15/02/2025 | Yazar: Ayçe İdil Ağca
Ailesinden uzaklaşabilmek için bir tarikatla Afrika’ya giden, orada ikili bir yaşam sürdükten sonra geri dönen ve ailesinin zorla hastaneye yatırdığı Demir anlatıyor: “Sırf aile şefkatine ihtiyacın var diye öz saygını yitirmek zorunda değilsin”

Ankara’da doğup büyüyen Demir*, 24 yaşında, reklam pazarlama sektöründe çalışan ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş bir genç. Sosyal, farklı yerler görmeyi ve insanlarla sohbet etmeyi seven Demir, ataerkil bir ailede abi ataması altında büyüdüğü için cinsel yönelimini bastırmak zorunda kaldığını anlatıyor: “Daha korumacı, erkeksi olmam lazım, kardeşlerimi korumam lazımdı.”
Çocuklukta şiddet ve okula gidememek
Henüz 10 yaşında, kendisini fark eden Demir, ilkokul ve ortaokul döneminde, erkeklerle rahat iletişim kuramamanın getirdiği yalnızlık ve dışlanma sonucu hem arkadaşlarından hem de ailesinden duygusal ve fiziksel şiddet görüyor:
“2. sınıfta kız arkadaşlarımla keçeli kalemlerle tırnaklarımızı boyamıştık. Öğretmenim beni herkesin içinde “Kız gibisin sürekli kızlarla bir şeyler yapıyorsun. Kendine bir çeki düzen ver” diyerek azarladı. Sonrasında velileri arayıp şikayet ettiği için de babamdan dayak yemiştim. “Nasıl erkeksin başımıza ne olacaksın” diye ağır bir dayaktı. Hatta okula gidemedim bir süre.”
Lise döneminde queer ortamlarla tanışan Demir’in bir uygulama aracılığıyla kurduğu arkadaşlık, annesi tarafından öğrenilince liseden alma tehdidiyle karşılaşıyor. Bunun üzerine ailesi, Demir’in “bu durumdan” kurtulması için İslami eğitim almasına ve medreseye gitmesine karar veriyor.
Kendini İslami konularda geliştirmeye başlayan Demir ailesinin de onayını aldığı için bu durum hoşuna gidiyor ve bir süre daha kimliğini bastırmaya devam ediyor. Aldığı dini eğitim ve içinde bulunduğu tarikat sebebiyle ilk kez İstanbul’a giden Demir, “Kendime ait olmayan bir kimliği yaşarken ailemin onayını alabildiğim için mutlu olmuştum” diyor. İstanbul’da tek başına olması başka bir dünyayı keşfetmesini sağlayan Demir, sosyalleşmeye başlayarak uzak tutulduğu hayatı tanıyor. Fakat özgürce yaşamayı Türkiye’de yapamayacağını anlayınca mensubu olduğu tarikat ile Afrika’ya gidiyor.
“Burada iki farklı hayatım vardı”
Uçaktan inerken kendi kendine “Bugün kendi hayatımı yaşamanın ilk günü bir amaçla geldim ama kendim olacağım” dediğini anlatıyor:
“İlk defa cluba gittim bir erkekle yakınlaştım ve kendimi kabul ederek eşcinselim dedim. O esnada cover up bir ilişkim vardı. Kız arkadaşıma durumu anlattım ve çok kötü tepki verdi. Ama yaşadığım yerde çok iyi bir çevre edindim, her şey geride kalmıştı. Ait olduğum dünyayı buldum. Ancak burada iki farklı hayatım vardı; İslami eğitim gördüğüm profil ve özel hayatımda olduğum bambaşka biri, iki personam vardı. Bu fark edilmeye başlanınca reklamcılık kısmına geçtim. Dini faaliyetlerden arınmış gibi oldum, reklamla ilgileniyordum. Onun verdiği rahatlıkla iki personayı rahat yaşadım.”
“Beni zorla hastaneye yatırdılar, sakinleştirici verdiler”
Bu süreçte rol yapmaktan yorulduğu için kimliğini öğrenen insanlar olduğunu belirtiyor Demir ve ekliyor:
“Rollerden çıkınca dışlandım ve istifa edip ayrıldım. Hocalığı bıraktığımı, reklam sektöründe çalışacağımı aileme söylediğimde “Üniversiteye ne gerek var Afrika sana yaramamış. Biz sana destek olmayız” dediler ve bir kopuş yaşadık. Ben kendimi kabul ettikçe onlar uzaklaştı ve zamanla tamamen koptuk. Afrika'dan dönünce üniversiteye gitmek istedim çünkü liseyi de örgün okumadım. İstanbul’a yakın bir şehirde okudum daha aktivist olduğum bir dönemdi; İstanbul’a da sık gidip geliyordum. Aile desteği almamam ve bu yüzden çalışmak zorunda olmam, sosyalliğim sebebiyle de okula devam edemedim. Örgün eğitim deneyimim de çok önceden bittiği için eğitim hayatına uyum sağlayamadım. İstanbul’da iş hayatına atıldım; sosyal ağlar değil de eşcinsel ortamlarda olma arzusu sürekli parti hayatı beni mental olarak kötü etkiledi. Kardeşimin düğünü sebebiyle ailemle bir araya geldik; çok garipti onlar beni silmişti birbirimizi aramıyorduk. Görüştüğüm tek kişi kardeşimdi onun için düğüne gittim ve ailemin yanında birkaç ay kaldım. Bu esnada ailem beni hastaneye yatırdı. Tiroid sebebiyle diye gittik, psikologla görüştük ve ailem beni psikiyatriye yatırdı. Ben itiraz ettikçe sakinleştirici yapıp yatırdılar. Ailem form imzaladığı için çıkamıyorum sosyal çevremden de kopmuştum 20 gün kaldım orada. Beni dinlemek yerine ailemle konuştular; rızam dışı olduğu için kaldığım hastaneden kaçtım. Hastanede yangın merdivenine açılan kapılar çivilenmişti ama bir kapının çivileri çok sağlam değildi. Günlerce onları gevşetip bir öğle yoklamasına katıldım ve sonra kaçtım. Tabi oda arkadaşım da yardım etti. Eşofman, ayağımda terlik ve bir şişe su aldım. Otobüs durağında birinden rica edip Kızılay’a geldim. Uykusuzluktan gözlerim şişmişti. Dış görünüşüme önem veren biriyim bir kozmetik mağazasına girip testerlarla yüzümü toparladım. Bu esnada orada tanıştığım insanlar ile İngilizce-Fransızca bilmemden konu açıldı. Ödevlerine yardımcı olmam için bir puba gittik. Burada yemek yiyip bir şeyler içtik. Ben de fotoğraf paylaşınca kuzenim fotoğrafı görüp “Ailen çok üzgün hastaneye geri yatma ama haberleri olsun” dedi. Kuzenim beni oradan alıp iftar sonrası ailemin yanına götürdü. Hastaneye yatmama konusunda anlaştık. Tüm bu yaşananlara rağmen ailemi affediş sürecim oldu; onlara uzun bir mektup yazdım çünkü affetmeden yola devam edemeyeceğimi anlamıştım. O affedişle hayatımdan çıktılar ve bana gerçekten bir rahatlama geldi.”
“Sırf aile şefkatine ihtiyacın var diye öz saygını yitirmek zorunda değilsin”
Bu hikayeyi okuyan kişiye “Sırf aile şefkatine ihtiyacın var diye öz saygını yitirmek zorunda değilsin. Biliyorum çok zor ama aile doğduğun yer ile değil de yanında evde hissettiğin kişi ile de olabilir. Belki bu daha da özgür yapar” demek isterdim diyor Demir ve ekliyor:
“Afrika’da çok farklı hayatları görünce hayatın ne kadar kısa olduğunu anladım. En azından istediğim hayatı yaşayabileyim dedim. Özgürlüğüm için savaştığımda başıma ne gelebilir zaten en kötülerini yaşadım.”.
Bu hikaye, Demir’in iki farklı dünyada var olma mücadelesini, aile baskısı, şiddet, kopuş ve nihayetinde gerçek benliğini kabul ederek özgürlüğe ulaşma çabasını gözler önüne seriyor. Demir’in yaşamı, acı dolu deneyimlerin ve zor seçimlerin ardından, kendi kimliğini bulup yaşamını yeniden şekillendirme umudunu taşıyor.
*Bu metin tamamen gerçek olaylara ve birebir yapılan bir röportaja dayanmaktadır. Ancak, görüşme yaptığımız kişinin güvenliğini korumak amacıyla bazı kişisel bilgiler ile coğrafi/ zamansal ayrıntılar, olay akışını etkilemeyecek şekilde değiştirilmiş. Bu düzenlemeler, hikayenin bütünlüğünü ve özünü korumakla birlikte, katılımcının kimliğini ifşa edecek unsurları gizlemeyi amaçlamaktadır.
Lubunya Hikayeler: Türkiye’deki LGBTİ+ deneyimlerine bir ışık tutmak Bu hikaye dizisi, Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan LGBTİ+ların kişisel deneyimlerini ve yaşadıkları toplumsal koşulları görünür kılmayı amaçlıyor. Farklı şehirlerden tamamen gönüllülük esasıyla çalışmaya dahil olan katılımcılarla gerçekleştirdiğim görüşmeler sonucunda hazırlayıp anonimleştirdiğim hikayeler ile Türkiye’de görünür olmayan LGBTİ+ olmak deneyimini aktarmayı amaçladım. “Lubunya Hikayeler” başlığı altında yayınlanacak bu birkaç hikaye; yalnızca zorlukları ve ayrımcılığı değil, aynı zamanda LGBTİ+ların mücadele ve dayanışma pratiklerini de ele alıyor. Yayınlayacağımız her bir hikaye, biricik deneyimlerle dolu ve çok değerli. Bu seride okuyacağınız satırların, başkalarına yalnız olmadıklarını hissettirmesini, harekete geçmek isteyenler için ilham yaratması ve lubunya dayanışmasını büyütmesi umuduyla… Keyifli okumalar… Hikayelerin oluşması için benimle görüşmeyi kabul eden ve vakit ayıran tüm lubunyalara tekrar teşekkürler! |
Etiketler: insan hakları, yaşam, aile, din/inanç, dünyadan, özel haber, beda, araştırma, inceleme, yorum