiyorum oje sürmek demiş.
Yaşadığı mahalle, ailesi ve komşuları ile ilgili konuştuğumuzda toplumun giderek muhafazakarlaştığına değiniyor: “Herkes LGBTİ+lar eğlence sektöründe olsun, dans etsin, şarkı söylesin eğlendirsinler bizi, ama içimizde olmasınlar diye düşünüyor.”
“Askere gidemem diyerek pembe tezkere sürecini başlattım”
Askerlik sürecinin kendisi için hep sorun olduğunu ve ertelemek için yüksek lisans yaptığını belirten Ozan pembe tezkere alma sürecini şöyle anlatıyor: “Yüksek lisans yaparken vicdani retçiydim. Ancak bu şekilde yaşamak da çok zor; kimliğim sebebiyle askerlik yapmak istemiyorum ve zaten kaçak durumdayım ekstra bir zorluk yaşamak istemedim. Yüksek lisansımın son ayında “askere gidemem” diyerek pembe tezkere sürecini başlattım. Benim için çok basit ve rahat bir süreçti bu herkes için böyle değil maalesef. “Sen maskülensin” diyerek verilmeyen tezkereler biliyorum. 560 soruluk testi yaptım, sosyal hizmet uzmanıyla görüştüm. Sosyal hizmet uzmanı aşk nedir gibi sorular sordu. Bu soruları toplumun gözündeki klasik eşcinsel rolüyle anlatmak gerekiyordu. Ve pembe tezkereyi aldım. Eve mektup geliyormuş ancak o uygulama kaldırılmış sanırım, mektup gelmedi. Ama ailem kimliğimi bilmediği için evdekilere “O mektubu açmayın iş için kapalı vermem lazım.” dedim. Belgede ve sistemde sadece muaftır yazıyor. İşyerime rahatsızlığım sebebiyle gitmedim askerliğe dedim."
Bir şeylerin farklı olduğunu hep bildiğini söyleyen Can ise: “Bunun lubunyalık olduğunu 10 yaşında anladım. Kadın var, erkek var ve ben bunların dışında ben varım. 12-13 yaşlarımda her şey oturmuştu artık.” diye ekliyor.
İstanbul’a yakın küçük bir şehirde doğup büyüyen Can: “17 yaşında bi erkek arkadaşım vardı ve hata üstüne hata yaparken annem bir şeylerin farklı olduğunu anladı. Ancak ailem böyle bir şeyi bana hiçbir zaman kondurmadı. “Bizim çocuğumuz marjinal.” gibi bir yakıştırma yapıyorlar.”
Yaşadığı yerde herkes birbirini tanıdığı için bir noktada açılmanın çok zor olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Lisede lubunya olduğunu bildiğim 2-3 kişi vardı. Bakınca anlıyordum onlar da bana bakınca anlıyordu ama arada sessiz bir anlaşma vardı. Benzer şeyleri yaşıyoruz, birbirimize zararımız olmayacağını biliyoruz. 17 yaşımdaki ilk erkek arkadaşımla yaşadığım şeyleri birileri ile paylaşmak istiyordum. Yakın arkadaşıma anlattım önce, sonra biraz daha yavaş yavaş açılmaya başladım. İnsanların tepkileri aşırı şaşırmış değildi; biliyorduk zaten gibiydi. Bazı arkadaşlarım soru sormaktan çekiniyordu. Bazıları ise kadın gibi davranan kim, nasıl sevişiyorsunuz gibi sorular soruyordu. Saçma geliyordu garip hissediyordum. İlk açılma sürecimde temkinli davrandığım için pek saldırıya maruz kalmadım.”
Küçük şehirle yaşayan LGBTİ+lar için sosyal alanlar ve destek mekanizmaları hakkında konuşmaya başladığımızda Can hemen kendi şehrinde böyle bir şeyin olmadığını açıklıkla söylüyor ve devam ediyor: “Çok küçük bir yerdi zaten; 4-5 kafe, 1-2 bar var. Herkes tanıdığın, bildiğin insanlar. Lubunyaların takılabileceği bir yer de yoktu, kafanın uyabileceği insan da... Uygulama kullanmaya başladım ama uygulamadaki insanların neredeyse hepsi büyük, evli veya sadece seks isteyen insanlardı. Benzer şeyleri konuşabileceğim kimse yok mu diye üzülüyordum. Sivil toplum kuruluşları bazında da bir şey yok diyebilirim. Üniversite için İstanbul’a geldim. Bu yüzden üniversite topluluklarında bir şeyler yapılıyorsa bilemiyorum.”
Zaman içinde kafasının uyabileceği başka insanlar da olabilir algısının oluştuğunu söyleyen Can, İstanbul’a gelmesiyle de görece daha büyük yerlerde yaşayan lubunyaların benzer kafa yapısındaki lubunyaları bulabildiğini fark ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Üniversiteden önce İstanbul’a geldiğimde draq queenleri gördüm. Gey bir barda lubunyanın her çeşidi vardı; yurt dışından gelmişler. Burada ne oluyor diye uzun bir süre sadece izledim. Herkes istediğini yapabiliyor ve kimse dikkat çekmiyordu. Dışarıdan maganda tipli biri girip homofobik bir şey yaptı ve herkes birlik olup yuhlayarak o kişiyi dışarı atmıştı. Bense buna şok olmuştum; insanlar bu deneyimleri buralarda yaşıyor demek ki dedim. İstanbul'a geldiğimde insanların gizlilik kaygısı yoktu, istediğimi yapabiliyordum bunlar yalpalattı beni. Aile evinden de çıkınca her şeyi deneyimlemek istiyorsun. Ama bir noktada bu hayatın normal akışı olunca bunun peşinden koşmama gerek yok sakin ol demeye başladım.”
Her bir hikaye, farklı şehirlerin sokaklarında, farklı yaşam kesitlerine sahip lubunyaların ortak umutlarını ve kendilerini arayışlarını gözler önüne seriyor. Dating applerin sebep olabileceği güvensizlikler ve riskler, küçük şehirlerin tanıdık ve dar sosyal çevresinin yarattığı sınırlamalar, büyük şehirlere adım atıldığında keşfedilen özgürlük ve kimlik arayışı… Her biri, bastırılan gerçek benliklerin, aile ve toplum normlarının ötesine geçerek kendi varlıklarını kabul etme mücadelesini anlatıyor. Bu hikayeler LGBTİ+ların yaşadığı çelişkileri, dayanışmayı ve umudun peşinde verdikleri zorlu ama bir o kadar da cesur yolculuğu anlatıyor.
*Bu metin tamamen gerçek olaylara ve birebir yapılan bir röportaja dayanmaktadır. Ancak, görüşme yaptığımız kişinin güvenliğini korumak amacıyla bazı kişisel bilgiler ile coğrafi/ zamansal ayrıntılar, olay akışını etkilemeyecek şekilde değiştirilmiş. Bu düzenlemeler, hikayenin bütünlüğünü ve özünü korumakla birlikte, katılımcının kimliğini ifşa edecek unsurları gizlemeyi amaçlamaktadır.
Lubunya Hikayeler: Türkiye’deki LGBTİ+ deneyimlerine bir ışık tutmak Bu hikaye dizisi, Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan LGBTİ+ların kişisel deneyimlerini ve yaşadıkları toplumsal koşulları görünür kılmayı amaçlıyor. Farklı şehirlerden tamamen gönüllülük esasıyla çalışmaya dahil olan katılımcılarla gerçekleştirdiğim görüşmeler sonucunda hazırlayıp anonimleştirdiğim hikayeler ile Türkiye’de görünür olmayan LGBTİ+ olmak deneyimini aktarmayı amaçladım. “Lubunya Hikayeler” başlığı altında yayınlanacak bu birkaç hikaye; yalnızca zorlukları ve ayrımcılığı değil, aynı zamanda LGBTİ+ların mücadele ve dayanışma pratiklerini de ele alıyor. Yayınlayacağımız her bir hikaye, biricik deneyimlerle dolu ve çok değerli. Bu seride okuyacağınız satırların, başkalarına yalnız olmadıklarını hissettirmesini, harekete geçmek isteyenler için ilham yaratması ve lubunya dayanışmasını büyütmesi umuduyla… Keyifli okumalar… Hikayelerin oluşması için benimle görüşmeyi kabul eden ve vakit ayıran tüm lubunyalara tekrar teşekkürler! |
Etiketler: insan hakları, yaşam, çalışma hayatı, eğitim, kent hakkı, barınma, askerlik, özel haber, beda