15/10/2024 | Yazar: Kaos GL
“Antikapitalist hareketleri, antipatriyarkal hareketleri, queer hareketleri, ırkçılık karşıtı hareketleri bir araya getiren bir hareketi nasıl inşa edebiliriz?”

ABD’li komünist düşünür Michael Hardt, Otonom Yayıncılık tarafından yayımlanan yeni kitabı "Yıkıcı Yetmişler" üzerine konuşmak üzere İstanbul’daydı. Hardt, etkinliğin yanı sıra Bianet’ten Tuğçe Yılmaz’ın sorularını da yanıtladı.
Söyleşiden bir bölüm şöyle:
Kitabınızın çıkış noktası olan 1970’lerin “yıkıcı” ruhunu nasıl tanımlarsınız? Bu dönemi diğer dönemlerden ayıran temel özellikler neler?
O dönemin devrimci hareketleri, özgürleşme mücadelelerine odaklandı; gey özgürleşmesi, feminist özgürleşme, işçi özgürleşmesi, siyah özgürleşmesi gibi. Günümüzde bu hedefler daha “mütevazı” hale geldi. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde, siyah özgürleşmesi yerini "Black Lives Matter" (Siyah Hayatlar Değerlidir) protestolarına bırakmış durumda. İşçi özgürleşmesi yerine daha yüksek maaş talepleri gündemde. Feminist özgürleşme yerine toplumsal cinsiyet eşitliğini savunuyoruz. Oysa, özgürlük mücadelesinde başarılı olabilmek için devrimci arzunun cüretini yeniden ele geçirmemiz gerekiyor.
70’lerin bir diğer önemli özelliği ise 1960 devrimlerinin dönemini kapatmış olması. 70'lerdeki devrimci hareketlerin ortaya koyduğu politik sorunlar hâlâ sürüyor. Bu sorunlar bizim çağımızı başlatan sorunlardı. Neoliberalizmin etkisi, çeşitli baskı biçimlerinin yükselişi ve üretim sistemlerindeki değişimle 70’lerde yeni bir çağ başladı; ama beni daha çok ilgilendiren işin politik tarafı.
1970'lerdeki feminist ve queer hareketler, çevreci gruplar ve anti-kapitalist direnişler arasında ortak bir bağ görüyor musunuz? Bu hareketler bugünün mücadelelerine nasıl ilham verdi?
Bence 1970'lerde karşılaşılan ve hâlâ bizim de gündemimizde olan bir sorun var. Felsefi olarak buna “çokluk” sorunları denebilir. Aslında bir adım geri atmam gerekiyor. 1970'lerde sona erdiğini düşündüğüm şeylerden biri, endüstri işçisinin devrimci hareketlerin merkezi temsilcisi olarak rolünün sona ermesiydi ve militanlar bununla yüzleşmek zorunda kaldılar. Çokluk, sadece endüstri işçileriyle sınırlı olmayan, aynı zamanda hizmet sektöründeki işçileri, ev içinde emek verenleri ve sizin de bahsettiğiniz grupları kapsıyor. Antikapitalist hareketleri, antipatriyarkal hareketleri, queer hareketleri, ırkçılık karşıtı hareketleri bir araya getiren bir hareketi nasıl inşa edebiliriz? Bence bu çokluk sorunu, onların karşılaştığı ve bizim de hâlâ yüzleşmek zorunda olduğumuz bir mesele.
1970'lerdeki devrimci hareketlerin tüm sorunlarımızı çözdüğünü söylemiyorum. Daha çok, bugün hâlâ çözmeye çalıştığımız gerçek politik sorunları tanımladıklarını düşünüyorum.
Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayın.
Etiketler: yaşam